FAŞİZMİ EZEN İŞÇİ SINIFINA SELAM...Değerli okurlar bu yazıyı kısaltarak paylaşıyorum tamamını okumak isterseniz 9mayıstarihli evrenseldedir..941 Haziranında Avrupalı Mihver Devletler, Sovyetler Birliğini işgal etmeye başladılar. Daha önce, Almanya, İtalya ve Japonyanın yeni hakimiyet alanları elde etmek için giriştiği bir saldırı olarak görünen savaş, bu andan itibaren, dünyanın tek sosyalist ülkesine yönelik bir saldırı karakteri kazandı. Artık, bu andan itibaren savaş, bir yönüyle sosyalizmle kapitalizm arasında bir savaş karakteri de kazandı. Alman orduları Sovyet toprakları üzerinde hızla ilerledi ve Moskova önlerine kadar geldi. 14 Ekim 1941de Alman ordusu Sovyet ordularını geri çekilmeye zorlayarak Moskovaya sadece birkaç kilometre uzaklığa kadar yaklaşmıştı. Bu vahim ve son derece tehlikeli gelişme yaşanırken, Stalin ve Ulusal Savunma Komitesi, hâlâ Moskovadaki görevlerini sürdürüyorlardı. Ekim Devriminin 24. yıldönümü olan 7 Kasım 1941de, hâlâ elde tutulan Moskovada hava bombardımanı tehdidine karşın, Kızıl Meydanda görkemli bir kutlama ve geçit töreni düzenlendi. Başkent halkı ve bütün bir ulus muazzam biçimde yüreklendirilmiş ve tek bir şiara adanmışlardı: Anayurt ölümüne savunulmalıdır!
İşçi sınıfının iktidarı, vatanın kalbine doğru ilerleyen Nazi orduları karşısında, başta işçi sınıfı olmak üzere, bütün halkı savaşa ve faşizmi yenmeye çağırdı. Sovyet işçi sınıfı ve halkı, büyük fedakarlıklarla inşa etmeye çalıştıkları sosyalizmi savunmaktan öte, dünyanın bütününü ele geçirmeye çalışan Nazi-faşist saldırganlığını da yenmek için ayağa kalktı. Kendilerini savunmak ve kendi topraklarında faşizmi yenmek demek, bütün insanlığı savunmak ve bütün insanlık adına faşizmi yenmek anlamına geliyordu. Nazi savaş makinesi, olağanüstü gelişmiş teknik yapısıyla, disiplinli ve yırtıcı askerleriyle, asla yenilemez bir güç olarak görünüyordu.
Sovyet ordusu ise, ancak yeni yeni toparlanıyor, askeri eğitim bakımından zayıf unsurlarla direnişi sürdürmeye çalışıyordu. Fakat çok kısa zamanda eksikliklerini giderdi ve özellikle Stalingrad önlerine gelmiş olan Nazi ordusu karşısında bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği bir direniş sergilemeye başladı. Sosyalizmin önderi Stalinin adını taşıyan bu kenti savunmak onlar için simgesel bir değer taşıyordu. Hitler de, özellikle Stalini yendiğini göstermek için bu kenti almak istiyordu.
Önce sert bir direniş, sonra da şiddetli bir saldırıyla, asla yenilemez denen Alman ordusu püskürtülmeye başlandı.
Burada başlayan temizleme harekatı, Berline kadar sürdü.
1 MAYISTA BERLİNDE!
Sovyet işçilerinin ve Kolhozcu, Sovhozcu köylülerin, komünistlerin önderliğindeki ordusu, Stalingrad önlerinde başlattıkları mücadele Avrupayı adım adım Nazilerden temizleyerek ilerledi. Alman işgali altındaki Romanya, Bulgaristan, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, faşizme karşı direnen halkın da katılımıyla faşistlerden temizlendi. Sovyet Kızıl Ordusu, ilkbaharda Almanya sınırlarını geçti. Mayıs ayı yaklaşıyordu. İşçilerin ordusu, 1 Mayısta Berlinde olmayı çok istiyordu. Bayramı Hitleri ininde kıstırdıkları gün olarak kutlamak istiyorlardı. Fakat bir günlük bir gecikmeyle 2 Mayısta Berline girdiler. Hitler ve Nazi ölüm makinesinin komutanlarının büyük bölümü intihar ettiler. Orduları darmadağın edildi. Nazi İmparatorluğunun başkentine, emperyalist kapitalizmin bu en saldırgan ve en vahşi rejiminin meydanlarına, işçilerin köylülerin sosyalist ülkesinin kızıl bayrağı dikildi.
EN BÜYÜK DERS: İNSANLIĞIN KURTULUŞU İŞÇİ SINIFININ ELİYLE OLACAKTIR!
Faşizm, herkes tarafından lanetlenen, insanlık düşmanı bir rejim olmasına karşın, diğer emperyalist ve kapitalist devletler tarafından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine karşı gizlice desteklendi. Nazilerin işlediği korkunç suçlar karşısında büyük ölçüde ve uzun zaman sessiz kaldılar. Onu, sosyalizmi yenebilecek bir güç olarak görüp el altından desteklediler. Avrupayı tümüyle teslim ederken düşündükleri tek şey Stalinin ve onun temsil ettiği işçi iktidarının yok edilmesiydi.
Ne var ki, her zamanki gibi işçi sınıfının ve devrimci işçi sınıfı iktidarının gücünü yanlış değerlendirdiler ve küçümsediler. Ama böylece bütün insanlığın şu gerçeği görmesine istemeden hizmet ettiler: Faşizmin tek gerçek düşmanı sosyalizmdir, faşizmi yani kapitalizmin çocuğu olan bu kuduz yaratığı yenebilecek tek güç işçi sınıfıdır.
Kapitalist-emperyalist devletler, dünyadaki bütün kapitalistler, Hitlerin Yahudi düşmanlığına karşıydılar; ama işçi sınıfına, yoksul köylülere, komünistlere, Çingenelere, eş cinsellere karşı düşmanlığına ve onları da Yahudiler gibi ölüm kamplarında yok etmesine itirazları yoktu. Özellikle işçi sınıfını baskı altına almasını ve komünistleri yok etmeye çalışmasını hayranlıkla izliyor ve destekliyorlardı. Onların demokratlığı buraya kadardı.
Ancak işçilerin ordusu Avrupa ortalarına kadar ilerlemeye başlayınca, Hitler ordularına karşı ABD ve İngiltere de ikinci cepheyi açtı. Asıl amaçları, Sovyetler Birliğinin ilerleyişini durdurmaktı. Hitler nasıl olsa yok olmuştu, öyleyse Stalini durdurmaya çalışmak şimdi en önemli görevleriydi.
Demek ki, eğer sosyalizm var olmasaydı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği faşizme karşı ön safta ve bütün imkanlarını kullanarak savaşmasaydı, faşizmin yok edilmesi asla düşünülemezdi. Bugün de ırkçılığa, halkların baskı ve sömürü altında tutulmasına, haklarının ve özgürlüklerinin yok edilmesine karşı mücadelenin temel gücü işçi sınıfıdır.
Egemen sınıfların, patronların ve onların hükümetlerinin demokratlığı kendi çıkarlarının sınırlarına kadardır. Ezilen halklar, baskı gören din ve mezhepler, sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bireysel yaşam tercihleri farklı olanlar, kendilerine yönelik faşist, ırkçı, şoven milliyetçi saldırılar karşısında, yine patronlardan, burjuvaziden ve onların hükümetlerinden medet ummamalıdır.
Faşizmin yenilgisinin bu yıl dönümü, onu yeniden yenecek olan tek güç olan işçi sınıfına kutlu olsun.
niyazicicek 07 Mayıs 2012 14:26 | çorum
ANA SAYFAYAZARLARARŞİVKÜNYE - İLETİŞİMÿ
powered by Özel Arama
sevgili okurlar bu yazıyı okuyup anlatmak görevimiz olmalı selsmlsrımla... Taraf'ta ikinci 1 Mayıs istifasıBu hack Denizler için!İçerdekiler kadar dışarıdakiler de tutsakÜmit Kıvanç'tan Taraf'a 1 Mayıs tepkisiMuhabirlerimiz Tutuklu Gazeteleri dağıttı Bu hack Denizler için! Yalan Rüzgârı devam ediyor! Pêşeroj Yusuf Karataş yusufka17@gmail.com Yalan Rüzgârı dizisini bilir misiniz? Türkiyede 1990da TRT2de gösterime giren bu dizi 1994te ATVye ve sonra da Show TVye geçmişti. ABDde 1973ten beri gösterilen dizi için 2013-14e kadar kontrat imzalanmış. Bu dizi ülkemizde hâlâ gösteriliyor mu bilmiyoruz ama Türkiyenin yalan rüzgârı olmayı hangi proje hak ediyor? diye sorarsanız cevabımız hazır: GAP! Temelleri 1950lere kadar uzanan bu proje ile bölgeler arası eşitsizlik sona erecek, Bölgede işsizlik ve yoksulluk ortadan kaldırılacaktı. Hatta Demirelden bu yana başa gelen birçok siyasetçi de GAP ile Bölgenin ülkeye entegrasyonunun sağlanacağını ve böylece Kürt sorununu da çözeceklerini vaat ettiler. Dedik ya, yıllar yılı süren bir yalan rüzgârı. Bölgede işsizlik hâlâ ülke ortalamasının iki katından fazla ve Bölgenin 21 kentine yapılan yatırımların toplamı bir Bursa bile etmiyor. Yalan Rüzgârı olur da yakışıklı, genç jönü olmaz mı? Bizim yalan rüzgârımızın jönü de Recep Tayyip Erdoğan. 2008 Mayısında Diyarbakırda GAP Eylem Planını açıklamıştı Başbakan Erdoğan. Açıklayacağım yeni eylem planımız hiç kuşkusuz Türkiye için yeni bir milat, yeni bir dönüm noktası olacaktır demişti. Erdoğanın en büyük vaadi 2012 Mayısına kadar 1 milyon 60 bin hektar alanın sulanması ve bu temelde yapılacak yatırımlarla 3 milyon 800 bin kişiye iş sağlanmasıydı. Malum 2012 Mayısındayız, bu vaadin neresindeyiz? diye sorarsanız, gidilen yol bir arpa boyu. GAP Eylem Planı açıklandığında Bölgede sulanabilir arazi 272 bin hektar iken şimdilerde 300 binlerde. İşsizlik derseniz Bölgede her yıl yaklaşık 2 milyon kişi bir yılın 6 ayını çoluk çocuğuyla birlikte ülkenin 48 farklı kentinde mevsimlik tarım işçisi olarak çalışarak geçiriyor. GAPın merkezi Ş.Urfada mevsimlik tarım işçileri ile ilgili çalışmalar yapan Prof. Zeynep Şimşek, bu kentte her üç kişiden birinin mevsimlik tarım işçisi olduğunu söylüyor. GAPın sulama hedeflerinin en çok gerçekleştiği kenti Ş.Urfanın birçok ilçesi yaz ayları adeta hayalet kentlere dönüyor. Yani Urfada su da var ama hayat yok! Hal böyleyken Silvan Barajının temel atma töreni için geçen hafta dört bakanımız Diyarbakıra arz-ı endam ettiler. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Başbakanın 2012 Mayısında GAP Eylem Planını bitirecekleri vaadini unutturmak için bütün marifetlerini gösterdiler. Silvan Barajının 2016da tamamlanmasıyla birlikte tarımsal üretimde büyük bir patlama yaşanacağını ve 318 bin kişiye iş ve aş temin edileceğini söylediler. Böylece kaşla göz arasında hem bizim yalan rüzgârının 2008 Mayısında Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan hedeflerini revize ettiler, hem de kontratını 2012den 2016ya kadar uzattılar. Hatta Diyarbakırlı Bakanımız Eker hızını alamadı, Bugün devletin televizyonu, insanlarımızın bir kısmının konuştuğu Kürtçeyi, anadili Kürtçe olan kardeşlerimizin bu ihtiyacını gidermek için 24 saat Kürtçe yayın yapıyor sözleriyle GAP gibi Kürt sorununu da nasıl hallettiklerini anlattı! Demek ki neymiş, devlet baraj yapınca işsizlik ve yoksulluk; devlet kanalı da Kürtçe yayın yapınca Kürt sorunu çözülüyormuş! Evet, halkımız Kürt sorununun eşit haklar temelinde çözümünü de, GAPın halkın çıkarlarını temel alan bir proje haline getirilmesini de istiyor. Ama ülkeyi yönetenlerin unuttukları bir şey var, Kürt halkı Yalan Rüzgârı gibi pembe dizileri izlemeyi bırakalı çok oldu. Daha bir hafta önce, 1 Mayısta Bölgenin birçok kentinde alanlara çıkan on binlerce kişi demokrasiye de, insanca yaşama da ancak halkın örgütlü gücü ve mücadelesiyle ulaşılabileceğini haykırmadı mı?
niyazicicek 07 Mayıs 2012 14:18 | çorum
Değerli okurlar bu yazılar güncelliğini koruduğu için paylaşıyorum saygılar...Denizler ve Halkın Kurtuluşu& EVRİM/DEVRİM Mustafa Yalçıner m.yalciner@hotmail.com Denizler durmaksızın çekiştirilirler. Kimi iyi çocuklardı deyip azizleştirmeye uğraşır. Zararsızlaştırma operasyonudur. Sadece iyi çocukturlar... Kimseyi öldürmemişlerdir... Yazık olmuştur!.. Devrim için öne çıkmaları örtülür. Düzen karşıtlıkları örtülenir. Sıradanlaştırılırlar. Düzen içine sığdırılmaya yeltenilirler. Arkadaşlık iddia edenleri, kendilerine ve bugünkü düzen içi yer tutmuşluklarına benzetmeye çalışırlar. Değil mi ki tecavüzcülerin ya da mafyacıların avukatlığını üstlenmişler ve hâlâ Denizin arkadaşlığı iddiasındadırlar, Deniz de devrimci kimliğinden soyundurulup iyi çocuklaştırılmalıdır! Değil mi ki Ergenekonculuk yapmakta, generallerimiz deyip başka şey dememektedirler, öyleyse Denizler de Kemalistleştirilmeli, hemen yalnızca Samsun-Ankara yürüyüşü anlatılıp durulmalıdır. Deniz derler, arkadaşlık ileri sürerler, ama Kürt düşmanlığı yaparlar, Kürt malı olduğu için lahmacuna bile karşı koyarlar. Deniz, hem de son sözünde Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi demişmiş, es geçer, yok sayarlar. Emperyalizmin ajanlığına soyunanlar, el parasıyla beslenenler ya da işbirlikçilerden sebeplenenler de aynı argümanları kullanırlar. Emperyalizmi savunmaktadırlar, entegrasyon yanlısıdırlar, küreselleşme der başka şey demezler. Modadır, Kemalizm suçlaması yapılırken, Denizler unutulmaz. Asıl neden Denizler ve devrimcilikleridir aslında Kemalizm eleştiri konusu edilirken. Ne darbedir ne darbecilerdir. Öyle derler, inanılmasını isterler, ama yaşı tutanların 12 Eylül ve 12 Eylülcülere dizdikleri övgüler unutulmamıştır. N. Ilıcak örneğin Denize darbecidir derken, kendi 12 Eylülcülüğünün hesabını vermekten kaçınır. Deniz emperyalizme karşı ve Türkiyenin bağımsızlığından yana olduğundan milliyetçilik yaftası asılmaya çabalanır boynuna. Filistin davası için ölümü göze almış, Türk ve Kürt halklarının ortak mücadelesinin çağrıcılığını üstlenmiştir ne gam! M. Belli ve Kıvılcımlının baş çektiği dönemde Kemalizm övgüsü geçerlidir ya... Suçu gencecik Denizlere atılmaya çalışılır. Oysa Denizler henüz Denizler olmamışlardır, henüz ağabeylerinin peşinden gitmektedirler. Kendi düşünceleri değildir. Kendi yollarından yürümemektedirler daha. Kendi yollarından yürürkense enternasyonalisttirler. Ve o yola tecavüzcülerin avukatı gibileri ve darbe beklenticiliklerinden koparak girmişlerdir. Ama çekiştirilirler sürekli. Meyve veren ağaç taşlanır çünkü. Kimi üstelik hiç hak etmeden rantını yemeye çalışır Denizlerin ve yürüdükleri devrim yolunun... Kimileri emperyalizm yandaşlıklarıyla küfür eder; 13 Mart tarihli halkı faşist 12 Mart darbesine karşı mücadeleye çağıran THKO bildirisini yok sayar Kabibayın övünmelerine atıfla darbecilik çamuru atar. Denizlere küfür edilir de, peşlerinden yürüyenlere edilmez mi? Tarihçilik iddiasındaki bir eski Aydınlıkçı sosyalizm küfürcüsü, birkaç kendi gibi yoldaşını başına toplayıp 77 1 Mayıs katliamının sol gruplar arasındaki çatışma nedeniyle gerçekleştiğini ileri sürmüştür. Derin devlet falan değil demiştir... Sol grupları suçlu ilan etmiştir. Çukurdur... Çukurluktur! Sosyalizme küfretmiyormuş gibi yapan ve AKP destekçiliğinde ciddi yol almasına, TRTde program yapmasına rağmen, hâlâ solcuymuş gibi davranmayı sürdüren biri açıkça Halkın Kurtuluşunu suçlu ilan etmiştir. Halkın Kurtuluşu, Denizlerin THKOsunun çıkardığı derginin adıdır ve Denizlerin yolundan yürüyenler bir dönem Halkın Kurtuluşçuları diye anılmışlardır. Şimdiki çukurluk iddianın sahibi de içinde Aydınlıkçılar oysa, o zaman Halkın Kurtuluşçularına yaltaklanır, yakınlık kurmaya çalışırlardı. 77 1 Mayısına da onların peşi sıra katılma yolunu tutmuşlardı. Ne olmuştur da 35 yıl sonra Denizlerin iz sürücülerini suçlamak akıllarına gelmiştir? Hem de derin devleti temize çıkararak? Sanıyorlar mı ki, örneğin 12 Eylülü gerçekleştiren, işkencede sınır tanımayan o temize çıkardıkları derin devlet, eğer böyle bir iddianın yüzde biri bile doğru olsaydı, üzerine gitmez ve çözüp konuşturacak birilerini bulmazdı? Erken davransalardı, 12 Eylül günlerinde itirafçılıkları işe yarar, yırtarlardı!
niyazicicek 07 Mayıs 2012 14:18 | çorum
Değerli okurlar bu yazılar güncelliğini koruduğu için paylaşıyorum saygılar...Denizler ve Halkın Kurtuluşu& EVRİM/DEVRİM Mustafa Yalçıner m.yalciner@hotmail.com Denizler durmaksızın çekiştirilirler. Kimi iyi çocuklardı deyip azizleştirmeye uğraşır. Zararsızlaştırma operasyonudur. Sadece iyi çocukturlar... Kimseyi öldürmemişlerdir... Yazık olmuştur!.. Devrim için öne çıkmaları örtülür. Düzen karşıtlıkları örtülenir. Sıradanlaştırılırlar. Düzen içine sığdırılmaya yeltenilirler. Arkadaşlık iddia edenleri, kendilerine ve bugünkü düzen içi yer tutmuşluklarına benzetmeye çalışırlar. Değil mi ki tecavüzcülerin ya da mafyacıların avukatlığını üstlenmişler ve hâlâ Denizin arkadaşlığı iddiasındadırlar, Deniz de devrimci kimliğinden soyundurulup iyi çocuklaştırılmalıdır! Değil mi ki Ergenekonculuk yapmakta, generallerimiz deyip başka şey dememektedirler, öyleyse Denizler de Kemalistleştirilmeli, hemen yalnızca Samsun-Ankara yürüyüşü anlatılıp durulmalıdır. Deniz derler, arkadaşlık ileri sürerler, ama Kürt düşmanlığı yaparlar, Kürt malı olduğu için lahmacuna bile karşı koyarlar. Deniz, hem de son sözünde Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi demişmiş, es geçer, yok sayarlar. Emperyalizmin ajanlığına soyunanlar, el parasıyla beslenenler ya da işbirlikçilerden sebeplenenler de aynı argümanları kullanırlar. Emperyalizmi savunmaktadırlar, entegrasyon yanlısıdırlar, küreselleşme der başka şey demezler. Modadır, Kemalizm suçlaması yapılırken, Denizler unutulmaz. Asıl neden Denizler ve devrimcilikleridir aslında Kemalizm eleştiri konusu edilirken. Ne darbedir ne darbecilerdir. Öyle derler, inanılmasını isterler, ama yaşı tutanların 12 Eylül ve 12 Eylülcülere dizdikleri övgüler unutulmamıştır. N. Ilıcak örneğin Denize darbecidir derken, kendi 12 Eylülcülüğünün hesabını vermekten kaçınır. Deniz emperyalizme karşı ve Türkiyenin bağımsızlığından yana olduğundan milliyetçilik yaftası asılmaya çabalanır boynuna. Filistin davası için ölümü göze almış, Türk ve Kürt halklarının ortak mücadelesinin çağrıcılığını üstlenmiştir ne gam! M. Belli ve Kıvılcımlının baş çektiği dönemde Kemalizm övgüsü geçerlidir ya... Suçu gencecik Denizlere atılmaya çalışılır. Oysa Denizler henüz Denizler olmamışlardır, henüz ağabeylerinin peşinden gitmektedirler. Kendi düşünceleri değildir. Kendi yollarından yürümemektedirler daha. Kendi yollarından yürürkense enternasyonalisttirler. Ve o yola tecavüzcülerin avukatı gibileri ve darbe beklenticiliklerinden koparak girmişlerdir. Ama çekiştirilirler sürekli. Meyve veren ağaç taşlanır çünkü. Kimi üstelik hiç hak etmeden rantını yemeye çalışır Denizlerin ve yürüdükleri devrim yolunun... Kimileri emperyalizm yandaşlıklarıyla küfür eder; 13 Mart tarihli halkı faşist 12 Mart darbesine karşı mücadeleye çağıran THKO bildirisini yok sayar Kabibayın övünmelerine atıfla darbecilik çamuru atar. Denizlere küfür edilir de, peşlerinden yürüyenlere edilmez mi? Tarihçilik iddiasındaki bir eski Aydınlıkçı sosyalizm küfürcüsü, birkaç kendi gibi yoldaşını başına toplayıp 77 1 Mayıs katliamının sol gruplar arasındaki çatışma nedeniyle gerçekleştiğini ileri sürmüştür. Derin devlet falan değil demiştir... Sol grupları suçlu ilan etmiştir. Çukurdur... Çukurluktur! Sosyalizme küfretmiyormuş gibi yapan ve AKP destekçiliğinde ciddi yol almasına, TRTde program yapmasına rağmen, hâlâ solcuymuş gibi davranmayı sürdüren biri açıkça Halkın Kurtuluşunu suçlu ilan etmiştir. Halkın Kurtuluşu, Denizlerin THKOsunun çıkardığı derginin adıdır ve Denizlerin yolundan yürüyenler bir dönem Halkın Kurtuluşçuları diye anılmışlardır. Şimdiki çukurluk iddianın sahibi de içinde Aydınlıkçılar oysa, o zaman Halkın Kurtuluşçularına yaltaklanır, yakınlık kurmaya çalışırlardı. 77 1 Mayısına da onların peşi sıra katılma yolunu tutmuşlardı. Ne olmuştur da 35 yıl sonra Denizlerin iz sürücülerini suçlamak akıllarına gelmiştir? Hem de derin devleti temize çıkararak? Sanıyorlar mı ki, örneğin 12 Eylülü gerçekleştiren, işkencede sınır tanımayan o temize çıkardıkları derin devlet, eğer böyle bir iddianın yüzde biri bile doğru olsaydı, üzerine gitmez ve çözüp konuşturacak birilerini bulmazdı? Erken davransalardı, 12 Eylül günlerinde itirafçılıkları işe yarar, yırtarlardı!
Halil Akdogan 18 Mart 2012 20:40 | Esbjerg
Komşumuz Zeynep Özşahin´in hakk´a yürüdüğü haberi bizi üzmüştür.Merhumeye hakk´tan rahmet,kederli ailesine ve tüm sevenlerine başsağligi dileriz.Danimarka´dan Halil Akdogannullnull
Senol Ozsoy 13 Mart 2012 23:52 | LYON
BASSAGLIGI Koyumuzun degerli bir insanini daha kaybettik Cemal ozsahin esi'nin olum haberi hepimizi derinden uzmustur kendisine Allahtan rahmet diliyoruz Ailesine ve yakinlarina,sevenlerine, dostlarina basssagligi diliyoruz. Ozsoy ailesi
serkan içbudak 13 Mart 2012 12:27 |
SESSİZ ÇIĞLIK DUYURUSU Beklenen oldu sivas katliamı davası düştü.Buna seyirci kalmak insanlığıma,aldığım kültüre,alevilik kültürüne yakışmıyor.insanlık onurunun yok olduğu o kara günü lanetlemek,o yol devrimcilerini unutmadığımızı göstermek için sesimiz duyurmamız için bu yazıyı okuyan herkesi sessiz ÇIĞLIĞA davet ediyorum.çevre alevi köyleri olarak bunu yapmak insani görev.kahvehane köşelerinde zaman öldüren göpsenli gençler buluşalım diyorum.içim kan ağlıyor.bir katliamın zaman aşımı nasıl olur.bu bir hırsızlık vakası değil toplu katliam.
garip 11 Mart 2012 18:37 | moskova
cemal ozsahin esi mefaat etmistis alahtan rahmet.cocuklarina,ve yakinlarina bas sagligi dilerim ayreten sahin ailerine ve koyunuzun basi sagolsun. garip sari
bursal 11 Mart 2012 11:20 | antwerpen
cemal ozsahinin esi zeynepin haka yurumus alah rahmet eylesin yeri mekani cenet olsun ailesinin cocuklarinin sevenlerinin basi sag olsun
serkan içbudak 11 Mart 2012 09:31 | ÇORUM
katliamların zaman aşımı olmaz bu bizlerin yüreğinde hiçbir zaman sönmeyecek bir acı bir ateş.bunu unutturmamalıyız,çünkü bu bir ayıp,bir yüz karası.sözde birlik beraberlikten bahsedenler bu birlikteliği neyle sağlamayı düşünüyorlar.geçmiş tarihiyle hesaplaşmayı fırsat bilenler yakın zamanın acılarını görmezden geliyorlar.bizler ne zaman bu ülkenin yurttaşları olduğumuzu anlayacaz bilmiyorum.sorun alevilerin örgütlülüğünün olmaması.birbirimizden uzaklaştıkça yanlızlaşıyoruz.bugün o katliamın kimler tarafından yapıldığını çok rahat biliyoruz.kalabalığı dağıtmak için gelen asker,artık kurtulduk diyen canlar bir anda yalnız kalıyor gözü kara canilerle.ve ateş anadolunun bağrında yavuzla başlayan katliama bir yenisi eklenerek devam etmekte.Ve bizler unutuyoruz sanıyorlar unutmayın,unutmayın.onları yargı serbest bıraksa da tarih vicdanlar yargılayacaktır.maşaları ve maşa tutanları.yazımı bitirirken zeynep anamıza rahmet diliyorum.ailesine başsağlığı diliyorum.serkan İÇBUDAK
yaylacik-gopsen 11 Mart 2012 09:21 |
BAŞ SAĞLIĞI
CEMAL ÖZŞAHİNİN EŞİ ZEYNEP ÖZŞAHİN HAKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR MERHUMA ALAHTAN RAHMET TÜM ÖZŞAHİN AİLESİNE VE SEVENLERİNE BAŞ SAĞLIĞI DİLİYORUZ
TÜM ÜYELERİMİZE Ilgi: Haftasonu Etkinliği ve Genelkurul
Değerli Üyeler
Sevgili Göpsenliler,
Hepinizin bildiği gibi, daha önce bu yıl için genel kurulun yapılacağı tarihi duyurmuştuk. Daha sonra sizlerden gelen yoğun ve haklı istek üzerine bu tarihin ertelenmesine karar verdik.
Siz değerli üyelerimizin haklı isteği üzerine, bu yılki genel kurulun, masrafları derneğimiz tarafından ödenmek üzere bir otelde, kaynaşma, paylaşım, danışma, çözüm üretme ve eğlenme etkinliği şeklinde yapılması görüşü benimsendi. Bu amaçla, hem sizlere unutulmayacak bir haftasonu yaşatmak, hemde sorunlarımızı ve çözümlerini konuşarak derneğimizin geleceğini planlamak açısından yararlı olacağına inanıyoruz.
Gerek bölgesel toplantılarda, gerekse yaptığımız anketlerde ve bize yazılan maillerden çıkardığımız sonuç, derneğin Avrupadaki üyelerine yönelik bir etkinlik yapması, bu etkinliğin üyelerimize ve Göpsenlilere açık olması ve katılımın en üst düzeyde olacak şekilde planlanması yönündedir.
Bu nedenle, değişik otellerden ve kurumlardan koşullarımıza uygun fiat bildrimleri aldık ve bize en uygunundan karar kıldık. Üyelerimizden kimlerin bu etkinliğe katılacağı ve kaç kişi ile katılacaklarını en geç iki hafta içinde dernek yönetimimize bildirmeleri ve buna göre rezervasyonda sıkıntı yaşamamamıza yardımcı olmalarını rica ediyoruz. Ayrıca üyemiz olmayan Göpsenliler ve dostlarımız da ücretlerini kendileri ödemek koşuluyla bu etkinliğe katılabilirler ve unutulmayacak anları paylaşayabilirler.
Katılımcılardan ikinci bir ricamız da, katılacak kişi sayısını, dernek üyesi olup olmadıklarını ve çocukların yaşlarını (ve cinsiyetini / formu doldurarak) bildirmeleridir (Katılım önceliği üyelerimizin olduğu bilinmelidir).
Şimdiye kadar değişik nedenlerden dolayı aidatlarını ödeyemeyen üyelerimiz de, bu yılkı aidatlarını engeç temmuz ayı sonuna kadar ödedikleri taktirde, hem bu etkinliğe ücretsiz katılmış olurlarlar, hemde genel kurulda üyelik hakları kaybolmamış olur.
Programı sizlere ayrıca bildirilecek olan bu buluşmanın kesin tarihi, yeri ilişikteki formda belirtilmiştir. Sizlerin, Göpsenlilerin ve dostlarının bir araya gelerek, iki günlük bir çalışmayla sorunlardan ve sıkıntılardan arınmış bir dernek yönetimi oluşturcaklarından şüphemiz yoktur.
Ayrıca katılılımcılarla birlikte çocuklarımıza ve geçlerimize de tanışma, kaynaşma ve eğlenme olanağı sağlıyacağından, onlar içinde yeniliklerin keşfedilmesi olarak kabul edeceğimiz bir buluşma olacaktır.
Dileğimiz ilkkez yapılacak olan böyle bir etkinliğe tüm üyelerimizle birlikte yakınları, sevenleri ve dostlarının da ilgi göstermesi ve katılmasıdır.
Hepinizin katılacağını ümit ederek, ilişikte bir form hazırladık, bu formun en kısa sürede doldurularak yönetim kurulumuza ulaştırılması zorunluluktur (dernek adresini mektubun altında ve üstünde bulacaksınız). Katılamayacak üyelerimizin de, neden katılmayacaklarını bildirmeleri istatistik açısından önemlidir.
Derneğimiz, sizin destek ve yardımlarınızla her zaman olduğu gibi şimdide, ilklerden birine imza atacaktır. Herzaman katılımcı, paylaşımcı ve yaratıcı olan üyelerimizin bu etkinlikte de dayanışmacı ruhlarını ortaya koyarak, genelkurulun yapılmasına ve yeni yönetimin oluşturmasında yardımcı olacaklarına güvenimiz sonsuzdur...
Bu nedenden dolayı kasım ayında yapacağımız buluşma için, sizlerden gelecek öneri ve isteklerin dikkate alınacağını bilmenizi isteriz
Bu buluşmadan önce, 21 nisan 2012 tarihinde Kölnde, Bürgerhaus Kalkta yapacağımız paylaşım, işbölümü, program yapma ve eğlence gününe de herkesin davetli olduğunu bildirmek istiyoruz.
Sizlerin mutlu olabilmesi ve hoşnut kalması için, yönetim olarak elimizden geleni yaptığımızı bilmenizi ve sizlerin de katkı sunarak en güzelinin yapılmasına yardımcı olmanızı beklemekteyiz. Görüş ve katkılarınızı beklediğimizi, paylaşarak ve dayanışma ruhuyla en doğrusunu ve en güzelini çocuklarımıza bırkacağımızı biliyoruz...
Dayanışma ve paylaşım gecelerinde buluşmak üzere...
Sağlık, mutluluk ve başarılar dileriz....
Saygılarımızla!
GYDKD Yönetim Kurulu adına
İsmail Özşahin
(Yön. Kur. Bşk.)
NOT: Bu mektup katılım formuyla birlikte, tüm üyelerimizin adresine postayla da gönderilmiştir. İsteyen katılımcılar ilişikteki dosyadaki KATILIM FORMU'nu kullanabilirler.
İsmail Özşahin 01 Mart 2012 12:41 | Bergisch Gladbach
Başsağlığı ve Sabırlar
Ölümler vardır, beklenir ve kanıksanır... Ölümler vardır, ayrılıklara benzer, geri geleceklermiş gibi algılanırlar... Ölümler vardır, zamansız, yersiz ve habersiz... Tümünün ortak yanı, acı, özlem, sürekli ayrılık, kavuşamama, geride kalanların duygu ve sıkıntıları.... Geçen haftada, beklenmedik bir yerde ve zamanda bir ölüm haberi geldi... Ateş, her ne kadar düştüğü yeri yaksa da, o yangının verdiği acıyı hepimiz yüreğimizde hissettik... Bu duygularla amcamızın kızı SULTAN TAŞ(ŞAHİN) ın zamansız ölümü üzerine, tüm yakınlarının ve sevenlerinin acısını paylaşıyoruz... Kendisine rahmet, eşi, çocukları, kardeşleri ve tüm yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyoruz...
Özşahin Ailesi adına İsmail Özşahin
Senol OZSOY 28 Şubat 2012 19:56 | LYON
BASSAGLIGI koylumuz sultan tas'in olumu bizleri derinden uzmustur. Kendisine allahtan rahmet diliyor, Tum ozsahin ve tas ailesinin basi sagolsun allah sabirlar versin. OZSOY ailesi