DUYURU: Köylümüz saadet kara geçeirmiş olduğu trafik kazasından dolayı ciddi bir şekilde yaralanmış olup,bir kaç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra,hastanenin normal katına çıkmış bulunmakta.Kazadan dolayı çok büyük bir olasılıkla iş yapamaz durumdadır.Bizlerede düşen şey bu günde arkadaşımızın yanında olmaktır.Avrupada yaşayan yaylacıklılar eğer bir yardım kampanyası düzenlerlerse,en azından ufak bir yarasına merhem olmuş olur.Bizlerde burdaki arkadaşlarımızla elimizden geleni yapacağız.Eger avuturalya derneği bu konuda bir çalışma yaparlarsa,ordaki yönetim kimdedir bilmiyoruz,onlarlada iletişime geçmek isteriz.Kazada yaralanan diğer arkadaşlar:ÖZCAN BOLAT VE HASAN ASLAN'A büyük geçmiş olsun diyorum.Şimdiden teşekkür ediyoruz.
yaylacik-gopsen 22 Kasım 2013 20:19 |
ben serkan İÇBUDAK. Burdan sizlere bir rica ile başlayacağım.Bu yıl üniversiteye giden,arkadaşlarımız var.Bu gençler derneğimizde burs talep etmekteler.Bizim de bunu karşılayacak kadar bir bütçemiz maalesef yok.Bu çocukların hesap numaralarını sizlere gönderelim,hayır yapacak köylülerimiz,bu hassasiyeti gösterirlerse çok sevinirim.sizden bu konuda yardım bekleyen çocuklar var.bana ulaşmak isteyenler 5065841827 nolu telefondan ulaşabilirler.
serkan içbudak yaylacık köyü yard-dayanışma kültür derneği
HÜSEYİN ENDER KURŞUN 21 Ekim 2013 19:18 | KARABÜK
üniversite öğrencileri için gösterdiğiniz her türlü çaba ve yardımlar için hepinize ayrı ayrı çok teşekkür eder,ellerinizden öperim.
Göktaş Uzuner 20 Ağustos 2013 19:08 |
Ben Göktaş Uzuner Yayalacık Köyü muhtar adayıyım. Sizinle birlikte çalışmaktan onur duyarım.Ben yaylacıkta yaşayan komşularımla beraber ve ayrıca yurtdışında yaşayan göpsenlilerle çalışmak en büyük arzumdur. Köyümüzün eksiklerini hep beraber konuşup, tartışıp gidereceğimizi ümit ediyorum. Bu arada avrupadaki dernek yöneticileriyle beraber çalışmaktan onur duyacağımıda bilmenizi isterim. Not:Köyümüzün eksiklerimi ilerki tarihlerde belirteceğim. Saygılarımla.. Göktas UZUNER
HÜSEYİN ENDER KURŞUN 31 Temmuz 2013 14:19 | ÇORUM
Ben bu sene BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİNİ(İNGİLİZCE)'ni kazandım ve köyümüzün derneğinden kendime burs imkanı sunulmasını rica ediyorum.Bana yardım ederseniz sevinirim.
Ismet Cicek 04 Haziran 2013 15:41 |
Sevgili babamiz Huseyin CICEK'in 29/03/2013 te vefatindan sonra ebediyete ugurlarken yanimizda olan,hislerimizi paylasarak duygulari ve varligi ile bize destek veren,elveren sizlere,tum sevenlerine sonsuz tesekkurlerimizi sunariz.. Zubeyde,ismet,oktay cicek ve tum cicek ailesi..
yaylacik-gopsen 23 Nisan 2013 18:06 |
GENİŞ PENCERE.....................Kutlu doğum haftasını merkeze koyarken çocuk bayramını yerelleştirmenin çok samimi ve sivilleşmenin bir gereği olduğu düşüncesinin geçerliliğine inanmıyorum.ikiside eğer değerse biri diğerinin ikamesi olmamalı.19 mayıs kutlamaları militarizm kokabilir doğrudur.23 nisan nasıl kokuyordu da bu kadar mahallileştirildi.bu yazımdaki amaç hiçbir şekilde şovenizm yapmak değil,katiyen ulusalcılık ta barındırmıyor.tek tepkim türkiyenin seküler dünyadan uzaklaşma edimidir.genç ,dindar olacaksa demokrasiden uzak dindarlık değil demokrasi hamuruyla şekillenmiş bir dindar olmalı.Tersi bir durumda bunun ölçütünü koyacak bir zümre doğacak ve buda türkiyeyi farklı noktalara götürecektir.bizim herşeyden önce en nihai ihtiyacımız tam demokrasidir.ondan sonrası herkes için yaşanılabilir bir ülke olacaktır.insanlar kutlu doğum haftasını da 23 nisanı da aynı çoşkuyla inandıkları gibi kutlamalı.bunu yaparken de kantarın topuzunu kaçırmamak lazım.SERKAN İÇBUDAK
Mustafa Atay 12 Mart 2013 20:10 | Esbjerg
Canımız babamız sayin Hüseyin Atay`ın 15.2.2013 tarihinde hakk`a yürümesi nedeniyle,bizleri yalnız bırakmayıp yardımlarını esirgemeyen, başta Yaylacık köyü halkına,yurt içinden ve yurt dışından bizleri ziyaret edip veya telefon ile arayıp taziye dileklerinde bulunup,acımızı paylaşan bütün dost,akraba ve komşulara binlerce teşekkür ederiz. Dileriz herkes istediği gibi bir ömür yaşasın. Eşi Elmas Atay Çocukları Hıdır Sultan Mustafa Fethi
Hamza Cebeci 09 Ocak 2013 23:00 |
değerli yaylacıklı kardeşlerim, köyünüzü gördüm çok güzel bir yerde .güneye bakan binalarınız harika görünüyor.oradan geçerken tehlike atlattığım köy içindeki keskin viraj acilen kaldırılmalı, tek bir canlının dahi o virajda ölmesi vicdanları sızlatır sanıyorum.ikinci olarak tesbit ettiğim husus ise güneydoğu illerinden tarım işçisi olarak gelen ve ilkel çadırlarda ve şartlarda yaşayan sizin sınırlarınız içindeki ailelerin acilen yaşam koşullarının çorum il özel idare si tarafından düzeltilmesi konusunda muhtarlığınız veya duyarlı köy halkı tarafından girişimde bulunulmalı su, elektrik,sağlıklı çadır ,banyo, tuvalet ,gibi yaşam gereksinimlerinin giderilmesi gerekir. üçüncü olarak tesbit ettiğim husus ise köy içinde haftada bir gün köy pazarı kurulması için çalışma başlatılmalı . çevrenizde ki köylerde bu pazardan çok faydalanacaktır. saygılarımla..
Huseyin ozsoy 21 Kasım 2012 21:09 |
YAYLACIK MUHTARLIGINDAN ÇAĞRI tüm köylülerime dernek yöneticileri ve işadamlarına çağrı son zamanlarda köydes ve il özel idare tarafında yapılan köylere hizmet adı altındaki yardımlardan değişiklik yapılarak bundan sonra yapılacak hizmetlerin maliyetin yüzde 30 ile 40 arasında köylerin katkı yapması halinde aynı yıl içerisinde öncelik verilerek o köyün ihtiyacı karşılanacaktır katkı yapmayanlar uygun zamanda devletin imkanları ne zaman uygun olursa ozaman yapılacaktır nufusu 100 altına düşen köylere kanalizasyon ve köy içi kilit taşı gibi hizmetlerde dikate alınmayacak köyümüze hiç bir katkı yapmadan yalaşık 3700 metre kare lik kısmını yapmış bulunmaktayız gerideki kalan kısım bu yüzde 30 lluk guruba dahil ortaköy ilçemizin 4 5 köynde kanalizasyon 12 köynde kilit taşı yok buralar ne zaman nasıl yapılacak malümünüzdur bu konuyla ilgili tüm vatandaşlarımın derneklerimizin görüşlerini düşüncelerini muhtarlığımıza bir hafta içerisinde bildirmelerini sagılarımla arz aderim yalacık köyü muhtarı hüseyin özsoy
Oncelikle Gopsenliler (Yaylaciklilar)yardimlasma ve dayanisma Kultur Dernegimizin emektar... larindan sevgili baskanimiz Sayin Ismail Ozsahini tum samimiyetimle kutluyorum ve tesekkur ediyorum.
Dernegimizin kurulusu 2004 Yilindan bu gune kadar buyuk ozverilerle calisarak dayanisma ve paylasimci yonuyle gerek dernegimize, gerekse toplumumuza ornek olmus biri olarak goruyorum.
Sahsim olarak bir cok yonuyle kendisinin fikirlerinden ve yazilarindan yararlandigimida soyleyebilirim. Boylesine guzel bir insanin dernegimizin basinda olmasinda bizler icin buyuk bir sans oldugunu dusunuyorum.
Degerli dostlar, Basarili olmak, is yapmak, tabiki tek basinada olmuyor. Burada yeni ve eski yonetim kurulundaki tum yoneticilerimizede sahsim adina hepsini tek tek kutluyor,yaptiklarive yapacaklari calismalardan dolayi tesekkur ediyorum.
Ve siz degerli uyeler bu gune kadar dernegine sahip cikarak koyune ve koylusune yardimlarinizi esirgemeyenler.. sizlerin sayesinde koymuze bir cok calsimalarin yardimlarin yapildigida goruluyor. Bu emek ve katkilarinizdan dolayi siz degerli uyelerede tesekkur ediyor, bundan sonrada emek ve katkilarinizi esirgemeyeceginize inaniyorum.
Simdi onumuzde onemli ve ciddi bir sinav var . Bu sinavi hep birlikte basariyla gecirmek icin tum samimiyetimizle uzerimize duseni yerine getirmemiz gerekiyor. Yapmis oldugumuz bu genel kurulda, yeni yoneticilerimizi secerek onlara buyuk ve zor gorev vermis olduk. Ama belirttigim gibi bizler uzerimize dusen sorumlulugu ve gorevin bilincinde olup destek olursak, secilen, yoneticilerimizinde calismalari kolaylasacak ve dahada basarili guzel hizmetler vereceklerdir.
Degerli Dostlar,
Dernegimizin olusumuyla birlikte koyumuze gercekten buyuk olcude onemli ve ihtiyac olan calismalar yapilmistir. Sayin baskanimizin « bir elin nesi iki elin sesi var » yazisindada acikca belirttigi gibi, yol su, yemek hane, morg, agaclandirma, ogrencilerimize ve hastalarimiza yardim gibi daha cok yardimlasma ve dayanisma ornegini gostermistir.
Dernegimizin onculugunde bu onemli ihtiyaclar, hayata gecirilirken, kimileri taktir tesekkur ederken, birileride gormezlikten gelerek sessizce kiyida kosede seyirci kaldiginida gorduk ve halende goruyoruz.
Bizler dogru olmasi gerekeni yapmaliyiz, dogruyu ve yanlisi iyi anlayip, analiz ederek uzerimize dusen sorumlulugu yerine getirmemiz gerektigine inaniyorum. Hepimiz uzerine dusen gorevi sorumlulugu yerine getirsek, bilgi ve birikimlerimizi birlestirirsek inanin hersey daha kolay ve daha anlamli olacaktir.
Birlikte, dostca, kardesce, dayanisma icinde olmamizla, birligimiz ve beraberligimiz dahada guclenecektir.
Sevgili baskanimiz sayin Ismail Ozsahininde vurguladigi gibi acilar, sikintilar, uzuntuler, zorluklar paylastica azalir. Mutluluklar, sevincler, guzellikler ve dostluklar paylastikca cogalir.
Unutulmayacak kadar guzel ve organizeli iki gunluk gopsenliler bulusmasinda emegi gecen tum dostlara en icten duygularimla tesekkur eder, guzel gunlerde tekrar bulusmak dilegiyle hepinize saygilar sevgiler. Senol OZSOY Devamını Gör
NiyaziCicek 10 Haziran 2012 17:07 | Çorum
CHPnin Kürt meselesine ilişkin diyalogcu girişimi tartışılıyor. Diyalog arayışı önemli elbette. Hele bunu, bugüne kadar devletin savaş siyasetinin tereddütsüz destekçisi olmuş bir parti dillendiriyorsa& Ama konu Kürt sorunu ve net olmak gerekiyor. Neyin sonuç verici olup olmadığının sayısız örneği, deneyimi var çünkü. Niyet, yöntem ve içerik net olmalı. Ve bu üç unsur aslında birbirinin içine geçmiş, birbiriyle bağlanmış durumda. Biri bile diğerlerini ele vermeye yeter. Hadi önceden niyet okumayın diyenleri dinleyip niyeti sorgulamayalım. Peki yöntem ve içerikteki, en iyimser ifadeyle, o muğlaklıklar? Yöntem önemlidir diyor CHP. Mesela isimlendirmenin önemli olmadığını söylüyor Kılıçdaroğlu. Terör sorunu ya da Kürt sorunu! Basit bir isimlendirme meselesi midir? Çözümün eşiğinden geçip geçmemek tam da buradan geçiyor aslında. Yılların çözümsüzlüğünün temelinde terör ve güvenlik paradigması yatmıyor mu zaten? İşin matematiğidir bu. Terörden hareket edildikçe, çözüme ilişkin tek bir santim yol gidilebilir mi? Bu gerçeği bir tarafa yazalım ve unutmayalım. Ama buna rağmen, CHPnin güvenlik politikasıyla sorun çözülmez tespiti önemlidir yine de. Dedik ya, söz konusu CHPdir çünkü. Evet, denildiği gibi yöntem de önemlidir. Peki belirlenen yöntem, içeriği kadük kılacak bir seyirde kurgulanıyorsa? MHPye endeksli bir yol haritası mesela? MHPnin savaş dışında herhangi bir çözüm arayışının içinde olmayacağı, bugüne kadar şişirilmiş ırkçı-milliyetçiliğin adresi olma fırsatını kaçırmayacağını kim bilmez ki? CHP de, AKP de bilir bunu. Buna rağmen, MHPsiz olmaz demek ne anlama geliyor? İşte burada, AKPnin tutumu tam da tüccarlıktır. MHPnin kaygılarını aynen AKP de duymaktadır çünkü. O piyasayı MHPye bırakmak istemediği için, CHPye, git MHPyi ikna et diyor. İkna olmayacağı açık olan MHPyi ikna işinde bile görünmek istemiyor ve bunu CHPye havale ediyor. En önemlisi de, MHPnin olmayacağı zaten bilindiği için, MHPsiz süreci de şimdiden şekillendiriyor: MHP olmazsa, iki parti (CHP-AKP) yürüyebiliriz! Neden iki parti? BDP de yok mu? Yok! MHP yoksa BDP de olmasın! Neden? Milliyetçi tabana BDPyle birlikte fotoğraf vermek istemiyor AKP! Bakın AKP, BDPyle elele dedirtmek istemiyor MHPye. Yani, MHPnin olmadığı koşullarda bile MHP yine kilit halka oluyor, AKP için. Ve tabii ki, çözüm için BDPyi asli unsur olarak görmüyor, ona ancak MHP kadar misyon biçiyor. Düşünsenize; ortada Kürt sorununun çözümü konuşulacak ve burada BDP gibi asli bir tarafın katılıp rol alması, MHP gibi çözümsüzlüğün asli unsurlarından bir partinin tutumuna endekslenecek! Yani baştan itibaren ötelenmek, tali plana itilmek isteniyor BDP. Anlamak lazım, böyle diplomatik atraksiyonlar zorunludur gibisinden argümanların ise anlaşılır bir yanı kalmamıştır artık. Kürt meselesinin geldiği aşama açısından böyle hesapların, çözümü ötelemek dışında hiçbir anlamı yoktur. Hatırlansın, seçimler dönemi de AKPnin milliyetçi söylemler kullanması birçok AKPperver tarafından normaldir, MHP oylarını almak için yapılan geçici bir taktiktir denilerek meşrulaştırılmıştı. Sonuç? Zaman zaman MHPyi sollayan, AKPye entegre bazı çevreleri bile hayret ve hayal kırıklığıyla baş başa bırakan bir İdris Naim AKPsine gelindi işte. Zira milliyetçi-şoven iklim öyle yaratıldığı yerde kalmıyor. Sonuçları oluyor. Ve kitleler zehirlendikçe, zehirleyenler de daha bir gericileşip saldırganlaşıyorlar. AKP de bugün saplandığı milliyetçi-şoven bataktan beslenerek önümüzdeki seçimler dönemine yelken açıyor. Roboskide de gördüğümüz üzere, MHPyle kolkola yürümeği çok önemseyen bir pozisyondadır AKP. Kaç zamandır üfledikleri milliyetçilik balonundan kolayca vazgeçme niyetinde değildir. O balonun havasıyla şekillendirdikleri kitle tabanını MHPye terk edip BDPyle çözüm arayışına girerler mi hiç! Çünkü çözüm niyeti yoktur. Bu hesaplar olmasa, gerçekten çözüm niyeti olsa, AKP, CHP ve BDP yan yana bir arayışa girişse, önemli adımlar atılabilir elbette. Ama, bırakalım başka şeyleri, onbinlerce insanımızın yitip gitmesine neden olan Kürt sorununun çözümünde bile, oy ve cumhur-başkanlık hesapları daha bir öncelikli oluyor işte. Sonuç itibariyle; AKPnin meseleye dair en gericileşmiş (Roboski, zirvedir) haline bakıp bir hamle yapmıştır yeni CHP. AKP ise reddetmemiş, en azından CHPden geriye düşme görüntüsü vermemiştir. Ama bunu yaparken, öyle bir yol haritası (MHP olmazsa BDP de olmasın) önermiştir ki, bu çerçeveyi kabul ederse, BDPyle genişletmeyi zorlamazsa tam bir tuzağa düşecektir CHP. Bu durum, CHPnin ulusalcı-katı kanadı için istenilirdir ama CHPyi değiştirmekle meşgul imajı veren Kılıçdaroğlu ekibi için, evet, tam bir tuzaktır. Sadece AKPyle birlikte yol arkadaşlığı yaparak zaten gericileşmiş AKPnin aksesuarı olacak, onunla aynı hizada yürümekle, aynı durakta beklemekle yetinmiş olacaktır. AKPnin istediği de budur zaten. Bugünkü sıkışmışlığına, CHPnin elini tutarak destek bulmuş olacaktır. CHP de ava giderken avlanacak, yaptığı hamle onu daha da geriye çekecektir. Yani sürecin ilerletilmesi, sanıldığı gibi ne MHPnin ne de AKPnin elindedir. Onlardan daha çok CHPnin sorumluluğu öndedir. Süreci o başlatmıştır. Samimiyse, mazaretlere sığınmadan AKPyi zorlamalıdır. Neden BDP de olmasın? sorusunu sormalıdır. Sormazsa eğer, CHPnin de meseleye AKP gibi baktığı, en azından BDPyle yürümeye istekli olmadığı ortaya çıkacaktır. Öyle olursa ne olur? Hiçbir şey olmaz! Yani çözüm adına bir şey çıkmaz. Hem öyle ki, bu, oyalanma bile sayılamayacak kadar etkisiz, baştan kadük bir sürece dönüşür. Bir de, CHPnin yapmak istediği hamle, AKPnin CHPyi kendi hizasında tutması sonucunu doğuran bir karşı hamleye dönüşmüş olur.
NİYAZİCİCEK 09 Haziran 2012 15:11 | ÇORUM
HEPİNİZE İYİ HAFTA SONU DİLİYORUM... Gaziantepin emekçi semtlerinde gecekondular briketten yapılır, çoğunun duvarında sıva bile bulunmaz. İşte böyle bir ev düşünün, ama duvarlarında yüzlerce mermi deliği bulunan, tank ateşiyle harabeye dönmüş bir ev.. Bundan tam 36 yıl önce, 9 Haziran 1976 günü, iki devrimci komünist; İlhan Emre ve Mehmet Ali Özpolat, Gaziantepin Düztepe semtindeki o evin içinde katledildiler. İlhan öğrenci, Mehmet Ali ise işçiydi. Gaziantepte, Halkın Kurtuluşu örgütlenmesi için yoğun bir çalışma yürütüyorlardı. Tekstil atölyelerinde, liselerde, sokaklarda, her yerde arkadaşları ile birlikte, gece gündüz demeden örgütlü mücadele içindeydiler. Onların kaldıkları briket duvarlı ev, bir ihbar üzerine polisler tarafından 8 Haziran 1976 tarihinde kuşatıldı. Teslim olmayı reddeden devrimciler direnişe başladılar. Gaziantep Zırhlı Tugay birliklerinin de katıldığı kuşatma ile evin etrafında birkaç çember oluştu. Direnişe destek olmak isteyen Gaziantep halkı da semtte toplanmaya, sloganlar atmaya başladı. Yüzlerce polis ve askerin ağır silahlarla, tanklarla katıldığı operasyonu bizzat yöneten ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersundu. Kocaman devletimiz, radyolarda kocaman yalanlar söylemeye başladı. O evde onlarca kişinin bulunduğu, bir kadının rehin alındığı, evin altında tüneller olduğu gibi yalanlara başvurdu devlet.. Oysa evin içinde, direnen iki devrimciden başka kimse yoktu. İki gün süren yoğun çatışmada ilk katledilen İlhan Emre oldu. Çemberi yarmak isterken geceyarısı vuruldu. Evde tek kalan Mehmet Ali direnişe devam etti, 9 Haziran günü o da eve açılan tank ateşiyle katledildi. Devrimcilere dışarıdan destek olan halktan bir işçi de askerler tarafından öldürüldü. Devlet, devrimcilerin silahlarından ve cansız bedenlerinden başka, işine yarayacak hiçbir şey bulamadı o evde. O ev, yıllarca o haliyle kaldı. Her yıl 8-9 Haziran günü devrimciler, katledilen yoldaşlarını orada andılar. O ev, Halkın Kurtuluşu direnişinin simgesidir. Yoldaşları, İlhan ve Mehmet Alinin isimlerini, doğan çocuklarına verdi; o isimler beraber yaşıyor, beraber anılıyor. Dizeler döktü yoldaşları onlar için; &bu haber, kara haber / duyun ey yiğit Antepliler / ölenler / hepsi birer Şahindiler köprü başlarında / ve hepsi de Şahin gibi vuruldular yirmi yaşlarında /... Düztepe direnişi, yurtsever devrimci hareketin mihenk taşlarından birisidir. Dönemin genç devrimcilerine, devrimcilere sempati duyanlara, velhasıl hepimize,direnme ruhunu işte bu direniş aşıladı. Gençtik, karşı koymak gerektiğini onlardan öğrendik. İki devrimcinin koca bir tugayla iki gün boyunca başedebildiğini gördük... Reformist ve parlamentarist akımlardan bizi onlar korudu o zamanlar... Geçmişinden şikayetçi olanlardan, başkasının geçmişine sarılanlardan değiliz, geçmişimiz gururumuzdur. İlhan ile Mehmet Aliyi, Halkın Kurtuluşu yiğitlerini saygıyla anıyorum.
niyazicicek 27 Mayıs 2012 16:01 | çorum
Değerli okurlar 27 Mayıs tarihli Evrenselden kısaltarak paylaşıyorum SELAMLAR...Başbakanın iki dudağı arasındaki söz ile verildiği bir dünyadayız! Üstelik, devletin hastanelerinin çok büyük çoğunluğu zorunlu haller dışında kürtaj yapmıyor; çok azı da Sadece evli kadınlara, kocalarının izniyle kürtaj uyguluyor. Bu mu, kürtajın yasal hak olduğu ülke? Geçin bir kalemde... Kadın erkeksiz sokağa çıkamıyormuş diye alaya aldığımız Suudi Arabistanın bir adım önündeyiz, diye mi sevineceğiz? Kürtajın yasak olduğu ülkelerde, tümü yoksul sınıflardan gelen on binlerce kadının illegal kürtajlarda yaşamını yitirdiği gerçeğini de görmezden gelelim. Kürtaj hak olmaktan çıktığında, bunun bedelinin kadın ölümleri olacağını görmek çok mu zor? Amerikada kürtajın yasak olduğu eyaletlerde yasa dışı kürtajlarda ölenlerin yarısı çoğu Afrika kökenli Amerikalılar; diğer yarısının çoğu da Porto Rikolular... Genetik yatkınlık değil elbette; insan ölümüyle kendini gösteren yoksulluk gerçeği! Üstelik, kadını bu kadar düşünen, kadına dair en yetkili ağızlardan fetvalar veren bir hükümetin yönettiği ülkede; şiddet, cinayet, tecavüz, taciz; ne kadar aşağılık suç varsa, almış yürümüş. Üstelik, bu suçlara bulaşanlar kolayca aklanıyor; tahrik indirimi ile en hafif cezalara çarptırılıyorlar. Bakın işte, dünkü Haber Türk gazetesi... Sürmanşette Başbakanın Kürtaj cinayettir sözü var. Bildik sözler... Hemen yanında iki haber, birinin başlığı Şaşırtan tahrik, diğeri Taksitle kız sattılar... İlk olayda, Eşi ve kumasıyla birlikte yaşayan bir adamın, kumasının kardeşiyle birlikte olması, eşi boşanmak istemeyince de onu öldürmesi ile ilgili bir dava haberi. Karım başkasıyla ilişkiye girdi demiş ve tahrik indirimi almış, müebbet hapisten kurtuluş bu adam. Şimdilik Yargıtaydan dönmüş mesele... İkinci vaka; 17 yaşında bir genç kızın 66 yaşındaki emekli öğretim üyesine satılması meselesi... İki taksit halinde 25 bin liraya... Daha kaç olay, kaç dram var; bu ikisi sadece zamanlama ile ilgili bir yanyana gelme... Ne diyeceğiz? Kadın bedeni üzerine kurulu hamasi siyaset nutukları sürecek gibi görünüyor; 34 insanın savaş uçaklarıyla katledildiği trajediyi bile kürtaj çıkışına meze yapmaktan kaçınmayan bir zihniyet var orta yerde. Dün de Her kürtaj bir Uluderedir diyor Başbakan. İdris Naim Şenerin açıklamalarından rahatsız olan Başbakanın sözü bu! Sözün önü de var; Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz, her kürtaj bir Uluderedir. Evet, yatıp kalkıp Uludere demeye devam edeceğiz; bugün bile katliamı meşrulaştıran açıklamalar geliyorsa; suçlular hâlâ yargı önüne çıkarılmadıysa, bu cinayeti, bu katliamı unutmayacağız, unutturmayacağız! Ne demiştik hepbirlikte; Katır sırtında ölüler, unutursam kalbim kurusun... AKP Genel Merkez Kadın Kolları 3. Olağan Kongresinde devlet eliyle işlenmiş bir katliam ile kadınların en doğal ve yasal hakları arasında böyle bir koşutluk kuran zihniyeti, nasıl yorumlayacağız ki? Ne diyeceğiz? Bir yanı; Uludere Katliamını küçümseme, aşağılama tutumu; öbür yanı kürtaj karşıtı dinci propagandanın somut gerçeğe dönüşmek üzere olduğu gerçeği... Kadınların bedenine bir kez daha, dini referanslarla tahakküm kurmaya çalışan, aslına rücu etmiş bir iktidar var karşımızda... Dini referans sözü yanıltmasın, hedefini açıkça söylüyor Başbakan, din burada kullandıkları bir araç. Kürtaj ve sezaryen karşıtlığını Türk milletinin dünya sahnesinden silinmesi için sinsi bir plan olarak açıklıyor ve ekliyor: Bu millet muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacak, çıkmalıdır. Bunun için de genç dinamik nüfusa ihtiyaç var. İnsan ekonominin temelidir. İnsan varsa ekonomi var, sermaye, üretim ve tüketim var. İnsan yoksa bunların hiçbiri yok. Bunun için genç nüfusu artırma gayreti içinde olacağız. Aksi halde 2037de ihtiyar bir nüfusla gerileme dönemine gireriz. Tüm dert budur; tüm plan budur. Ne insan canı umurunda, ne kadın, ne genç... Başka hiçbir şey umurunda değil bu iktidarın. İktidarını genç nüfus yoğunluğuna, yani ucuz iş gücüne bağlamış bir ekonomik modeldir kafasındaki... Türk milletini sayısal olarak artırmaktan medet umar hale gelmiş, tüccar siyaset kafası... Doğumu sıkıntılı olmuş bir siyasi iktidar. Ağır bir ekonomik krizin ardından, cumhuriyetin çözemediği kronik sorunlar toplamını çözmek iddiasıyla doğmuş; Amerikancı neomuhafazakarlar ile yerli neoosmanlıcıların kırması; tek adamcı, ılımlı İslamcı bu neoliberal bir politik akım; Amerikan müdahaleli bir sezaryen doğum ile ortaya çıkarıldı bu ülkede... Statükocu muhalefetin saçmalıkları ile bugünlere taşındı. 10 yıldır bu gereksiz doğumun ceremesini çekiyoruz; aldırmak için çok mu geç acaba*
niyazicicek 27 Mayıs 2012 15:23 | çorum
Site takipçilerine saygılarıla... Yücel Sarpdere ysarpdere@gmail.com Diyor ki devlet-i laga luga mesela; Alkollü araç kullanmak suç olup, insanın canına kastetmek gibi muamele görmesi uygun olur. Fakat devlet insan öldürebilir! Ama bu öldürmeden sayılmaz& Görevden sayılır! Ya da, kutsal nutukçu kürsüden, insan hayatının ne kadar kutsal ve değerli olduğunu anlatır& Avazı çıktığı kadar bağırır; Her şey insan için olup& Zaten onlar hep insanlık için çalışır. Fakat aynı kutsal nutukçu devlet insan öldürdüğünde, öldürülenin insanlık sınıfından olmadığını bağırır; Onlar zaten kaçakçıdır! Yani zaten baştan kaybedenler tarafındandır. Yani zaten baştan itibaren öldürülmeyi hak etmişlerdir. Yani zaten günün birinde nasıl olsa öldürüleceklerdir. Ha tabancayla olmuş ha bombayla& Ha mayınla& Ha havanla& Ha tek tek& Ha toplu! Ne fark eder& Onlar, onlardır& Onlar sınırdandır. Onlar öte taraftandır. Başka ırktandır. Ne olmuş yani vurdularsa. Niye bu kadar bağrılmaktadır, anlaşılmamaktadır? Üstelik para da vermişlerdir sus payı için. Hem de normal insan öldürme bedelinin üstünde! Yani zamlı tarife& Ne diyor kutsal nutukçu: Öldürdük, ama parasını verdik! Yani, parasını veririz, öldürürüz! **** Peki ama, insan hayatı kaç para? Kaç paraya çocuğunuzun canını verirsiniz Azrail kılığına girmiş, kan alıcıya? Kaç paraya toplarsınınız babanızın parçalanmış bedenini, kollar bir tarafa, bacaklar bir tarafa dağılmış, devlet tarlasında? Kaç para eder, evladının kanlı bedenine sarılmış ağıtlar yakan ananın feryatları acaba? Bir canın bedeli; Ölçüsü nedir? Gramla mı? Metreyle mi? Kıratla mı? Neyle ölçülmektedir bir insanın& İnsanların hayatı bağımsız yargınızda? Nedir bir cinayetin& Pardon! Öyle ya, devletin öldürdükleri cinayetten sayılmaz! Devlet insanları öldürür, ama bu cinayet olmaz. Katliamlar olur, öldürmeden sayılmaz. Onların ki görev icabıdır. Öldürülenler ise zaten haindir, kaçakçıdır& Zaten ne diyor kutsal nutukçu; Ne olmuş yani? Zaten parasını da verdik. Neden hâlâ susmuyorsunuz? Artık sesinizi kesiniz. Biz hükümranız; Öldürürüz, Öldürürüz, zorda kalırsak parasını veririz Diyor ki devlet-i laga luga mesela; Alkollü araç kullanmak suç olup, insanın canına kastetmek gibi muamele görmesi uygun olur. Fakat devlet insan öldürebilir! Ama bu öldürmeden sayılmaz& Görevden sayılır! Ya da, kutsal nutukçu kürsüden, insan hayatının ne kadar kutsal ve değerli olduğunu anlatır& Avazı çıktığı kadar bağırır; Her şey insan için olup& Zaten onlar hep insanlık için çalışır. Fakat aynı kutsal nutukçu devlet insan öldürdüğünde, öldürülenin insanlık sınıfından olmadığını bağırır; Onlar zaten kaçakçıdır! Yani zaten baştan kaybedenler tarafındandır. Yani zaten baştan itibaren öldürülmeyi hak etmişlerdir. Yani zaten günün birinde nasıl olsa öldürüleceklerdir. Ha tabancayla olmuş ha bombayla& Ha mayınla& Ha havanla& Ha tek tek& Ha toplu! Ne fark eder& Onlar, onlardır& Onlar sınırdandır. Onlar öte taraftandır. Başka ırktandır. Ne olmuş yani vurdularsa. Niye bu kadar bağrılmaktadır, anlaşılmamaktadır? Üstelik para da vermişlerdir sus payı için. Hem de normal insan öldürme bedelinin üstünde! Yani zamlı tarife& Ne diyor kutsal nutukçu: Öldürdük, ama parasını verdik! Yani, parasını veririz, öldürürüz! **** Peki ama, insan hayatı kaç para? Kaç paraya çocuğunuzun canını verirsiniz Azrail kılığına girmiş, kan alıcıya? Kaç paraya toplarsınınız babanızın parçalanmış bedenini, kollar bir tarafa, bacaklar bir tarafa dağılmış, devlet tarlasında? Kaç para eder, evladının kanlı bedenine sarılmış ağıtlar yakan ananın feryatları acaba? Bir canın bedeli; Ölçüsü nedir? Gramla mı? Metreyle mi? Kıratla mı? Neyle ölçülmektedir bir insanın& İnsanların hayatı bağımsız yargınızda? Nedir bir cinayetin& Pardon! Öyle ya, devletin öldürdükleri cinayetten sayılmaz! Devlet insanları öldürür, ama bu cinayet olmaz. Katliamlar olur, öldürmeden sayılmaz. Onların ki görev icabıdır. Öldürülenler ise zaten haindir, kaçakçıdır& Zaten ne diyor kutsal nutukçu; Ne olmuş yani? Zaten parasını da verdik. Neden hâlâ susmuyorsunuz? Artık sesinizi kesiniz. Biz hükümranız; Öldürürüz, zorda kalırsak parasını öderiz!