Skip to content
Yazı Renkleri
Bulunduğunuz sayfa: Anasayfa arrow Haberler arrow KADIN SAFAGI
KADIN SAFAGI

Kadın şafağı

Bundan 100 yıl önce 1910'u 1911'e bağlayan sene, tarih bir devrim çağının ilk ışıklarıyla dolarken, ezilen kadınların ayaklanan bilinç ve eylemi şafağa merhaba diyordu. Gün 8 Mart'a, kadının özgürlüğü mücadelesi de bir milada dönüyordu. 8 Mart o şafağın ve ezilen kadınlığın gelen yeni günlerinin adı oldu. Dünyanın bütün işçilerini birleştiren 1 Mayıs gibi, dünyanın bütün ezilen, emekçi kadınlarını birleştiren bir tarih doğmuştu artık.
Kadın cinsinin en zifiri karanlıktan geçtiği; toprağa, demire ve kurumuş nehirlere can veren üretkenliğin emekçi kadınların canlarıyla beslendiği ve onlara yaşam adına yeşil dal bırakmadığı yılların içinden söktü şafak. En karanlığın ve en zor koşulların içinden... Kapitalist düzenin en aç ve en vahşi geliştiği yılların ortasından... Arkasında fabrikalarda yakılmış, açlıktan kırılmış, bedeni satılmış, ev ve atölyelerin değirmeninde öğütülmüş kadın yaşamları bırakarak büyüyen kapitalizm, gelen kadın şafağının da zorunlu ön koşulu oldu.
8 Mart, bin yıllar süren ezilmişlik tarihi içerisinde kadının yeni ve aydınlık günlerine duyulan özlemin ve eylemin ifadesi oldu hep. Bundan yüz yıl önce yanma, yıkılma yazgısına isyan eden fabrika kızlarının Amerika'dan Avrupa'ya uzanan eylem ve bilinç dalgası, tüm ezilen kadınlığın özlemini dile getirdi. 8 Mart'ı kadınların yaşam ve mücadelesine armağan eden işçi ve sosyalist kadınlar, kendilerinden önceki isyanları sahiplendikleri gibi, ezilen cinsin geleceğine de bir isyan bilinci armağan ettiler.
Aradan yüz yıl geçtikten sonra kadınlar için ezilmenin de isyanın da çağı kapanmadı. Her şafakta yeniden aydınlandı ama isyan, kadınların altınçağına açılan kapının anahtarı olmaya devam etti. Kadınların gecesini de gündüzünü de aydınlatacak bir çağa özlem, 8 Mart meşalesinin ateşiyle tutuşuyor hala. Genç çağını geçirmiş erkek egemen kapitalist düzen, bir yüz yılın ardından yeni bir vahşi dönemini yaşıyor. Gelişen kadın mücadeleleri karşısında sınıf ve cins erki sallanıp sarsılsa ve bazı kadın kazanımlarına boyun eğse de, sermaye ve erkek karakterini, sömürü ve baskıyla yeniden yapılandırmaya çalışıyor.
8 Mart'ın yüzüncü yılında sınıfsal, toplumsal bir devrimin, bu vahşi düzene dur deme iradesinin bir kadın devrimiyle el ele giderse başarılı olabileceğini görmek zor değil. Çünkü hüküm süren insanlık karşıtı düzen en yakınımızda, en erkek yüzüyle varlığını sürdürüyor. Sermayenin sınıf ayrıcalığıyla emekçi kadınlar üzerinde kurduğu sömürü tahakkümü, erkeğin cins ayrıcalığıyla evde, sokakta kurduğu şiddet, baskı ve yok etme tahakkümüyle kol kola gidiyor. Kriz koşullarında en önce işten atılan, eve kapatılan, evde boş tencerelere mahkum edilen, ucuz ve güvencesiz çalıştırılan, giderek daha kitlesel biçimde bedenini satmaya zorlanan kadınlar tablosu, kapitalizmin vahşi dönemlerini ne kadar da hatırlatıyor. Kadın cinayetleri yaşamı bir can pazarına çevirmiş, kadın özgürlüğü düzenin iki yüzlü ahlakına kurban edilmiş ve egemen devletle egemen erkeğin elleri aynı vahşilikle kurtuluş özleminin boğazına sarılmış... Ama bu karanlık ve bir çıkış yokmuş gibi görünen koridorda şafağa yakın kadınlar var. Kah TEKEL direniş alanında görüyoruz onları, kah bir kadın cinayetine karşı dile gelen öfkede. Bazen barış ve kardeşlik için alanları, yasaklı mekanları işgal ediyorlar, bazen bir işyeri işgalinde direnç ve umut oluyorlar. Kadının kurtuluşu mücadelesi bir yüz yılı kimi zaman yenilgiler kimi zaman zaferlerle devirirken, şafağa özlemi ve o şafağın gelişini daha çok hissediyoruz.
Özlem ve umudumuz temelsiz değil. Gelişip her alanda serpilmeye yönelen bir demokratik kadın hareketi, çoğu yaşam ve mücadele alanında belirginleşen kadın iradesi umudun ve özlemin toprağıdır. Üstelik 8 Mart'ın yüzüncü yılında varlığı ve iradesi güç kazanan bir sosyalist kadın hareketiyle merhaba diyoruz gelen günlere. Sosyalist kadın hareketinin enternasyonal ve yerel tarihinin dinamik bir parçası olan ESP Sosyalist Kadın Meclisleri, yeni bir kadın şafağının habercisi olarak yer ediyor kavgada.
Sosyalist Kadın Meclisleri, Kadın Devrimi gibi güçlü bir iddiayla karışılıyor 8 Mart'ın yüzüncü yılını. 2010'u 2011'e bağlayan kesiti “erkek egemenliğiyle yüzleşme ve hesaplaşma yılı” ilan ederek yürüyor. Bu iddialar bir şafağın sancısı, bir şafağın habercisi değil de nedir? Kürt kadınları 8 Mart'ta Diyarbakır'ı üç günlük kadın kenti, sosyalist kadınlar ise 2010'u kadın yılı ilan etti. Bunlar kadın mücadelesinde yeni şeylerin ve tutkulu bir mücadelenin geliştiğine işarettir. Hepsinden önemlisi kadının kurtuluşu mücadelesinin 8 Mart'tan 8 Mart'a döngüsünden güçlü bir hamleyle çıkarılarak, kadın devrimi görüş açısıyla tüm bir zamana ve yaşama yayılması kararlılığının ifadesidir. Kadın devrimi ve cins bilinciyle yaşamın ve siyasetin merkezine yürüme iddiası, kendine yeni yollar açarak ilerleyecek demektir.
Bu ilerleme ve yol açma tavrıyla sosyalistlerin nasıl ilişki kuracağı konusu bugün tayin edici bir yerde durur. Sosyalist kadın hareketinin ilerleyişindeki devrimci dinamiği görmek ve bilince çıkarmak, kurulacak ilişkinin de anahtarıdır. Kadın cephesinden gelişen “yeni şeyler”le devrimci bir ilişki kurulması, sosyalistlerin devrimci yenilenme ve gelişiminin de nirengi noktasıdır. İşte bu nedenle tüm parti kuvvetleri açısından 8 Mart, başlayıp bitecek emekçi kadın eksenli takvimsel bir gün değil, süreklileşecek bir gelişim çizgisinin güçlü bir başlangıcı olarak görülmelidir. SKM tarafından 2010'un kadın yılı ilan edilmesiyle birlikte, “Her gün 8 Mart” şiarı daha fazla gerçeklik ve uygulama zemini kazanmıştır. Bu, kadınıyla erkeğiyle tüm parti kolektifi için somut bir görev ve sorumluluktur artık. 8 Mart hazırlık çalışmalarından başlayarak bütün partinin bir kadın örgütü gibi çalışması ve ilan edilen kadın yılının içinin doldurulması sorumluluğu kolektif bir sorumluluktur. Bir günden bir yıla, bir yıldan bütün gelecek zamana yayılan gelişim çizgisinin doğal gereği budur.
8 Mart sosyalistlerin rol bilinci ve pratiğini vurgulanan çizgiye bağlı olarak sergilemesi ve geliştirmesi bakımından somut bir çıkış noktasıdır. Hazırlık çalışmalarına geri toplumsal erkek gerçeğiyle pratik yüzleşmenin zemini olarak değerlendirmek, her alandaki 8 Mart eylemlerine kadın kitlesi taşıma görevini kadın yoldaşlarına havale etmemek, ajitasyon çalışmasına bildiri, afiş asarak katkı sunmak, mahallelerden, işyerlerinden emekçi kadınları miting alanlarına uğurlayıp, bir günlüğüne de olsa çocuklarına bakarak onlarla dayanışmak, miting ve eylem alanlarına açılan eşiği tıkayan erkek barikatını dağıtmak gibi görevlerle başlanmalıdır işe. “Erkeklerin 8 Mart çalışması” diye bir düzey, bir devrimci faaliyet kategorisi ve niteliği yaratılmalıdır.
Sosyalist kadınlar, yüzleşmek, hesaplaşmak, devrim yapmak ve şafağa ulaşmak iddiasıyla kendini ortaya koyuyor. Tekel'de direnen kadınlarla dayanışma, 8 Mart'ın ücretli izin günü ve resmi tatil ilan edilmesi tarihsel görevini yerine getirme, barış ve özgürlük için yol açma, cins bilinci ve eylemiyle kadının tarihsel yıkımı ve köleliği düzenine son verme iddialarıyla yüzüncü yılında 8 Mart meşalesini taşıyor. Bu meşale yeni bir kadın şafağını tutuşturacak umudun, özlemin, kavga iradesinin ateşi ve coşkusuyla yanıyor. 8 Mart, bu ateşi ve şafağı görme çağrısıdır. Şafaktan hemen önceki zifiri karanlıkta, kadının devrimi taşıyan ışığını göremeyenler, o karanlıkta yanan 8 Mart meşalesine iyi bakmalıdır.

 
Kadının özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır.' (Clara Zetkin)
Tarihten öğrenmek, bugünü anlamak ve yarını kurmak açısından hayati önem taşıyor. Fakat bizler, topluma örnek olacağımıza toplumun kötü yanlarını alıp okumaz olduk.Insanlığa ışıklı ufuklar sunabilmek için tekrar elimizdeki en büyük silaha, yani bilgiye sarılmamız gerek !
.Goethe'nin dediği gibi :"3000 yıllık geçmişin hesabını yapmayan insan, günübirlik yaşayan insandir."
Bu açıdan bu sene 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün kutlanmasının 100.yılı nedeniyle kadınların mücadelelerine ve günlük durumlarına bakalım ve bilindik de olsa, heryerde tekrarlanmiş da olsa, tarihi hatırlatmakla başlayalım.
Belki herşey 8 Mart 1857 tarihinde başladı...
8 Mart 1857'de 40.000 dokuma işçisi New York'da tekstil fabrikasında grev ilan etti. Hedefleri bugün de bize yabancı olmayan hedeflerdi : daha iyi yaşam koşulları (daha yüksek ücret, iş güvenliği vs.)
Fakat polis işçilerin üzerine saldırdı, işçiler kendilerini koruma amacıyla fabrikaya kilitlediler, ardından fabrikada çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi ateşlerde can verdi !
27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag'daki 2.Enternasyonal Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda Alman Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihinde tekstil fabrikasında yanarak ölen kadın işçilerin anısına 8 Mart'ı Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak anılmasını önerdi ve bu öneri orada kabul edildi.
Rusya'da devrim ateşini fitilleyen de kadınlardı : 8 Mart 1917'de St.Petersburg'da tekstil kadın işçilerin büyük greviyle başlayan isyan ateşi, alev alarak bütün ülkeye yayılıp "Şubat Devrimi"nin yaratılmasının nedenlerinden biri oldu.
1911 yılından beri çeşitli ülkelerde anılan ve kutlanılan Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün 100.yılına geldik.
"Kadın Hareketi" başından beri homojen değildi, olamazdı da. Talepleri, özlemleri, umutları, istekleri, amaçları ve ütopyalarından dolayı muhafazakâr ve proleter kadın hareketleri olarak yer aldılar tarihin mücadele dolu sayfalarında !
1860'larda örgütlenmeye başlayan muhafazakâr kadınların talepleri ileriye dönük değil, mevcut durumu korumaktan ibaretti.
Varolan toplumsal roller kabul ediliyor, değişim hedefi güdülmüyordu.
Daha basit söylemek gerekirse :"Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini bilmeliydi !"
Bugün bazı kesimlerde bu çarpık ve gerici anlayışın sürmekte olduğunu görüyoruz.
Muhafazakâr kadın hareketi genel olarak orta ve üst burjuvaziden oluşuyordu ve doğal olarak devrimci proleter kadın hareketlerinin taleplerinin gerisindeydiler.
Bir örnek vermek gerekirse :"Ulusalcı Kadın Derneği" (Vaterländischer Frauenverein) 1866 yılında Prusya Kraliçesi Augusta tarafından kuruldu ve tek amaçları kadınları hastalara bakmakta kullanmaktı.
Muhafazakâr-gerici kadın yapılanmaların anlayışına göre kadınlar sadece anne, eğitimci veya sağlıkçı olabilirlerdi.
Kadın "Ulusal devletin" korunmasında önemli bir role sahipti : çocukları milliyetçi duygular ve disiplin içinde yetiştirmeliydi !
Politika erkeklerin alanıydı ve bu "oyuna" kadınların katılması ‚ayıp' ve ‚günahtı' !
Burjuva kadınları öğlen saat 4'de başka burjuva kadınlarla oturup çay/kahve içip dedikodu yapabiliyorlarsa, bu onların küçük dünyalarında onlara gayet yeterdi.
Engels'in "Aile içinde erkek, burjuvadır; kadın proleterya rolünü oynar.' tanımlamasını bilmiyor ve anlamıyorlardı.
Tamda bu muhafazakâr kadın hareketine uygun olduğu ve gerici-dinci kesimler tarafından da savunulduğu için bu anlayışa sahip olanların "kutsal" saydıkları kitaplara da bir göz atmak gerekir:
"Kutsal" olarak görülen kitapların kadınlara bakiş açısı nedir, "Kutsal" kitaplar gerçekten kadınların özgürlüğünü mü istiyor, neyi vaadediyor, kadını nasil görüyor ? Sadece bazı ayetleri okumak bile yetecek bunu anlamaya.
Tevrat / Incil :
(Tanrı Israiloğullarına sesleniyor) :
‚Düşmanlarına karşı cenge çıkacağın ve Allahın Rab onları senin eline vereceği ve onları esir olarak götüreceğin zaman, esirler arasinda bakılışı güzel bir kadın görüp onu arzu eder ve karı olarak kendine almak istersen, o zaman onu evinin içine getireceksin; ve o...senin evinde oturacak ve babasına, anasına tam bir ay ağlıyacak; ve ondan sonra kendisine yaklaşacaksın ve onun kocası olacaksın ve o senin karın olacak."(Tesniye, Bap 21:1-13)
‚Ve vaki olacak ki, eğer kendisinden hoşlanmazsan, o zaman canı nasıl isterse onu salıvereceksin; fakat onu para ile asla satmayacaksın, ona kul gibi davranmayacaksın, çünkü onu alçalttın.' (Tesniye, Bap 21:14)
(Görüldüğü gibi, kadına söz hakkı yok, canı ısteyen erkek kadına sormadan, kadının evlilik durumuna bakmadan, istediği kadını "alabiliyor", canı istediği zaman da geri "atabiliyor". Kadın bu anlayışa göre süpermarkette alınan yeni bir buzdolabı veya televizyondan farklı değil, bir ****, bir mal değerinde ancak.)
"Ve eğer seninle musalaha etmeyip cenketmek isterse, o zaman onu kuşatacaksın ve Allahın Rab onu senin eline verdiği zaman, onun her erkeği kılıçtan geçireceksin; ancak kadınları ve çocukları ve hayvanları ve şehirde olan her şeyi, bütün malını kendin için çapul edeceksin ve (onların) malını yiyeceksin." (Tesniye, Bap 20:12-14)
Musa askerlerine sesleniyor :
"Ve şimdi çocuklar arasındaki her erkek çocuğu öldürün ve erkekle yatmış olarak erkek bilen her kadını öldürün. Ve erkekle yatmış olmıyarak erkek bilmeyen bütün kadın çocukları kendiniz için bırakın." (Sayılar, Bap 31:15-20)
"Kadınlar kocalarına saygılı olacaklardır; her koca kendi evinde hakim olsun." (Ester, Bap 1:21-22)

"Ey kadınlar, kendi kocalarınıza Rabbe tâbi olur gibi tâbi olun. Çünkü bedenin kurtarıcısı Mesih kilisenin başı olduğu gibi, kadınlar da böylece her şeyde kocalarına tâbi olsunlar." (Efesoslulara Mektup, Bap 5:22-23)

"Kiliselerde kadınlar sükut etsinler; çünkü onlara söylemek için izin yoktur; ancak şeriâtın da dediği gibi, tâbi olsunlar. Ve eğer bir şey öğrenmek isterlerse, evde kendi kocalarına sorsunlar; çünkü kadına kilisede söylemek ayıptır..." (Korintoslulara 1.Mektup, Bap 14:34-36)

Kur’an :

"Islamdan başka dinlere rağbet edenler tam bir sapıklık ve ziyan içindedirler..." (Âl-i Imrân Suresi, ayet 85) (Bırakın kadını, insana olan bakış açısını çarpıtıcı bir şekilde gösteren ayet)

"Biz onlari, iri (güzel) gözlü hurilerle eşlendireceğiz. (Cennette) onlara, iştahlarının çektiği meyve ve etlerden dilediklerince vereceğiz alabildiğine. Ve onlar orada kadeh tokuşturacaklar. Içinde boş ve günah olmayan biçimiyle...Ve "gılman" (oğlanlar) onlara hizmet sunacak. Sedeflerinde saklı inci gibidirler (oğlanlar)..." (Tûr Suresi, ayet 19-20, 22-24)

‚…serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınları…dövün’ (Nisâ Suresi, ayet 34)

‚İki kadının tanıklığı, bir erkeğin tanıklığına bedeldir’ (Bakara Suresi, ayet 282)
‚Namazı bozan şeyler köpek, eşek ve kadındır’ (Sahih-i Buhari, Hadisler no.440)

‚Kadınlar tarlalarınızdır, tarlalarınıza dilediğiniz gibi girin…’ (Bakara Suresi, ayet 223)

‚Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü…erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler. İyi kadınlar gönülden boyun eğenlerdir.’ (Nisâ Suresi, ayet 34)


Bu örnekler yeter sanırım !
Vahiylerin ve gerici anlayışların parlak beyinlerimizi ve güneşli ufuklarımızı karartmalarına izin vermeden, aklımızın ve yüreğimizin yolundan devam edelim :
Gerici kadın hareketinin yanında birde ikinci bir kadın hareketi çıkmıştı tarihin sahnesine : devrimci-proleter kadın hareketi !
Işçilerin arasında gelişen, işçi dernekleri ve sendikalarla, komünist ve sosyal demokrat partilerle birlikte mücadele eden bu hareketin varlık nedeni bambaşkaydı.
Kadınlar erkeklerle calıştıkları işlerde erkek arkadaşlarının aldığı ücretin sadece yarısını alabiliyordu (ve bugün örnek olarak "demokrat" diye bilinen Almanya'da kadınlar erkeklerle calıştıkları aynı iş için erkeklerin aldığı ücretden yüzde 20-30 daha az alıyorlar !)

Taleplerin bazıları şöyleydi :
- daha yüksek ücret
- daha sağlıklı ve güvenli iş koşulları
- seçme/seçilme hakkı
- erkek-kadın eşitliği
- eşit işe eşit ücret
- emperyalist savaşlara son


Clara Zetkin gibi önderlere göre kadının kurtuluşu toplumsal koşulların değismesiyle gerçekleşebilir.
Proleter kadın hareketin en önemli temel eserlerinden biri (ki bugün de tekrar okunması gereken) August Bebel'in "Kadın ve Sosyalizm" kitabıydı.
Kapitalist sistemdeki ezilen kadın işçilerin durumlarını anlatıyordu Bebel bu kitabında. Kadınlar sadece cinsel değil, sınıfsal baskıya da maruz kalıyorlar, diyor Bebel.
Dünyanın yarısını yaratan ve bunun için dünyanın yarısına da sahip olmak isteyen sosyalist kadın hareketin o zamandan aldığı bazı kararları okuduğumuzda, bugüne de ışık tuttuklarını da göreceğiz. Bugün hala yer yer tartışılan, çözüme varmamış olan konuları yaklaşık 70-80 sene önce gündeme alıp net bir şekilde tartışmışlar.
Bugün bunlardan ders çıkarabilmek için bazı kararları birlikte okuyalım :
Mesela bugün tartışılan "kadın kotası" bazı kesimlere göre kadınların haklarını savunmak için gerekli, bazi kesimlere göre ise kadın-erkek ayrımcılığının başka bir türüdür.

Üçüncü Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda (Haziran 1924) alınan kararlara göre kota konusunda söylem açık ve net :
’Burada kota uygulamasının ilke olarak savunulması feminizm olarak adlandırılırken, kota uygulaması somut olarak da reddedilmektedir. Ama sonradan görülen odur ki, Komünist Enternasyonal, tüm diğer araçlar fayda vermediğinde, kadınların eşit hak ve yükümlülüklere sahip şekilde çalışmaya katılması için kota uygulamasını da kabul etmiştir.’ (H.Yeşil, Sosyalist Kadın Hareketi İçin, s.25)
Bir baska tartışma konusu da feminizmle ilgiliydi : feminizm kadın sorununu çözmekte kendisinin muhatap alınması gerektiğini belirtmesine rağmen, sistemi değil de erkeği sorunun bir parçası olarak görmesi mücadeleyi muğlaklaştırıyor, yanlış yönlere çeviriyor, verilen mücadelede enerjilerin yanlis yerlerde harcanmasına sebep oluyor.
Haziran 1924'de 3.Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı'nda feminizm ile ilgili çıkan karar şöyleydi :
‚Feminizm bir sapma olarak görülüyor, çünkü kadının özgürlükten yoksun olmasını erkek baskısına bağlıyor. (kaynak :H.Yeşil, Sosyalist Kadın Hareketi İçin, s.25)
Aynı konferansda başka konularda alınan kararlar da bugüne ışık tutacak ve bizlere çok şey öğretecek nitelikte.
Bir-iki örnek daha verelim (içerik olarak katılalım ya da katılmayalım, ama yapılan tartısmaların canlılığına birer örnek olması açısından burda bazı örnekleri sunuyoruz).


Kadınların özgürlük sorunu devrim, özgürlük ve sosyalizm sorunudur


Küreselleşme ve göçmen kadınlar- Mustafa Peköz 09 Mart 2010 - Mustafa Peköz Beschreibung: http://www.sendika.org/images/pixel.gifDünya genelinde göçmenlerin yarısını oluşturan kadın nüfusu özellikle ABD, Kanada ve AB ülkelerinde sürekli bir artma eğilimi içerisindedir. İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıntılarından sonra kendilerini yeniden yapılandıran Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinin göçmenlere zorunlu olarak ihtiyaç duymasına paralel olarak göçmen kadınların oranında ciddi bir artış yaşandı. Kadın göçmenlerin çalışma oranları, erkek göçmenlere oranla nispeten düşük olmakla birlikte, özellikle 1980’li yıllardan sonra, kadın emeği daha üst boyutlarda ve çok yönlü kullanılmaya başlandı. Bunu belirleyen birkaç faktörü şöyle sıralayabiliriz: Birincisi, belki de en önemlisi, kadının erkeklere oranla çok daha düşük ücretlerle çalıştırılması ve artı değerin arttırılmasında aktif rol almaları. İkincisi, gelişmiş kapitalist ülkelerde kadın nüfusundaki nispi azalma ve kadınların bir kısım sektörlerde çalışmak istememeleri sonucunda, göçmen kadınların özellikle hizmet sektörünün bazı alanlarında yoğunluklu olarak çalıştırılması. Üçüncüsü ise; teknolojik gelişmenin etkisiyle kadının üretim faaliyeti içerisindeki rolünün artmaya başlaması. Ucuz işgücü, teknolojik gelişme ve kullanımının basitleşmesi, artı-değer üretimi, artan eğitim düzeyi gibi benzer faktörlerin etkisiyle genel olarak kadının toplumsal etki gücünü arttırmaya başladığı gibi göçmen kadının üretim faaliyeti içerisindeki rolünü de ön plana çıkartmaktadır.

2005 yılı verilerine göre, dünya genelinde bulunan göçmen kadınların sayısı yaklaşık olarak 94,5 milyon olup, genel göçmen kitlesinin yüzde 49,6’sını oluşturuyor. Bu oranlar Avrupa’da yüzde 52,8; Asya’da yüzde 45,2; Güney Amerika’da (ABD-Kanada) yüzde 51; Latin Amerika’da yüzde 49,7; Afrika’da yüzde 45,9 ve Okyanus bölgesinde yüzde 51,3 olarak belirlenmiş. Bu veriler kadının toplumsal üretim içerisinde artan rolü bakımından bize somut bir fikir verdiği gibi küresel kapitalist güçler tarafından ucuz iş gücü olarak değerlendirilen göçmen kadınların üretim içerisindeki etki gücünü de ortaya koyuyor.

Göçmen kadın emeğinin kullanılmasında Amerika, Kanada, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi gelişmiş belli başlı ülkeler, öncelikli olarak ön plana çıktılar. Örneğin göç alan Avrupa ülkelerinde ilk yıllarda göçmen kadın nüfusu yüzde 10-15 civarındaydı. Özellikle çıkartılan ‘Aile Birleşim Yasası’ ile kısa sürede erkelerin eşlerini ve çocuklarını getirmeleri, kadınların üretim faaliyetinde daha aktif olması, ailenin ekonomik sorunlarının çözümünü üstlenmesi gibi faktörlerin etkisiyle kadın ve erkeklerin nüfus oranı birbirine eşitlenmeye başladı.

Verilerden anlaşıldığı gibi küreselleşme ile göçmen kadın nüfusunda çok ciddi bir artış yaşanmaktadır. Özellikle Güneydoğu Asya ülkelerinde Filipinler, Tayland, Singapur; Latin Amerika ülkelerinden Brezilya; eski Sovyetler Birliği sınırları içerisindeki ülkelerde Ukrayna, Moldova; Balkanlar’da Bulgaristan, Doğu Avrupa ülkelerinden Romanya, Polonya gibi ülkelerden yoğunluklu olarak dünyanın başka ülkelerine yayılan kadın göçü, esas olarak, hizmet sektörü, ev hizmetçiliği ve seks ticareti olarak ön plana çıkmaktadır.

Taylan’da bir fabrikada 11-12 saat çalışan genç bir göçmen kadının günlük ücreti yaklaşık olarak 3,5 dolardır. Henüz 10-14 yaşında olup eğitimine ara vermek zorunda kalan yoksul aile kızları, Asya’nın ve Güney Amerika’nın bazı ülkelerine götürülüp günlük 3-4 dolara çalıştırılmaya zorlanmaktadırlar. Genellikle yoksul ailelerin kız çocukları, en düşük ücretlerle en ağır iş kollarında günde 11-12 saat çalışmaya zorlanmaktadırlar. Özellikle henüz çocuk yaşta olan işçiler her türlü haklardan yoksun olup, aşırı bir sömürü sistemi ile karşı karşıyadırlar. Çalıştırıldıkları ortamlarda şiddet, taciz ve tecavüz gibi insani değerlerle bağdaşmayan davranışlar günlük yaşamın bir parçası haline getirilmiş. Birçok genç kız, aileleri tarafından, uluslararası mafya örgütlerine 3-6-12 aylığına kiralanmakta veya satılmaktadırlar. Başka kıtalara veya komşu ülkelere götürülen kız çocuklarının çalışma süreleri sınırsız olup, bir köle gibi kullanılmakta ve aynı zamanda cinsel ilişkiye de zorlanmaktadırlar.

Son yıllarda özellikle, Filipinler, Endonezya, Tayvan, Malezya gibi Doğu Asya ülkelerinden Japonya, Güney Kore, ABD, Kanada. Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelere çok sayıda göçmen kadın farklı sektörlerde çalıştırılmaya gönderilmektedir. Örneğin 2005 yılı verilerine göre, Filipinler’de, günlük olarak her gün 3000 kadın komşu ülkelere gidip çalışmaktadır. 2003’de Endonezya’da başka ülkeye gidip çalışanların yüzde 79’unu kadınlar oluşturuyor. 1990’lı yıllarda Asya ülkelerinden Ortadoğu’ya gelip, ev işlerinde çalışan kadınların sayısı 800.000 civarıyken, 2003 yılında bu oran 1,2 milyona çıkmış.

Örneğin Filipinli kadınların en çok çalıştığı 20 ülke¬den 15'i Merkez ülkeleridir. (ABD, Japonya, Hong-Kong/Çin, İngiltere, Tayvan, İtalya, Kanada, Almanya, Güney Kore, Yunanistan, Guam, İsviçre, Hollanda, Avusturya ve Avustralya). Geriye kalanlar zengin Körfez ülkeleri ve Malezya ile Singapur gibi boşlukta bulunup Merkez'e en yakın olan ülkelerdir. Küresel dolaşımı, düşük uçuş ücretleri ve telekomünikasyon teknolojisindeki yeni ilerlemeler mümkün kılmaktadır. Bu iler¬lemeler arasında, yurtdışında çalışan ve üçte ikisi kadın olan işçilerin hem gelişmiş ülkelerin hem Filipin ekonomisinin ucuz iş gücünü oluşturan "yeni kahramanları” olarak görülmektedirler.

2005 yılı verilerine göre, Afrika’dan başka ülkelere giden göçmelerin yüzde 47’si yani 8 milyonu kadınlardan oluşuyor. Afrikalı kadın göçmenlerin yüzde 80’i Avrupa ve Güney Amerika’ya giderken, erkek göçmenlerin daha ezici bir çoğunluğu, Suudi Arabistan, Gana, Nijerya, Kuzey Afrika, Zimbavya, Kanada, İngiltere gibi ülkelere gitmektedirler. Arap toplumunun sosyo-kültürel yapısı gereği, kadın göçmenlerin sanayi endüstrisi gibi dışa açık işlerde çalıştırılması pek tercih edilmemektedir. Dışarıdan getirilen kadınların yüzde 80’i ev işlerinde, geri kalanı da daha çok hastane ve eğitim işlerinde çalıştırılmaktadırlar.

Göçmen kadınların çok yönlü sömürülmeleri, en zor ve kalitesiz işlerde çalıştırılmaları, hemen her gün yoğunluklu olarak şiddete, tacize ve tecavüze maruz kalmaları, hatta kadının kendisini pazarlamaya zorlanması gibi nedenlerden dolayı, birçok uluslararası kurum tarafından ’21.Yüzyılın Köleleri’ olarak adlandırılmaktadırlar. En ağır iş kollarında ve çoğunlukla günde 3-5 dolara çalıştırılmaları, özellikle ev işlerinde çalışan kadınların taciz ve tecavüze uğramaları nedeniyle göçmen kökenli kadınların günlük yaşamları, ‘modern köle’ olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle, kadınların karşı karşıya kaldığı sorunları gündemlerine alıp tartışan yüzlerce kurumun yaptığı çalışmalar sonucunda, 2004 yılında, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, “özel iş yerlerinde ve ev işlerinde çalışmak zorunda kalan kadınların çoğunlukla ev kölesi olarak görüldüğü, bu nedenle binlerce kadının taciz ve tecavüze uğradığını” belirterek yasal önlemler alınması gerektiğine dair bir kararı kabul etmek zorunda kaldı.

Kadınlar ve hatta henüz çalışabilir durumda olmayan ama çalışmak zorunda olan genç kızlar iki alanda çalışmaya zorlanmaktadırlar. OİT verilerine göre dünya genelinde 12,3 milyon genç kız ve kadından her hangi bir iş ortamında çalışmak zorunda kalanların yüzde 72’si, hem çok yoğun olarak sömürülmekteler hem de ciddi bir şekilde fiziki şiddet ve tacizle karşı karşıya kalmaktalar. Ayrıca, seks sektöründe çalışanların yüzde 90’ı hemen her gün fiziki şiddet ve tecavüzle karşılaşmaktadırlar. Örneğin, Moldova, Ukrayna gibi ülkelerden Türkiye’ye gelen kadınların yüzde 60’ı 18 ile 24 yaş grubu arasındadır. Mafya grupları tarafından pazarlanan kadınların tamamı tecavüze uğramakta, bir kısmı da öldürülmektedir. Kadın ticareti şebekesinin, eski Sovyetler Birliği sınırları içerisinde bulunan kadınların Türkiye’ye getirtilmesi ve buradan da Ortadoğu ülkelerine pazarlanması için diğer ülkelerin kadın pazarlama şebekelerine ödedikleri para yaklaşık olarak 3,5 milyar dolardır. Brezilya kökenli 70.000 göçmen kökenli kadın, Güney Amerika, Japonya ve İspanya’da kendi vücudunu pazarlamaktadır. Bu kadınların pazarlanması uluslararası mafya örgütleri tarafından organize edilmekte olup, genç yaşta olan bu kızların büyük bir çoğunluğu, bir veya iki yıllığına ailelerinden kiralanmaktadırlar. Yapılan araştırmalarda, Japonya’daki Filipinli göçmenlerin yüzde 58’i, Hong Kong’dakilerin yüzde 97’si, Singapur’dakilerin yüzde 88’i ve Malezya’dakilerin yüzde 65’i kadındır. Özellikle Hong-Kong ve Singapur’daki Filipinli göçmen kadınların yüzde 80’i seks sektöründe çalıştırılmaktadırlar.

Örneğin, Asya Kalkınma Bankası verilerine göre, her yıl yaklaşık olarak 200.000 kadın ve genç kız, Hindistan’da ev işlerinde veya şehir merkezlerindeki iş merkezlerinde çalıştırılmaya zorlanmaktadırlar. Genç kızların yüzde 25’i 8 yaşından küçük olup çok önemli bir kesimi okuma yazma bilmemektedir. Bankanın verilerine göre, Nepal kökenli genç kadınların yüzde 80’i, uluslararası kadın ticareti organizasyonlarının denetiminde götürülüp pazarlanmaktadır.
Güney Doğu Asya ülkelerinde gelişmiş veya gelişmekte olan kapitalist ülkelere giden 2,2 milyon göçmen kadının yaklaşık olarak yarısı Filipinlidir. Özellikle Japonya, Malezya, Singapur, Hong Kong’da çalışan göçmen kadınların aylık ücretleri ortalama olarak 300 dolarken, söz konusu ülkelerdeki yerli kadınları ücretleri ise 1500 dolara kadar çıkmaktadır. Göçmen kökenli kadınlar çok yönlü işlerde çalıştırılmakla birlikte, hizmet sektörü, ev hizmetçiliği gibi sektörler ön plana çıkmasına rağmen özellikle Filipinli göçmen kadınların çok önemli bir kısmı seks ticaretinde kullanılmaktadırlar.

Asya Kalkınma Bankasının verilerine göre, en zorlu koşullarda en düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalan Güney Doğu Asya kökenli göçmen kadınlar, ülke ekonomilerine önemli bir katkı sunmaktadırlar. Ülkelerine gönderdikleri para miktarı 3,3 milyar dolardır. Filipinli kadınlar 2,3 milyar dolar, Endonezyalı kadınlar 700 milyon dolar, Malezyalı kadınlar ise 300 milyon dolar olmak üzere her yıl 3,3 milyar dolarlık bir miktarı kendi ülkelerine göndermektedirler.

Avrupa’da özellikle Almanya’da Türk ve Kürt kökenli göçmen kadınlar ön plana çıkmaktadır. 1980’lı yıllara kadar daha çok evde kalan ve çocuklarına bakan göçmen kadınlar, giderek ev içi yaşamdan koparak üretim faaliyetine katılmaya başladılar. Anadolu kökenli göçmen kadının toplumsal değişim sürecine girmesinde Avrupa’nın değişik ülkelerinde doğmuş yeni genç kadın kuşağının yetişmeye başlamasının çok önemli bir rolü bulunuyor. Doğup büyüdükleri ülkenin kültürüne ve yaşam tarzına adapte olmuş genç kuşağın eğitim, sosyal-kültürel farklılaşma, iş ve evlilik gibi geçirdikleri farklı evreler, göçmen kadınların toplumsal etki gücünü çok ciddi oranda arttırdı. Sosyal ve kültürel farklılaşma aynı zamanda klasik göçmen aile yapısında bir kırılmaya yol açtığı gibi içi çatışmayı derinleştirdi. Bu çatışmanın hiç şüphesiz ki, en sert ve çatışmalı sürecin bir tarafını ‘genç’ göçmen kadınlar oluşturdu. Göçmen kadınlar, Anadolu aile tipinin içe kapalı geleneksel yapısı ile doğup büyüdükleri ve toplusal yaşantısına adapte oldukları ülkelerin sosyal değerleri arasında, yani iki farklı kültür arasında sıkışıp kaldılar. Birinci kuşak bakımından çok ciddi sorunlar oluşmadı. Çünkü klasik aile ilişkileri eksenli yürüyen bir yaşam tarzı egemendi. Yetişme sürecinde olan ‘yeni’ kuşak, henüz bu geleneksel yapıyı değiştirecek bir toplumsal ilişki içinde değildi. Ancak daha sonraki kuşaklar arasında önemli sosyo-psikolojik sorunlar gündeme geldi. Göçmen kökenli kuşaklar arasında oluşan ve bugün aslında fiili bir olgunluğa erişen farklılaşma; çatışma, uzlaşma ve gelişme biçiminde gelişti. Gelişme sürecinin halen bir kısım sorunları bulunsa da, bunların önemli oranda aşıldığı söylenebilir.
1950-1973 yılları arasında, Kürt ve Türk kökenli göçmen işçilerin yüzde 85’ini erkekler yüzde 15’ini kadınlar oluşturuyordu. 1967 dönemlerinde Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde baş gösteren ekonomik kriz gerekçe gösterilerek dış göç alımına bir kısım sınırlamalar getirildi. Ancak aile birleşimleri yoluyla göçmen kadın sayısında çok ciddi bir artış yaşandı. Daha önce gelen erkek göçmenler, eşini ve çocuklarını yanına alarak, hem göçün sürekliliğini sağladılar hem de göçmenlerin kalıcılaşmasında önemli bir rol oynadılar.

Anadolu’nun kırsal bölgelerinden gelen kadınlar, tamamen yabancı oldukları bir toplumsal kültürle karşılaşınca kendilerini koruma psikolojisiyle içe kapandılar. Ancak içe kapanmayı en erken kıran kesimler de kadınlar oldu. Henüz istenilen düzeyde olmasa da ikinci ve üçüncü nesli temsil eden kadınlar, toplumsal yaşama daha aktif katılmada önemli başarılar gösterdiler. Anadolu’nun bozkırlarından kopup, Avrupa’da özellikle Almanya’da üretim sürecinde aktifleşmeleri, hatta birçok sektörde yöneticilik yapabilecek düzeye gelmiş olmalarını önemli bir başarı olarak görmek gerekir. Tabloda görüldüğü 13 AB ülkesinde yaşayan göçmen kökenli nüfusun yüzde 47,1’i kadınlardan oluşmaktadır. Türkiyeli göçmen nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı Almanya’da kadınlar, AB ülkelerindeki göçmen kadınların yüzde 55,4’ünü temsil etmektedir.

Avrupa’daki “Türk ve Kürt kökenli “Kadınların Yaşam Koşullarına Dair Bir Analiz’ başlıklı yapılan bir araştırmada şu tespitler yapılıyor: “Göçün ilk yıllarında, göçmenlerin yüzde 80´ine yakın bölümü erkeklerden oluşurken, aile birleşimleri ve yeni doğumlar ile kadın erkek nüfus oranı dengelenme sürecine girmiş bulunuyor. Bugün Avrupa´da yaşayan 4,1 milyon Türkiye kökenli Türk göçmenin yüzde 47´si kadınlardan meydana geliyor. Avrupa’daki kadın nüfusun yüzde 42´sini aile birleşimi ile gelenler oluştururken, yüzde 3´lük dilimini Almanya’ya doğrudan çalışma amaçlı gelen kadınlar oluşturuyor. Avrupa´da dünyaya gelenlerin oranı ise yüzde 55.” Kadınların sayısal olarak erkeklerle eşitlenmesi ve özelliklede yüzde 55’nin Avrupa’nın her hangi bir ülkesinde doğmuş olması, onların adaptasyon sürecinde daha pozitif bir konuma getirmektedir. Bu bakımdan göçmen kadınların toplumsal yaşamın hemen her alanında aşamalı olarak etkinliklerinin artması tesadüfü bir durum değildir.

“Özellikle ikinci ve üçüncü nesil kadınlar gayet modern ve bilinçli bir biçimde toplumsal yaşamın her alanında varlıklarını” gösterdiğini belirten TAM Direktör Yardımcısı Gülay Kızılocak, Avrupa Birliği sınırları içersinde yaşayan “1,3 milyonluk çalışabilir Türk nüfus”unun olduğunu belirtmektedir. Çalışır durumdaki Türk ve Kürt kökenli göçmen nüfusunun yaklaşık olarak 429 binini kadınlar oluşturmaktadır. Çalışır nüfusun yüzde 76,6’sı 12 AB ülkesinde bulunuyor. Bunların yüzde 33’ü yani 340 bini yine kadınlardır. Bu veriler göçmenlerin hem üretim faaliyeti içerisinde yer aldıklarını hem de toplumun başka alanlarında etkinlik göstermeye başladıklarını ortaya koymaktadır. Kadınların sosyal yaşama katılmaları onların toplumsal alandaki etkinliklerini çok ciddi oranda artırmaktadır. Hatta birçok alanda erkeklerden çok daha etkili olmaya başladıkları gözlemleniyor. Kadınlar üzerine yapılan araştırmalar da bu verileri doğrulayacak niteliktedir. Türk ve Kürt “girişimciler arasında yüzde 24´lük pay kadınlara ait.” “Almanya´da faaliyet gösteren 120 üniversitede 36 binin üzerinde Türk öğrenci öğrenim görüyor. Yüzde 95’i Almanya´da doğmuş veya üniversite öncesi eğitimini Almanya´da yapmış öğrencilerin yüzde 44'ünü kızlar oluşturuyor yani kadınlarla erkeklerin oranı hemen hemen birbirine eşit.” Ayrıca, TAM Direktörü ŞEN’in verdiği bilgilere göre “Almanya'da 1050 Türk avukat var ve bunların yüzde 58'i kadın. Almanya federal ve eyalet parlamentosundaki 12 Türk milletvekilinin ise 8'i kadın.” Bu veriler Türk ve Kürt kökenli göçmen kadınların Avrupa’nın sosyal yapısına adapte olmaya başladıklarını ve değişik sektörlerde ağırlıklarını hissettirdiklerini ortaya koymaktadır. Yüzde oran bakımından halen istenilenin çok gerisinde olmakla birlikte gelişme evrimleri bakımından erkeklere kıyasla çok daha hızlı geliştiklerini ve kendi yaşamlarını, eşine/erkeğe bağlı olmaksızın özellikle ekonomik olarak finanse ettikleri görülüyor.

Göçmen kadınların üretime katılma oranları istenilen düzeyde olmasa da gelişme eğilimi bakımından bize önemli veriler sunmaktadır. AB ülkeleri içerisinde ve özellikle Türkiye kökenli göçmenlerin yoğunluklu olarak yaşadığı Almanya’da yaşayan göçmen kadınların ağırlıklı olarak çalıştıkları iş kollarında bazıları şunlar: “Sekreterlik, turizm şirketi, reklamcılık, restoran/lokanta, imbis(büfe), otel, kahvehane, cafe, bistro, düğün salonu, çiçekçilik, elektronik eşya satımı, sigortacılık, temizlik şirketleri, hasta bakıcılığı, grafik, dizgi vb., Pastane ve tatlıcılık, tekstil, video-kaset, müzik stüdyo işletmesi, kuaför, mobilya imalatı-satışı, muhasebecilik, tercümanlık, telefon bilgi servisleri, hemşirelik, sosyal danışmanlık, hukuk, adalet…”

Türk ve Kürt kökenli göçmen kadınlarda Restoran, temizlik şirketleri, cafe-bar, hasta bakıcılığı gibi işlerde çalışanların oranı yaklaşık olarak yüzde 43’tür. Yukarda söz konusu olan iş alanlarından çalışanların oranı ise yüzde 82 civarındadır. Özellikle genç kadınların son yıllarda kamu hizmeti, bankacılık, adalet, hukuk, akademik alan gibi sektörlerde faaliyet göstermesinde ciddi bir artış yaşanmaktadır. Bu aynı zamanda güncel toplumsal alandaki etkinliklerini de artırıyor.

AB ülkelerinde yaşayan göçmen kadınların kendi bağımsız kimliklerini ortaya koyma noktasında önemli bir gelişme göstermekle birlikte halen çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduklarını da belirtmek gerek. Göçmen kadınlar, işsizlik, çocuk bakımı, geleneksel toplumsal değerlerin etkisi, genç kadınlarla aileler arasındaki jenerasyon ve kültürel farklılık, özellikle aile içi şiddet, ev işlerine bağlılık gibi bir çok konuda önemli sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadırlar.

Türkiye ve Kürdistanlı göçmenlerin bu alandaki değişimi, aslında ciddiye alınacak önemli noktalardan biridir. 1970’li yıllara kadar, Müslüman kökenli ailelerin önemli bir kesimi, dinsel faktörler nedeniyle, çocuklarını ana okullarına ve kreşlere göndermezken bugün, ailelerin yaklaşık olarak yüzde 75’i bu sorunu aşmış bulunuyor. Bu durum, aynı zamanda kadınların hem sosyal yaşama, hem de üretime daha aktif katılmalarını sağlamaktadır. Aynı zamanda Türkiyeli ve Kürdistanlı ailelerde çocukların bakım sorumluluğunu üstelenmede belirgin bir gelişme gözlenmektedir.

Örneğin ailelerinde çocuk bakımını, anne ve babanın her ikisi tarafından üslenenlerin oranı yüzde 52 olarak belirlenmiş. Sadece annelerin çocuğa bakma oranı yüzde 43, babanın sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini söyleyenler ise yüzde 3’tür. Önemli bir değişiklik olmakla birlikte halen kadının tek başına sorumluluğu ciddi oranda bulunuyor. Bu durum aynı zamanda kadının üretim faaliyeti içerisindeki durumuyla da ilişkilidir. Özellikle işsiz veya kendi ev işleriyle ilgilenen kadınlarda doğal olarak aile ve çocuk bakımı ön plana çıkmaktadır.


Bütün olumlu gelişmelere rağmen, ailelerde erkek ve kadın ilişkilerinde halen ciddi sorunların olduğu biliniyor. Çocuk bakımını kim üslenmelidir sorusuna verilen yanıtlarda yaş gruplarına göre bir değişiklik görülüyor. Örneğin 30-44 yaş grubuna mensup kadınların yüzde 46’sı ev bakımı ve çocukların sorumluluğunun tek başına kadınlara verilmesi gerektiğini belirtirken genç kadınlarda bu oran yüzde 30 civarına düşmektedir. Kadınların yüzde 40’ı aile içi sorumluluğun ortak/eşit düzeyde olması gerektiğini belirtmektedir. 1980’li yıllara göre bu oranda ciddi bir azalma olduğu saptanmış. Ancak erkeklerde bu oran, kadınlara göre daha farklıdır: Örneğin yüzde 30’u çocukların sorumluluklarının annelerde olduğunu söylerken, yüzde 63’ü de bunun her iki tarafta eşit olduğunu öne sürmektedir.

Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) tarafından göçmen kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmada Türk ve Kürt kökenli göçmen kadınların yaklaşık olarak yüzde 39’u her hangi bir üretim dalında yer almayıp ev kadındır. Tam ve yarım zamanlı çalışanların oranı ise yüzde 23,1’dir. Mevcut verilere göre “çalışma yaşamına dâhil olmayı isteyip de bunu gerçekleştiremeyen kadınların yüzde 62´si (bunlar arasında ev kadınlarının yüzde 43’ü) çocuklar ve ev işleri nedeniyle zamanlarının olmaması ile çocuklar için bakım hizmetleri¬nin yetersizliğini, bu duruma neden olarak göstermektedirler. Bu tezi sınırlandırır nitelikte argüman, çalışan çocuklu kadınların yüzde 58´inin çocuk yetiştirmekle meşgul olmalarıdır. Bu oran ev hanımları arasında yüzde 56´dır.”

Bir başka önemli saptama da çalışan kadınların yüzde 68´i evli ve çocuk sahibidir. Genel göçmenler içerisinde, Türk ve Kürt kökenli göçmen kadınlar arasında evlilik ve çocuk sahibi olma oranları yüzde 75´dir. Çalışan kadınların yüzde 23´ü 6 yaş altı küçük çocuk sahibiy¬ken bu tüm kadınlar arasında yüzde 31´dir. Araştırmada ortaya çıkan diğer bir veri de çalışan kadınların ortalama olarak 1,62 olan çocuk sayısı, çalışmayan kadınlarda 2,02 civarıdır.

Ayrıca üretim sürecine katılan veya hizmet sektöründe çalışan kadınların yüzde 61´i evliyken, yarım zamanlı çalışanlarda bu oran yüzde 79´dur. Yapılan araştırmalarda geçmişten farklı olarak çalışan kadınlardan çocuk yapma oranı düşmektedir. Özellikle genç yaşta çocuk yapma oranı ise çok daha düşüktür. Evli çiftlerin genel eğilim olarak az çocuk yapma yönünde bir eğilim gösterdikleri, özellikle göçmenlerin para için çok çocuk yaptıkları gibi bir yönelimin değişmeye başladığını göstermektedir.

Şu veya bu yolla üretim sürecine katılan kadınların yüzde 40´ı hem mesleki işlerde yer almakta hem de ev işleri ve çocukların sorumluluğu ile doğrudan ilgilenmektedirler. Anne ve baba çalıştığı için aile içi bakım koşullarında meydana gelen zorluklara nedeniyle “yüzde 22´si başka kadınlardan yardım alırken, yalnızca yüzde 23´ü bazen eşlerinden yardım görmektedir. Çalışan kadınların yalnızca yüzde 9´u ev işlerinde eşiyle görev paylaşımı yapmış durumdadır. Çalışan kadınların yüzde 5´i ise ev işleri ile ilgi¬lenmemektedir.”

Bunlar kadınların çalışma yaşamına dâhil olmalarının yansımalarıdır. Şöyle ki, çalışma yaşamına dâhil olmada en çok etki eden faktör, kendi gelirine sahip olma yönündeki beklentidir. Tam zamanlı çalışan kadınların yüzde 80´i ve yarı zamanlı çalışan kadınların yüzde 72´si kendi kullanımlarında finansal kaynağa sahiptirler, ancak çalışma yaşamının dışında yer alan kadınların yüzde 65´i de aynı şansa sahiptir. Bunu durumu tersinden okuduğumuzda, çalışan kadınların beşte birinin kazandığı para üzerinde tek başına karar verme gücünün olmadığı görülmektedir.

Türk ve Kürt kökenli göçmen kadınların en önemli problemlerinden birisi de aile içi ilişkilerde ortaya çıkan sorunlardır. Bunlardan birincisi düşme eğilimi içinde olsa da hala genç kadınların, anne ve babanın istediği biri ile evlendirme isteğinin devam etmesidir. Bu durum çoğu kez aile içerisinde çok ciddi sorunlara yol açmaktadır. Diğer önemli bir nokta da, aile içinde kadına yönelik şiddetin ciddi oranlarda varlığını sürdürmesidir. Göçmen kadınların yüzde 40’ı bu durumu kabullenmiş durumdayken tamamen karşı çıkanların oranı yüzde 30 olarak belirlenmiş. Yapılan araştırmalar aile içi şiddet nedeniyle boşanma oranlarının ciddi oranda arttığını göstermektedir. Aile içi şiddet tartışmasına ilişkin çarpıcı sonuçlar ortaya koyuyor. Buna göre, kadınların yüzde 76,4´ü aile içi şiddete karşı sert tedbirler alınması önerisini tamamıyla desteklerken, kısmen destekleyenlerin oranı yüzde 12. Bu oranlar erkekler arasında, yüzde 77,9´u tamamen katılma ve yüzde 14´lük kısmen katılma olarak görülüyor. Aile içi kadına yönelik şiddet ailelerin önemli bir kesiminde güncel bir sorundur. Özellikle Türk ve Kürt kökenli göçmen ailelerde ‘aile içi şiddeti’ besleyen en önemli birkaç faktör, dinsel etkiler, toplumsal gelenekler, kültürel farklılaşma, ekonomik bağımlılık vb. olarak sıralanabilir. Kuşakların değişmesi, eğitim ve öğretim alanında gelişme, sosyal yaşama aktif olarak katılımların artması gibi faktörlerle, özellikle aile içi şiddette belirli bir gerileme söz konusudur.

Kadının toplumsal yaşamdaki ağırlığı arttıkça ilgilendiği sorunlar da doğal olarak farklılaşmaktadır. Ayın zamanda kadının kendisini var eden temel özelliklere sahip çıkma bilincinde de önemli bir gelişme yaşanmaktadır. Eğitim, ekonomi, kadının ev yaşamının dışına çıkma istemi, sosyal yaşama uyum vb. noktalardaki değişimler, çok açık olarak görülmektedir. Örneğin, “Kadın haklarının aile ve politikada daha güçlü kılınması gerektiği yönündeki ifade, kadınların yüzde 97´si tarafından onaylanırken, kız çocuklarının meslek eğitimi almasının önemli olduğu yönündeki ifade yüzde 90 ve kadınların kişisel gelire sahip olmaları gerektiği yönünde ifade yüzde 83 oranında onay almış bulunuyor. Modern kadın imajına dönük bu ifadelerin karşısında geleneksel kadın imajına dönük ifadelerden kadınlar için meslek eğitiminin gereksiz olduğu görüşünü savunanlar yalnızca yüzde 7 ve kadınların öncelikle ev işleri ile ilgilenmesi gerektiğini düşünenler yüzde 24 seviyesinde.” Göçmen kadınlardaki değişim yeterli olmamakla birlikte geçmiş yıllara oranla kayda değer bir gelişme söz konusudur. Bu aynı zamanda göçmen kadınlarının gelecekte sosyal yaşamın birçok alanında çok daha aktif olacaklarını ortaya koymaktadır. Verilere bakıldığında birçok dezavantaja rağmen, gelişme eğilimleri göçmen kökenli erkeklere oranlara çok daha hızlıdır.

Dipnotlar:

1-
http://www.tinig.com/more-remittance...n-adb-study/An article by Jeremiah M. Opiniano

2- BARNETT, Pentagon’un Yeni Yol Haritası. age, syf:256.

3-
http://www.tinig.com/more-remittance...n-adb-study/An article by Jeremiah M. Opiniano

4-
http://www.unfpa.org/swp/2006/french...r_3/index.html

5-
http://www.tinig.com/more-remittance...n-adb-study/An article by Jeremiah M. Opiniano

6-
http://www.ido-forum.org/turkiyeden-...01-2007-a.html

7-
http://www.ido-forum.org/turkiyeden-...01-2007-a.html

8- Avrupa’da Türk Kadını, Proje hazırlayıcıları Gülay Kızılocak, Cem Şentür, Dr. Martina Sauer, TMA araştırma yay. 2005.

9-Avrupa’da Türk Kadını, Proje hazırlayıcıları Gülay Kızılocak, Cem Şentür, Dr. Martina Sauer, TMA araştırma yay. 2005

10- age

11-
http://www.ido-forum.org/turkiyeden-...01-2007-a.html

12-
http://www.ido-forum.org/turkiyeden-...01-2007-a.html

__________________

Mahmut Halil CAN ( Sendiren )

http://ateshirsizi.com





KENDİ ATEŞLERİNDE YANAMAYANLAR, BAŞKALARININ ATEŞLERİNDE YANAMAZLAR.KENDİNİ ATEŞLERDE SINAMAYANLAR, BAŞKALARINA SINAMADA ÖRNEK OLAMAZLAR. DEVRİMCİLİK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR. KENDİSİNDEN BAŞKASININ OLAMAYANLAR, ASLA VE KESİNLİKLE DEVRİMCİ OLAMAZLAR.


SENDİREN.ATEŞTE DEVRİM MÜCADELECİSİ...

Kurtuluş Savaşından Halk Kurtuluş Savaşına Bu Tarih Bizim

Fatma Seherler'den Kevserler'e, Biz Varız Emperyalizmin Karşısında

Dünya Emekçi Kadınlar Günü 100. yılında. Vatansever ve devrimci kadınlar, geçen yüzyıl boyunca ülkemiz sınıflar mücadelesinde azımsanmayacak bir mücadele birikimi yarattılar. Dünden bugüne uzanan kadınlar mücadelesinde devrimci kadınların özellikle 1980'lerden itibaren yarattıkları değerler, ülkemiz kadınlarının mücadele gelenekleri açısından önemli bir dönüm noktası oluşturmuş, bu gelenekler, binlerce kadını etkileyerek mücadeleye çekmiştir.

Kuşkusuz Cepheli kadınların yarattıkları bu direniş geleneği, ülkemiz toprakları üzerinde mücadeleye katılan tüm kadınların mücadelesinden de güç almıştır.

Bedreddin ayaklanmasının Hakikat Bacıları'ndan Kurtuluş Savaşı'nın kadın kahramanları Kara Fatmalar'a, Adile Çavuşlar'a, 1970'li yıllarda Hatice Alankuşlar'dan Hatice Özenler'e, 1980-90'larda Sabolar'dan, Sibeller'den, İdiller'den 2000'lerin Fidanları'na, Gülsüman ve Cananlar'ına, Kevserler'e uzanan bir süreçtir ülkemiz kadınının mücadelesi...


Kurtuluş savaşında cephede silah kuşanan kadınlar da vardı

1919 yılının 10 Aralık'ında, Kastamonu'da tarihimizin ilk kadın mitingi yapıldı. Miting vatanın işgaline dikkat çekmek için düzenlenmişti. Kadınlar işgale karşı mücadele de kullanılması için değerli takılarını verdiler. Anadolu'nun kadınları, o gün İngiltere ve İtalya kraliçelerine, Fransa Cumhurbaşkanı'nın eşine çektikleri telgrafta şunları söylerler:

"O zalimler kararlarından dönmezler ise, böylece alçakça yaşamaktansa evlatlarımızın kanlarına kanlarımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta dinimiz ve istiklalimiz için öleceğiz."

Bu sözlerde vatanın işgaline karşı duyulan öfke, işgalciye duyulan kin vardır. Bu öfke ve kinin altı boş da değildir. Nitekim o gün konuşulanlar ve söylenenler, sözde kalmamıştır.

Anadolu'nun isimsiz kadınları, giderek artan ölçüde kurtuluş savaşında yer almış, kimileri cephe gerisinde kurtuluş güçlerine destek sağlarken, kimileri de silah elde savaşın en ön cephesinde kahramalık destanları yaratarak savaşmışlardır.

Bu destanlardan birinde; 20'li yaşlarında tüm genç kızlık düşlerini bir yana bırakarak savaşa katılan, Halime çavuş vardır. Bir diğerinde, Kocayayla'da elde mavzer savaşırken, alnından vurularak şehit düşen Gördesli Makbule vardır. Bir başka destanda, iki çocuğunu arkadaşına bırakarak 3 yıl boyunca düşmanla elde silah savaşan Aydın İmam köylü Ayşe vardır. Ve bir başka destanın adı da "Kara Fatma"dır. Yani asıl adıyla Fatma Seher.

Fatma Seher, Erzurumlu'dur. İlk yerel savunma örgütlerinde yer almış ve Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinde çalışmıştır. Sosyalizm mücadelesinde savaşan Rus köylü kadınlarını duyup etkilenmiştir.

"Çevresindeki kadınları örgütleyerek, onbeş kişiyle kurduğu çete giderek büyümüş, sayıları yüzlere varmıştır. 43 kadın ve yediyüz erkektir.

Müfrezesiyle birlikte bizzat cephede savaşmaktadırlar. İnönü savaşında, Sakarya Meydan Savaşı'nda, Afyon Meydan Savaşı'nda kendi kurduğu müfrezesi ile yeralır." (Vatan, sayı:75)

Anadolu kadınları, silahlı ve silahsız, işgale karşı süren savaşta büyük fedakarlıklar gösterdiler. Vatanlarının kurtuluşu için toprağa düştüler. Kadınlar, vatanlarının kurtuluşu için büyük bir cüret ve fedakarlıkla savaşırken, Kurtuluş Savaşı sonrasında, yeni Cumhuriyet kendi kadın tipini dayattı onlara.

Yukarıdan aşağıya reformlarla, "batılı kadın" tipini yaratmaya çalışan Cumhuriyet, bu taklitçi, dayatmacı politikalarla Anadolu kadınını kucaklamaktan, kadın sorununu çözmekten uzak kalmıştır. Sosyalist ülkelerden de etkilenerek, Köy Enstitüsü gibi uygulamalarla kadınlara belli misyonlar yükleyen ileri adımlar atılsa da giderek kadınlara oy hakkı gibi kimi demokratik haklar tanınsa da milyonlarca kadının yaşamında ve esas olarak da kadının toplumsal statüsünde köklü değişiklikler olduğu pek söylenemez.


Kadınlar bağımlılık zincirinin halkalarını parça parça kırdılar

Cumhuriyet döneminde 1960'-lara kadar söz edilebilecek kitlesel bir kadın mücadelesi yoktur. Özellikle 1960'lı yıllara kadar kadınların kendi taleplerini dile getirdikleri örgütlü, kitlesel bir mücadeleleri yoktur.

Bu dönem boyunca mücadele içinde yeralan az sayıdaki kadın ya sendikal mücadelede ya da TKP içinde yeralan aydın kadınlardır. O dönemde mücadeleye katılan az sayıdaki bu kadınlara karşı da düzen tüm zulmüyle saldırmış, bir avuç ilerici, sosyalist kadın, işkencelerden geçirilip, yıllarca hapishanelerde yatırılmıştır.

Kadınların asıl olarak devrimci mücadeleye katılımları, 1960'ların ikinci yarısı boyunca devrimci mücadelenin gelişmesiyle birlikte gündeme gelmiştir.

Bu yıllarda, mücadelenin kitleselleşmesi ile birlikte üniversitelerde süren devrimci mücadeleye daha çok kadın devrimci katılmıştır. Kadınların mücadelenin değişik alanlarında kısmi görevler üstlenmeye başladıkları bir dönem olmuştur bu dönem. THKP-C'nin kurulmasıyla birlikte Cephe saflarında devrimci kadınlar da yer almıştır. Henüz yöneticilik düzeyinde görevler almaktan, askeri eylemlere katılmaktan uzak bir konumda olsalar da bir adım atılmıştır.

12 Mart açık faşizmi ile birlikte ilerici, devrimci kadınlar, işkence ve tutsaklıkla tanışmış ve bu sınavı alınlarının akıyla vermişlerdir. Yine bu dönemde, Cephe ilk kadın şehidini vermiş, Hatice Alankuş gördüğü işkenceler ve tutsaklık sonrası şehit düşmüştür.

Cephe'nin ilk kadın şehidi olan Hatice Alankuş'u daha sonra onlarca kadın şehit takip edecek, her yeni kadın şehitle, artık kadınların da bu mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğu perçinlenecekti...

Nitekim 1974 sonrası gençliğin mücadelesinin gelişmesiyle birlikte, üniversitelerde ve giderek liselerde kadınlar geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde mücadele içinde yer almaya başladılar. Düzenin kadınları, kızları bağladığı kalın zincirler, devrimci mücadele içinde parça parça kırılmaya başlamıştır artık..


Kibrit fabrikası işçilerine devrimi anlatan bir kadın devrimci; Hatice Özen

Sivil faşist terörün her kesimi hedeflemeye başladığı 1976-77 döneminde, devrimci hareket, faşist terörün ve ekonomik zorlukların yükünü en fazla çekenlerin başında gelen kadınların mücadeleye katılımı konusunda iradi bir çalışma yürütmeye başladı. Kadınların mücadeledeki yerinin henüz yeterince kavranmamış olduğu o koşullarda devrimci hareket iradi adımlar atarak, Devrimci Kadın Derneği'ni kurdu. Devrimci Kadın Derneği (DKD) gerek yüksek öğrenim içindeki kadınlar, gerek fabrikalardaki işçi kadınlar ve gerekse de gecekondulardaki emekçi kadınlar içinde çalışma yürütürken, devrimci kadınlar açısından da onları eğiten kadrolaştıran bir rol oynadı. Denilebilir ki, geleceğin komutanlarını, yöneticilerini, savaşçılarını yetiştiren bir okul oldu. Ki, o okulun öğrencileri arasında Sabahat Karataşlar, Sevgi Erdoğanlar vardı...

Ayrıca, DKD'li kadınlar dernek binasına hapsolmamış, fabrikalara, gecekondulara giderek emekçi kadınları örgütlemeye çalışmışlardır. Kadın sorunu kavramının da pek kullanılmadığı koşullarda devrimci kadınlar yaşamın her alanında yer almış, örgütlenmeler yaratmışlardır.

Bu dönem aynı zamanda devrimci kadınların, emekçi kadınlarla yüzyüze geldiği, kitle örgütlenmelerini öğrendikleri bir dönem olmuştur.

Hatice Özen DKD içinde çalışan devrimci bir kadındı. Bir yandan emekçi kadınları örgütlüyor, bir yandan da İstanbul Çayırbaşı Tekel Kibrit Fabrikası işçilerine, İstinye fabrikalarındaki işçilere, Hacıosman, Doğanevleri ve Ferahevler'deki emekçilere, devrimi anlatıyordu.

Hatice Özen, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisiydi. Ve 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi Merkez binasından çıkan devrimci öğrencilere karşı gerçek-leştirilen kontrgerilla saldırısında şehit düştü.

Hatice Özen, dönemin devrimci kadınının örneğidir. Üniversite öğrencisi olmasına, onun çalışma alanı yaşamın her yanıdır. Gecekonduda, fabrikada, anfilerdedir.

Daha küçük-burjuva kesimlerin feminizmi pek keşfetmediği, "kadın sorunu" diye ortaya çıkmadığı süreçte, devrimci kadınlar kadın çalışması yürütmekte, yoksul kadınları örgütlemekteydiler.

Devrimci kadınlar, Hatice Özenler'in militanlığını, özverisini, kararlılığını kuşanarak yollarına devam ettiler.

12 Eylül faşist cuntası ile birlikte ise, gözaltına alınıp işkencelerden geçirilen yarım milyonu aşkın kişi içinde, onbinlerce kadın da vardı. Onlar da işkencehanelerde ve hapishanelerde yaratılan direnişin bir parçası oldular.

Bu dönem "dışarda" ise tutsak ailelerinin mücadelesi, kadınların ağırlıkta olduğu bir mücadele ve örgütlenme olarak gelişti. TAYAD bu mücadelenin ürünü olarak ortaya çıktı. TAYAD'la birlikte, aydın kadınlar dışında, ev kadınları da mücadeleye adım atıyorlar, yeni gelenekler yaratıyorlardı. Devrimci hareket, yeniden toparlanma ve örgütlenme göreviyle ele aldığı 1980'lerin ikinci yarısı boyunca, kadınların örgütlenmesine özel bir önem verdi. 1980'lerin sonlarında ise, özellikle gecekonduların ve memurların mücadelesinde kadınların giderek daha yaygın biçimde yer aldıklarına tanık olunacaktı.


Atılım yıllarının ilk kadın şehidi Olcay Uzun'dan Fidanlar'a, Fatmalar'a uzanan mücadele, devrimci kadınların onur sayfalarıdır

"Bir gün kadınlarımız savaşın en ön saflarında yerini alacak ve erkek yoldaşları ile omuz omuza çarpışacaktır" diyordu atılım döneminin ilk kadın şehidi Olcay Uzun.

Olcay Uzun, cunta sonrası da devrimci kalmayı başarmış bir devrimcidir. Kadın olarak, düzenin kadınlara biçtiği rolü bir kenara iterek, atılım döneminde erkek yoldaşları ile omuz omuza silahlı savaşın içinde yer alan kadınlardan biridir.

Bu yeni dönemde, atılım yıllarında devrimci kadının neler başarabileceğinin örneklerindendir.

Artık kadınların silahlı savaş içinde yer aldıkları, savaşçı, komutan, yönetici olacakları bir dönem başlamıştır.

Bu sürecin emektarlarından ve kurmaylarından biri olan Sabahat Karataş, devrimci yaşamı, önderliği ile devrimci mücadelede kadınlara güç vermiş, kadın devrimcilerin yolunu aydınlatmıştır. Devrimci kadınlar, onun nezdinde devrimci kadının nasıl olması gerektiğine dair sorularının cevabını bulmuşlardır.

Devrimci kadınlar, işte bu cevabı kendi pratiklerine uygulayarak, Sabo'nun yolunda o günden bu yana yeni destanlar yazdılar, mücadelede, örgütlenmede çok daha ileri görevler üstlendiler. Onların açtığı yolda, daha çok kadın devrimci mücadele içinde yeralmaya başladı...

Bu yıllar aynı zamanda devrimci kadınların, "ilk"leri yarattığı yıllardır. "İlk kadın gerilla", "ilk kadın savaşçı", "ilk kadın kahraman", "kanıyla duvarlara umudun adını yazan ilk kadınlar", teslim olmayıp çatışan savaşçı kadınlar, bu dönemin en belirgin yanlarıdır. Bu gelişim içinde peşpeşe verilen kadın şehitlerle birlikte devrimci kadınlar ideolojik olarak daha güçlü hale gelmişler, "kadının kurtuluşu" ve "özgürleşmesi" onların pratiğinde somutlanmaya başlamıştır. Bu gelişimin bir diğer sonucu da bir çok alanda kadın yöneticilerin artık giderek daha fazla görülmeye ve kabul edilmeye başlanmasıdır.

Sürdürülen bu mücadele ile binlerce kadının örnek alacağı kadın kahramanlar ortaya çıkmış, devrimci bir kadın kişiliği adım adım şekillenmiştir. Burjuva, küçük burjuva kadın tipinin, oportünizmin, reformizmin çarpıttığı kadın anlayışlarının karşısında, devrimci kadın ortaya çıkarılmıştır. (Bkz:Vatan, say:75, Bizim Kadınlarımız)

Devrimci kadınlar, kırda, şehirde, hapishanelerde, gecekondularda süren savaşın ayrılmaz bir paçası olmuş, "bu kavgada biz de varız" demişlerdir. "Sabo'nun kızları" devrimci mücadelenin her alanında yeralmış, emperyalizme ve oligarşiye karşı süren mücadelenin önderleri, savaşçıları, militanları olmuşlardır. Bu çizgi, F Tipi hapishaneler'e 2000-2007 Fidanlar'ın feda eylemleri ile sürdürülmüş, kadın mücadelesinin 100. yılında örnek bir tarihin yaratıcısı olmuştur.
8 Mart 100. Yılında


New York'ta dokuma atölyelerinde vahşice sömürülen kadın işçiler, 8 Mart 1857'de bu insanlık dışı koşulları protesto için greve başladılar.

Grevi kanla bastıran parababaları, 111 emekçi kadını katletti. O gün, haklarını istedikleri için katledilen dokuma işçisi kadınlar, tüm kadınların mücadelesinin yolunu açtılar.

Sosyalist Enternasyonal, 1910 yılında yaptığı toplantıda, New Yorklu kadın işçilerin anısına, 8 Mart'ı, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul ettiğini ilan etti. Ve o günden itibaren 8 Martlar, sosyalist kadınların öncülüğünde, başta kadınlar üzerindeki baskılar olmak üzere, her türlü baskı ve sömürüye karşı kavganın bayrağının yükseltildiği günler oldu.Aradan 67 yıl geçtikten sonra, 16 Aralık 1977'de Birleşmiş Milletler'de alınan bir kararla, 8 Mart, "Dünya Kadınlar Günü" olarak ilan edildi.

Burjuva, küçük-burjuva çevreler, bunu Emekçi Kadınlar Günü'nün alternatifi haline getirmeye, böylelikle 8 Mart'ın sınıfsal özünü örtbas etmeye çalışsalar da, 8 Mart yüzyıldır. EMEKÇİ KADINLAR'ın günüdür ve yüzlerce yıl da öyle kalacaktır.
2010.03.07

 

Rasgele Resim

FACEBOOK

GOPSEN_YAYLACIK
      

Şiir Köşesi

Şiir Köşesi

ILETISIM BILGILERI

Dernek iletişim:

Adres:
Am Feldrain 76
D-50999 Köln
DEUTSCHLAND
 
 
 
Almanya: 00 49 2236 3028170
 
 
 
 
 
Belçıka: 00 32484 544538
Fransa: 00 33648 124486
Danimarka: 00 45 751 23 674
Avustralya: 00 613 84003652
Türkiye: 00 90 364 494 2136
Fax: 00 49 2236 3028170
E-Mail:
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır ; Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır ; Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
www.gopsentv.com  - www.yaylacik-gopsen.com
Hesap Numarası:
SPARKASSE KÖLNBONN
IBAN: DE08 3705 0198 1900 0871 96
SWIFT / BIC: COLSDE33XXX

 

Duyurular

AÇIKLAMA ve ÖZÜR

AÇIKLAMA ve ÖZÜR

Değerli Üyelerimiz,

Hesaplarından aidatları çekilen arkadaşlarımızın da bildiği gibi, son iki aydır bazı sorunlar yaşanmaktadır. Bazılarımızın hesabından ikikez çekilip, tekrar geri ödeme yapılmış, bazı üyelerimize de geri iade edilmemiştir.

Bildiğiniz gibi, Avrupa Merkez Bankası ve bağlı tüm Alman Bankaları havale, çek ve para çekme işlemleriyle ilgili köklü değişiklikler yapmışlardır. Bu değişikliğe derneklerin aidatları çekme ve havale yollama işlemleri de dahildir. Bu nedenle bizim hesap işlemlerinde de değişiklikler olmuştur.

Bu işlemler yapılırken, sistem daha uyarlanmadığı için hatalar oluşmaktadır. Elimizde olmayan bu nedenlerden dolayı oluşan hatalar nedeniyle özür dileriz.

24.09.2013 Günü banka ile yaptığımız toplantı sonucu, banka hatalı olduklarını kabul etmiş ve bu eksikliklerin en kısa sürede giderileceğini, ayrıca dernek zarara uğramışşsa bunu karşılayacaklarını belirtmişlerdir. Üyelerimizden ve derneğimizden özür dilediler, bu özürü yazılı olarakta ileriki günlerde bize ulaştıracaklarını bildirdiler (mektup elimize ulaştığında sizlerle de paylaşılacaktır).

Oluşan bu hatadan dolayı üyelerimizin zarara uğramaması için elimizden geleni yapacağımızı bilmenizi isteriz. Tüm hesaplar kesinlik kazanınca, hangi üyelerimizden fazla aidat çekilmişse, onu gelecek ayın aidatıyla telafi edecegiz.

Yeniden özür diler, sabır, anlayış ve katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz...

Saygılarımızla!

Avrupa-GYDKD Yönetim Kurulu



KAHVALTIYA DAVET

Sample Image DAVETİYE  Sample Image

 

Avrupa Göpsenliler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyelerine, Göpsenlilere ve Dostlarına hizmet sunmaya devam ediyor...

 

Hollanda-Amsterdam (26-27 Ocak 2013), Belçıka-Antwerpen (8-9 Mart 2013) ve Fransa-Lyon (18-20 Mayıs 2013) buluşmalarından sonra,

 

şimdide  16.06.2013 Pazar günü saat 10:30 da Köln'de ASMALI KONAK'ta (Keupstr. 44-46) kahvaltıda buluşuyoruz.

 

Gönlümüzde, yüreğimizde ve aklımızda geçenleri paylaşmak, dostlarımız ve sevdiklerimizle özlem gidermek, eksiklerimiz ve hatalarımız üzerinde konuşabilmek ve güzel işler yapabilmek, projeler üretmek için kahve bahane olsun, hoş bir sohbette buluşalım istedik.

 

Tüm dostlarımızın, sevdiklerimizin ve üyelerimizin davetli olduğunu bilmelerini ve bu buluşmaya katılarak, sevgi ve coşkularını katmalarını bekliyor ve diliyoruz.

 

Sevgili Dostlar,

Değerli Göpsenliler

Saygıdeğer Üyelerimiz

Sevgili Gençler ve Çocuklar,

Dostluk ve sevgi temelinde bir acı kahvemizi içmeye bekliyoruz.  Bu davetimize katılırak, paylaşım temelinde sevinçlerimizi, mutluluklarımızı, sıkıntılarımızı ve acılarımızı konuşma ve dertleşme fırsatı bulmamıza yardımcı olmuş olacaksınız.

 

Sizleri bekliyoruz.... ve kendi evinizde hissettiğiniz bir ortamda görüşmek üzere....

 

Saygılarımızla!

 

Avrupa-GYDKD Yönetim Kurulu



DUGUNUMUZ VAR Dilan ve mehmetin dügünü

YENİ YAZILAR
Sayın Hasan TÜZÜNER' in kaleme aldığı
"UZAKLARDA BİR KÖY"
ve
"YAYLACIK - DERNEK DENETİM -TOPLANTI - KATKI VE NİTELİK"
YAZILARI, KENDİ KÖŞESİNDE OKURLARIMIZA SUNULMUŞTUR...

Kendilerine verdiği emeklerden dolayı teşekkür eder, saygılarımızı sunarız!

SİTE YÖNETİMİ


Mehmet Özay' ın Kırkı

10.04.2001 Tarihinde hakka yürüyen
rahmetli Mehmet Özay’ın
(Tülay Sarımercan’ın amcası)

kırkının yemeği yedirilecektir.

Tarih:
 29.05.2011 Pazar günü saat 13:00

Yer:
 Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF)
 Ezgi Center (50933 Köln, Stolberger Str. 317)

Tüm sevenleri  ve dostları davetlidir..

Saygılarımızla!

Ailesi ve yakınları adına: Tülay ve Hasan Sarımercan



Engelliler, Göpsen-Almanya İnsanlık Köprüsü ve Anma Yemeği nde Göpsen de (YAYLACIKta) Yeniden

Engelliler,  “Göpsen-Almanya İnsanlık Köprüsü” ve Anma  Yemeği’ nde Göpsen’ de (YAYLACIK’ta) Yeniden Buluşuyor!

Sample Image Sample Image Sample Image Sample Image Sample Image

“ Göpsen’ deki Engellilerle Almanya’daki Engellileri Buluşturma”  projesi ile başlattığımız etkinlikler çerçevesinde bu  yıl üçüncüsünü gerçekleştireceğimiz buluşma ayrı bir önem taşımaktadır.

2009 Yılında gerçekleşen birinci buluşma, tanışma, kaynaşma ve sorunları konuşma ve karşılıklı küçük hediyelerin verilmesi şeklinde geçmiştir.

2010 Yılında gerçekleşen buluşmada ise, bir adım daha ileri gidilerek, gereksinim duyan engelli kardeşlerimize, Lebenshilfe Porz/ Köln ve onun bir kuruluşu olan WMB Rösrath’ ın katkılarıyla yürüme aleti, tekerlekli sandalyeler temin edilmiştir.

Bununla da yetinilmemiş, durumu yerinde tespit edilen ve eğitimine devam etmek isteyen bir genç kardeşimize de elektrikli ve benzinli bir engelli aracı temin etmek için büyük uğraşlar verilmişitr. Derneğimizin çağrıları, dernek üyemiz  ve köylümüz sevgili Yalçın Çevik kardeşimizin  yoğun çabaları sonucu,  Hollanda’da yaşayan ve ismini açıklamak istemeyen bir yardım severin bağışıyla araç satın alınmış ve engelli kardeşimize, dernek temsilcilerimizin, Çorum derneğimizin yöneticilerinin,  muhtarımızın ve basının da hazır bulunduğu törenle teslim edilmiştir.

Yine 2009 ve 2010 da Çorum’ da engellilere hizmet veren  ilgili kurum ve kuruluşlarla yapılan çalışmalara ve etkinliklere kendi engellilerimizde dahil edilmiştir. Yapılan görüşmelerle de, bu kurumların engellilerimize ve ailelerine sahip çıkmaları, onlara gereken desteğin ve hizmetin verilmesi için girişimlerde bulunulmuştur.

Üçüncüsünü gerçekleştireceğimiz bu yılki buluşma 02.06.2011 tarihinde yine Göpsen’ de olacak. Çok sayıda  engelli misafirinde katılacağı buluşma, yukarda da belirttiğimiz gibi, iki yönüyle ayrıca önem taşımaktadır.
Birincisi, bu buluşmada verilecek yemek dolayısıyla, genç yaşta aramızdan ayrılan,  ailesini ve tüm Göpsenlileri derinden üzen rahmetli Şenol İçbudak’ı anmış olacağız. Eşi ve çocuklarının isteği üzerine verilecek bu yemeğin, onun ruhunu şad edeceğini,  hayırlara vesile olacağını, içerden ve dışardan gelen engelli ve engelsiz tüm katılanların, O’na bildikleri dillerde, rahmet okumalarını ve dua etmelerini sağlayacak. Kendisinin de bir yardımsever olduğunu bildiğimiz, kardeşimizi de bir kez daha  anmış olacağız. Bu nedenle, aileye bu duyarlılığından dolayı teşekkür eder, yaptıkları bu hayırın tanrı katında da kabul bulmasını diliyoruz.

İkincisi ise, uzun süredir engelli olan bir kardeşimizin toplum yaşamına kazandırılması, evi dışındaki günlük gereksinimlerini giderebilmesi ve ailesinin üzerindeki yükünün hafifletilmesi amacıyla Lebenshilfe Porz/ Köln ve onun bir kuruluşu olan WMB Rösrath  ve Sevgili Yalçın Çevik kardeşimizin büyük çabaları sonucu,  yine Hollanda’da yaşayan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir hayırseverin katkıları ve derneğimiz aracılığıyla temin edilen elektrikli aracın teslim edilmesidir. Dileğimiz, bu gibi katkı ve yardımların sürmesi ve gereksinim duyan insanların yardımına anında koşulmasıdır.

Bu buluşamın bir başka anlamı da, muhtarımızın iki yıl önce vurguladığı ve tanımladığı “Göpsen-Almanya İnsanlık Köprüsü” nün kurulmasıdır.

Bu gibi anlamlı ve insanı açıdan huzur verici duyarlılık ve paylaşımların verdiği iç rahatlığını, maddi ve manevi tadı oradaki herkesle paylaşmaya bekliyoruz. İnsan olarak, Göpsenli olarak, dernek üyesi olarak en önemlisi  duyarlı birer varlık olarak,  dostluğumuzu ve  sevgimizi birleştirip, acıların ve sıkıntıların azalmasına, mutluluk ve sevinçlerin çoğalmasına ortak olalım...

Gelin canlar, bunları birlikte yaşayalım, birlikte paylaşalım, birlikte neşelelim, birlikte hüzünlenelim...

İki haziran ikibin onbir de Göpsen’ de buluşmak dileğiyle....

GYDKD – Avrupa, YYDKD-Çorum, Yaylacık Köyü Muhtarlığı



Futbol Turnuvası ve Mangal Partisi


DUYURU

Değerli üyelerimiz, Değerli Göpsenliler ve Sevgili Dostlar,

Derneğimiz, sizlerin istek ve görüşleri doğrultusunda

“Futbol Turnuvası ve Mangal Partisi”

düzenlemiştir.

24.04.2011 Pazar günü yapılacak etkinlik saat 12:00 de

SC NORD
Rixdorfer Str. 56
51063 Köln (Mülheim)

adresindeki FUTBOL SAHASI’ında yapılacaktır.

İsteyen arkadaşlar takımlarını oluşturup (7 kişilik), 20.04.2011 tarihine kadar aşağıdaki telefon veya mail adresleri aracılığıyla dernek yönetimine bildirebilirler.

Organizyonun daha güzel olabilmesi için katılmak isteyen ailelerin önceden bilgi vermeleri rica olunur..

Ayrıca, bu organizasyona dernek üyesi olsun yada olmasın tüm dostlarımızın davet edilmesi, katılımın sağlanması için destek verilmesi, herkesin çaba harcaması ve sevdiklerimizin bilgilendirmesinin bir görev sorumluluğunda yapılması gerekliliğine inanmaktayız.

Vereğiniz destek, alacağınız görev ve katkılarınızdan dolayı  teşekkür ederiz.

Turnuvada görüşmek dileğiyle.... Saygılarımızla!

GYDKD – AVRUPA Yönetim Kurulu

Göpsenliler (YAYLACIKLILAR) Yardımlaşma ve Dayanışma Kültür Derneği 
                  (Kulturverein zur Solidarisierung mit den Menschen aus Göpsen e.V.)

ADRES:    D- 51469 Bergisch Gladbach, Mülheimer Str. 232       

TEL.:  00 49 2202 97 90 621  - 00 49 221 17 03 965  - 00 49 221 680 89 787
          00 49 172 24 54 129 - 00 49 172 89 25 460 - 00 49 177 57 82 584

FAX:   00 49 2202 9790623 - 00 49 221 170 44 62
@ :    site@yaylacik-gopsen.com; gopsenli@hotmail.de;  gopsenli@gmx.de

         www.yaylacik.eu - www.yaylacik.dewww.yaylacik.nl - www.gopson.com 

                               www.yaylacik-gopsen.com  

 



Antwerpen Toplantısı

ANTWERPEN (BELÇIKA) TOPLANTISI

Değerli Arkadaşlar,
Sevgili Dostlar,
Daha önce (18.10.2010 tarihli) mektubuzda da belirtiğimiz gibi, derneğimizin çalışmaları  ve geleceği hakkında çalışmalar yapmak amacıyla iki tane bölgesel toplantının yapılacağını belirtmiştik.
Bunlardan birincisi, 13 Kasım 2010’ da Brilon’da gerçekleştirildi. İkinicisinin de Belçıka’daki temsilcilerimiz, üyelerimiz ve arkadaşlarla yapılan görüşme sonucu tarihi kararlatırıldı. Bu toplantının
27 Şubat 2011 tarihinde saat 12:00 te Antwerpen’de
yapılması uygun görüldü.
Burada yapılacak bu toplantının, daha verimli geçmesi ve doğru kararların alınabilmesi için
 o çevredeki üyelerimizin, köylülerimizin ve dostlarımızın tümünün katılması beklentimizdir.
Bu toplantılara katılarak, kendi düşünce ve görüşlerinizi toplumla paylaşacak, kararlara yön verecek ve derneğimizin geleceği hakkında söz sahibi olacaksınız.
Yapılacak bölgesel toplantılara, dernek üyesi olsun olmasın, çocuklarımız, gençlerimiz, yaşlılarımız, köyümüz, köylülerimiz ve dostlarımız hakkında söyleyecek sözü olan herkes katılmalı ve düşüncelerini, beklentilerini ve eleştirilerini bizlerle paylaşabilmelidir...
Katılmak isteyenlerin, organizasyona yardımcı olmaları açısından, kaç kişi ile katılacaklarını aşağıdaki telefonlardan birine bildirmeleri (ya da yanıt olarak E- MAIL yazmaları) rica olunur

Saygılarımızla!

Avrupa-GYDKD Yön. Kur.

Organize: Bursal Mercan, Besin Özşahin (Tel.: 0032 477 511090 – 00 32 32 383946 / 0032 477 661399 . 0032 32303633 / yada derneğimizini irtibat telefonlarından - aşağıdaki telefon numaralarından) birini arayabilirsiniz....
___________________________________________________________________

Göpsenliler (YAYLACIKLILAR) Yardımlaşma ve Dayanışma Kültür Derneği
(Kulturverein zur Solidarisierung mit den Menschen aus Göpsen e.V.)

ADRES:    D- 51469 Bergisch Gladbach, Mülheimer Str. 232       

TEL.:
  00 49 2202 97 90 621 - 00 49 221 17 03 - 00 49 221 680 89 787
            00 49 172 24 54 129 - 00 49 172 89 25 460 - 00 49 177 57 82 584

FAX:   00 49 2202 9790623 - 00 49 221 170 44 62
@ :    site@yaylacik-gopsen.com; gopsenli@hotmail.deBu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
www.yaylacik.eu
- www.yaylacik.dewww.yaylacik.nl - www.gopson.com
                        www.yaylacik-gopsen.com



DUYURU / RESUL ARSLAN - ISTANBUL DUYURU / RESUL ARSLAN - ISTANBUL

İstanbul Üniversitesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, 12 yaş altı işitme problemi olan, maddi durumu kötü, hiçbir sağlık güvencesi olmayan fakir çocukların tüm tedavi masrafları ve kullandıkları işitme cihazının ücretsiz karşılanacağına dair açıklamada bulunmuştur.
İhtiyaç sahipleri bağlantı kurarlarsa geçerlilik koşullarını araştırabilirim...

Resul Arslan / Istanbul
resul_arslan@mynet.com


Bilgi Değişimi-Dernek-Planlama

Bilgi Değişimi-Dernek-Planlama

 

Değerli Üyelerimiz,

Sevgili Göpsenliler, Değerli Dostlarımız,

 Derneğimizin geleceği ve yapacaklarımız hakkında kendimizi sorguladığımızda pekte iyi bir yerlere gelemediğimizi anlayabiliyoruz. Bu sorgulamayı, biz yöneticilerle birlikte, sevgili üylerimizin, Göpsenlilerin ve bugüne kadar yakınımızda olan değerli dostlarımızın da  yapmaları gerektiğine inanıyoruz.

Derneğimizin kalıcılığı ve geleceği için bu sorgulamanın yüksek sesle yapılmasının ve bununda üyelerimiz ve yönetimle paylaşılması gerektiği kanısındayız. Buna olanak sağlamak için, bu yıl sonuna kadar, biri Brilon (ALMANYA) diğeri Antwerpen (BELÇIKA) olmak üzere iki tane bölgesel toplantı yapmak istiyoruz.

Bu toplantılarda, „derneğimizin geldiği yer, yapamadıklarımız, çalışma sistemimiz, yönetim-denetim-disiplin-danışma ve diğer kurumlardaki aksaklıklar,  yapmak istediklerimiz, gençlerimizin ve kadınlarımızın aktif rollleri, program, tüzük, genel kurul“ konuları (ve ayrıca katılımcıların görüşleri) üzerinde konuşulacak, görüşler ve öneriler toplanacak, derneğimize yeni bir yol haritası çıkarılacaktır. (BİLGİ NOTU: Ayrıca bu mektup internet üzerinden de tartışmaya açılacak, katkı sunmak isteyenler tarafından konunun tartışılması sağlanacaktır).

 



ikinci özürlüleri bulusturma günü Dernegimizin destek ve katki sundugu Muhtarligimizin ve corum dernegimizin organize ettigi bulusma günü 06.06.2010 Pazar günü yapilacak. WMB Yetkilileri  (Almanya Rösrath`taÖzürlülere Barinma va Egitim sunan kurum )da Tekerlikli sandalye, yürüme aleti ve degisik hediyelerle  katkida bulunacaklarir. Ayrica gecen yil yaptiklari ziyarette cok menun olduklarini ve yeniden biraraya gelmek istediklerini Baskanimiz sayin İsmail Özşahine bildirmişlerdir. Bu vesile ile Başkanımız Çorum dernek basşkanımız sayın Niyazi Özmercan vede Köyümüz muhtarı Sayın Hüseyin Özsoyla irtibata geçerek gerekli organizasyonu yapmışlardır.
Köylülerimizin kendisini yanlız bırakmayacagını umut ediyor bu gezininde köyümüz ve köylülerimiz vede özürlülerimiz için bir umut ışığı olmasını temenni ediyoruz

GYYDK  Köln

ÖRGÜTLÜLÜK / İsmail Özşahin

AÇIKLAMA ve DUYURU

Köln, 09.05.2010

 Sample Image

Değerli Üyeler,
Sevgili Göpsenliler,

Üzülerekte olsa, son zamanda yaşamakta olduğumuz ve mahküm bırakıldığımız „DUYARSIZLIĞI, İLETİŞİMSİZLİĞİ, BANA NE'CİLİĞİ, SORUMSUZLUĞU hatta VURDUM DUYMAZLIĞI“ sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Değişik zamanlarda (yani sıkıntıların olmadığı herşeyin yolunda sanıldığı zaman) paylaşımdan, dayanışmadan, yoldaşlıktan, kardeşlikten, barıştan, mücadeleden, emekten, acılarlardan, siyasetten, kurtuluştan ve nice şeylerden söz ederek, kendilerinin bu mücadelerde var olduklarını, iyinin, güzelin ve doğrunun sürekli destekçisi olacaklarını, kötünün, yalanın, talanın ve sömürün karşısında ve takipçisi olacaklarını yineleyen bizler, üyelerimiz, Göpsenliler, dostlarımız ve sevenlerimiz ne yazıkki sınıfta kalmıştır. Hani hep diyorduk ya; „acılar ve sıkıntılar paylaşıldıkça azalırlar, sevinçler ve mutluluklar paylaşıldıkça çoğalırlar“ ne yazikki bunu da yapamadık, bunu bile başaramadık….

Birliktelikten, dayanışmadan, paylaşımdan, … söz ettik, bölündük, parçalandık, azaldık ve güçsüzleştik… Bunuda başaramadık….

Eğitimden, okuldan, sağlıktan, başarıdan ve gelecekten, … söz ettik, birlikte çözebileceğimiz sorunları konuştuk, gelecek için umuttan söz ettik; olmadı „umutlarımıza“ kurşun yağdırdık….

Çocuklarımızdan, gençlerimizden, kadınlarımızdan ve onların özgür, güvenilir, sağlıklı geleceklerinden söz ettik; onların bir araya gelmemesi için sorunlar ürettik.

Dernek, dayanışma, güçbirliği dedik, o amaçla başımızı yola koyduk, sonunda „böl,parçala yönet“ oyununa kurban gittik.

Köyümüz, köylümüz, … dedik, onları da boylarına ve ceplerine göre gruplara ayırdık, yenilen yemeklerin kalitelerine göre isimlendirdik…

Bunların hiçbiri de yetmedi, düğün, cenaze ve kurbanlarımızı da sınıflandırdık. Ya kimimiz, o daha önce milletin efendisi olan „köylümüzü“ artık kendimizden saymıyoruz, ya da boyuna ve cebine göre önem grubuna yakıştırıyoruz. Bunu artık cenazelerimizde ve kurbanlarımız da da yapmaya başladık ve sonucununda nereye gideceğini tahmin edelim artık… Başkasının yıllarca beceremediğini kendimiz yapıyoruz.

Sonuncusuda (daha birçok neden var ama…) herşeye rağmen aramızdaki iletişimsizlik, yüzyüze ve gözgöze konuşamama, bugünkü teknolojiyi bu amaçla kullanamama ayıbımızdır. (Eğer bunu çocuklarımız aracılığı ile de kullanamıyorsak o da ayrı bir iletişimsizlik ayıbı sayılmalıdır.)

Bu sonuca nereden mi vardık, diye sorarsanız size kısaca birkaç örnek:

1.    Seksenli yıllardan sonra köyümüzdeki yıkım, talan, göç, emeğe ve toprağa hor bakma…

2.    Son yirmi yıllık köyümüzdeki muhtarlık seçimleri ve sonuçları…

3.    Derneklerimizin (Avrupa-Avustralya-Çorum) kuruluşları ve sonrası yaşanılanlar…

4.    Bunca yaşananlara nazaran, emekçilerin ve yoksul köylülerin alınterleriyle meydana gelen okul, sağlıkocağı, cemevi, morg, yollar, çeşmeler, internet,… vs bunların nasıl kullanıldığı…

5.    Son birkaç yıldır derneğimizin sitesi herkes tarafından bilinmesine karşın, ölülerimize ve ölü yakınlarına yönelik yazılan mesajlar

6.    Düğünlerimizin sitemizde yayınladığımız halde aynı yerlerde, aynı günlere denk getirilerek, insanlarımızın bir araya gelmesini önleme çabaları, yada birbirini önemsememe duyguları, dernek ve köy sitesinin takip edilmemesi gereken çönemin verilmemiş olması…

7.    Eğitime katkı maçlı yapılan gecelere, dernek toplantılarına, köyümüz ya da köylümüze yönelik etkinliklere katılmama, önemsememe…

Bunları kendinize göre çoğaltabilirsiniz… Ama hiç kimse, sitede „iki düğünün aynı güne denk geldiği haberine“ bakarak, „bundan birşey yok, olur böyle şeyler“ diyerek işin içinden çıkmaya kalmasın…. Aslında sorun tam da burada…. Bu Göpsenlilerin ve dernek üyelerimizin o kadar da örgütlü olmadıklarını, hatta örgütlülüğe inanmadıklarını gösterir.

Unutmayalımki, varlığımız ve gücümüz ne olursa olsun kişi olarak herbirimiz yalnızız, hatta bazende yapa-yalnızızdır. Ama hepimiz bir araya geldiğimiz de, orada „BİZ“ oluruz, sesimizin ve gücümüzün birleşmesi ile „yalçın dağlara“ „çılgın nehirlere“ hatta „denizlere“ benzeriz.

İşte bu bu yüzden diyoruzki, „kolay yem olmamak, zalime boyun eğmemek, kula kulluk etmemek, namerde muhtaç olmamak“ için „insanlık onurumuzla“ hep birlikte, herzaman ve sonsuza dek yaşayabilmek için, birlik olalım, örgütlü olalım, gücümüze ,inanıp güvenelim…

Daha güçlü, örgütlü ve mutlu yarınlar için gelin „elele“…

Saygılaımızla!

GYDKD Yönetim Kurulu Adına

İsmail Özşahin

(Bşk)



"KOÇERO" olmak ya da "KOÇERO"lar yaratmak

"KOÇERO" olmak ya da "KOÇERO"lar yaratmak

Koçereo Destanı“ nı ya da öyküsünü birçoğumuz ya dinlemiştir ya da okumuştur. Bu destan ve öykülere göre herkesin kendine göre bir „Koçero“su vardır: Bu „Koçero“ kimi zaman yiğit, korkusuz, tavizsiz, hak arayan, haksızlığa boyun eğmeyen, bir kahraman hatta „başkaldırıdır“.
Kimi zaman yoksulun yanında yer alan, onun durumuna üzülen ve yoksulluğun son bulması için dağa çıkandır
Kimine göre de hak, eşitlik ve adalet için savaşan bir yüce kahramandır

Kimine göre de eşkiya, vatan haini, çapulcu…vs. olur.



Koyden Haber var  Sevgili Göpsenliler vede Göpsen dostları;Niyazi Özmercan Yönetimindeki” Yaylacıklılar yardımlaşma ve dayanışma derneği ‘ Yönetim kurulundaki arkadaşlarıyla uyumlu bir şekilde hizmette sınır tanımıyorlar.Son olarak Demircibabaya vede aşağıdaki çeşmenin düzlüğüne çınar ağaçları vede çam diktiklerini demircibabaya çok geniş yol yaptıklarını dikilen çam ağaçları vede çınar ağaçlarının başkan Niyazi Özmercan tarafından karşılandığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu vesile ile kendisine teşekkürlerimizi sunuyoruz. Umarız başkanın bu çabası tüm köylülerimize örnek teşkil eder.Ayrıca köyümüzdeki eski köy ilkokulunun  köy tüzel  kişiliğine alınması eğlence vede mesire alanına çevrilmesi için vali ile görüşmelerin devam ettiğini bu ve buna benzer haberlerin yeni açılan sitelerinde www.gopsen.com adresinde takip edilebileceğini duyurmuşlardır.www.yaylacık-gopsen.com site yönetimi olarak kendilerine teşekkür eder çalışmalarının daim olmasını temenni ederiz. Site Yönetimi

TEŞEKKÜRLER (!?)

  DUYARLILIĞINIZ (!?) İÇİN TEŞEKKÜRLER!

Bildiğiniz gibi, derneğimiz 20 Şubat 2010 tarihinde Köln’de “eğitime destek” amaçlı bir gece düzenledi, bu geceden elde edilecek gelirin tümü, üniversiteli kardeşlerimize ve özürlülerimize verilecekti.

 

Ne acıdır ki, sadece amacından dolayı gereken katılım sağlanamadı.... Bu gibi etkinliklere GÖPSENLİLER ve dostlarımız gereken duyarlılığı göstermediler ve önemsemediler, bu duyarlılıktan dolayı(!?) TEŞEKKÜRLER!!!!!!!!.



RESIMLER  Değerli Yaylacıklılar
05 Mart 2010 tarihinde köyümüz Göpsende gerçekleştirilen CEM ERKANINA ait resimler sitemizin Resiler menüsünden yayına sunulmuştur.
Resimleri beğeneceğinizi umut ediyor iyi eğlenceler diliyoruz.....

SİTE YÖNETİMİ

Göpsende Cem Erkanı  Değerli yaylacıklılar vede Yaylacıklı dostalarına önemle duyurulur.
05 Mart 2010 tarihinde köyümüzde Birlik cemi yapılacaktır.
Yer: Yaylacik köyü cemevi
Hareket yeri: Corum Alevi Kültür Merkezi önü
Hareket saati: 18:30

Köye topluca otobüs ile hareket edilecektir. Bu vesile ile tüm yaylacıklılar vede yaylacıklı dostları davetlimizdir.

Bu anlamlı günde köylülerimizin birlik ve beraberliğimize katkı yapmalarını önemle rica ediyoruz .
Birlik ve beraberkliğimizin daim olması dileklerimizle...
Tertip Komitesi adına:

Kazım Özerdogan Göktaş Uzuner


Başkan İsmail Özşahin'in Gece Konuşması

Değerli Konuklar,
 Sevgili Göpsenliler ve Değerli Üyeler,

Avrupanın çeşitli ülkelerinden ve Türkiye’den gelerek bizleri onurlandıran siz değerli konuklarımıza, sesleri ve sanatları ile destek veren değerli arkadaşlarımıza, bu gecenin hazırlanmasında emek sarfeden  sevgili arkadaşlarımıza, kısaca burada olan herkese hoş geldiniz diyor, katılım ve destek için herkese teşekkür ediyorum.

Sevgili Konuklar,
Avrupa - Göpsenliler Yardımlaşma ve Dayanışma Kültür Derneğimiz, 2004 yılında yine siz değerli dostlarımızın ve Göpsenlilerin çabaları ve katılımı ile kurulmuştur. O günden bugüne, Çorum ve Avustralya’daki Göpsenlilerde kendi aralarında dernekler kurdular , daha örgütlü, daha katılımcı ve daha güçlü bir şekilde insanlarımıza ve köyümüze hizmet etme yarışına girdiler. Bu yarışta görev alan herkese huzurlarınıda birkez daha teşekkür ederim.





Geleneksel Dayanışma ve Paylaşım Gecesi

GÖPSENLİLER
"GELENEKSEL DAYANIŞMA ve PAYLAŞIM GECESİ'NDE"
BULUŞUYOR!

YER: Bürgerhaus Kalk
Kalk-Mülheimer Str. 58
D-51105 Köln
TARİH: 20.02.2010
AVRUPA'daki tüm GÖPSENLİLER, DOSTLARIMIZ, HALK MÜZİĞİNE GÖNÜL VERENLER
ve
EĞİTİME KATKI VERMEK İSTEYEN, DUYARLI HERKES DAVETLİDİR!
GYDKD – AVRUPA

NOT:
Geceden elde edilecek gelirin tümü, gen
çlerin ve özürlülerin eğitimine katkı
amaçlı harcanacaktır!



Kaybettiklerimiz

Sanal Mezarlık

Ziyaretçi Defteri

Son Yazılan Mesaj
yaylacik-gopsen
DUYURU: 
Köylümüz saadet kara
Ziyaretçi Defteri - Görüşleriniz bizim için değerlidir...

Arama

Üye Girişi






Kayıp Parola?
Hesabınız yok mu? Kayıt Ol

Üye Girişi

Üye Girişi