Çorum’da saldırı hazırlığı, katliam ve direnişin kronolojisi
Türkiye’de Alevilere yönelik katliamlarla ilgili yazılar yazarken ve konuşurken, bu katliamların kimler tarafından ve nasıl gerçekleştirildiğinin ve hangi amaca ulaşmak için yapıldığının üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Çorum katliamı da, aynı Maraş katliamı gibi Alevilerin ve Alevi inancının baskı altına alınması, devletin egemen “Sünni-Hanefi” (Türk-İslam sentezi) ideolojisine tâbi kılınması ve tarihler boyunca her zaman zulme karşı duran Alevilerin dönemin toplumsal muhalefetiyle bir araya gelmesinin engellenmesi amacıyla yapılmıştır.
ÇORUM’DA ALEVİLERE VE SOLCULARA SALDIRI İÇİN HAZIRLIK PLANLARI YAPILIYOR
Çorum’da Alevilere ve Devrimci güçlere karşı saldırı hazırlığı Ocak 1980’de başlatılır. Paramiliter güçler, ‘Sünnilerin ve Sağcıların’ yoğunlukla yaşadığı semtlerde “Alevileri ve Solu” hedef gösteren değişik bildiriler dağıtırlar. Bu bildirilerdeki amaç; “Türkçü ve İslamcı” güçleri harekete geçirerek Alevilere, Solculara ve Demokratlara karşı saldırıya hazırlamak!
1980 yılının başlarında askeri istihbaratçılar da Çorum’a sık sık gelmeye başlarlar. Çorum’da iş adamı, esnaf, sendikacı, siyasi parti yöneticisi ve köylerde ikamet eden bazı şahıslarla görüşürler. Askeri istihbaratçılar Çorum’a sık sık gelirken, yabancı ‘ajanlar’ da Çorum’da ve çevre illerde dolaşmaya başlar. Amerikan Konsolosluğu ikinci kâtibi Robert Alexander Peck, (29 Şubat 1980) Çorum’da devlet yetkililerinin (Vali) yanı sıra o dönemin AP, CHP ve MHP İl Başkanı ve İl Yöneticileriyle görüşmeler yapar. Aynı zamanda CHP’li Belediye Başkanı Turhan Kılıçoğlu’yla da görüşmeler yapar ve Çorum’dan sonra Amasya ve Tokat’a gider.
GÖREVDEN ALAMALAR YAPILIYOR
Katliam tarihine yaklaşılırken (07.03.1980) Çorum Emniyet Müdürü Hasan UYAR görevinden alınıp, yerine Tunceli (Dersim) de birçok olaya adı karışan Nail BOZKURT atanır. Milli Eğitim Müdürlüğü’ne de MHP’nin militanı olarak tanınan Fethi KATAR Getirilir. Ve yine sağ görüşlü ve tarafgir (AP iktidarında İçişleri Bakanlığı yapmış Faruk SUKAN’ın bacanağı) Rafet ÜÇELLİ’de Çorum Valiliğine atanır. Bu atamalar sonrası, MHP’lilere yaygın bir şekilde silah ruhsatı verilmeye başlanır.
Bütün bunların yanında, demokrat olarak bilinen 40’a yakın polis memurunun da bir emirle başka illere atanması yapılır. Birçok demokrat okul yöneticisi ve öğretmenin, memurun sürgünü ve yer değişimi yapılır. Katliam sırasında saldırı üssü olarak kullanılan SSK Hastanesine ve Çorum Belediyesi de dâhil birçok kuruma MHP’li kadrolar yerleştirilir.
Çorum’da Katliamın alt yapısını oluşturmak için 19 Mayıs “Gençlik ve Spor Bayramını” kutlama hazırlıkları sırasında, Bayram töreninde kızların kıyafetlerine çeşitli bahaneler uydurarak halkı kışkırtmak ve tahrik edip galeyana getirmek amacıyla bir bildiri hazırlarlar.
DAĞITILAN BİRİNCİ BİLDİRİ
Kızların tören kıyafetleri gerekçe gösterilerek hazırlanıp dağıtılan bildiri: “Müslüman namusuna sahip çık. 19 Mayıs gösterileri adı altında yine namus bacılarımızın iffet ve hayâsına kahpece ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimizi parçalıyor, içimize kan akıtılıyor. Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil Müslüman sen de düşün… Düşün ki, haddini bilmeyenlere bildirelim hadlerini. Şu Hadis-i Şerifi asla unutma, haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Ne mutlu canı ile kanı ile malı ile Cihad edenlere. İslamcı Gençlik.”
Bu bildiri örneğinde olduğu gibi egemenler, yani iktidar sahipleri dini ve ırkçılığı devamlı bir ideolojik argüman (kanıt) olarak halkı yönlendirmek için kullandılar. Ve dinle aldattıkları halkları Dersim’de, Maraş’ta, Sivas’ta-1, Sivas-2 örneğinde olduğu gibi Çorum’da da Alevilerin üzerine saldılar.
GÜN SAZAK’IN ANKARA’DA VURULMASIYLA BİRLİKTE ÇORUM’DA SALDIRILAR BAŞLATILIR
Cihad bildirisinden 8-9 gün sonra MHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Gün SAZAK (1. MC hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapmıştır.) 27 Mayıs 1980 günü kimliği belirsiz kişilerce Ankara’da vurularak öldürüldü. Bu cinayet gerekçe edilerek Çorum’da da gerginlik tırmandırılır. 28 Mayıs’ta Gün SAZAK’ın cenaze töreni yapılır. 29 Mayıs’ta Çorum’a yığılmış faşistlerce “Sazaklar ölmez”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın”, “Kana kan intikam” ve “ya kan kusturacağız, Ya tam susturacağız” naralarıyla saldırı başlatılır.
Saldırganlar Solculara ve Alevilere ait işyerlerini yağmalayıp talan ederler. Bu saldırılarda bir kişi hayatını kaybeder ve birçok kişi de yaralanır. Çorum’u bağlanan yollar; Çorum-Ortaköy, Çorum-Osmancık, Çorum-İskilip yolları, faşistler tarafından barikatlar kurularak kapatılır. 29 Mayıs gecesinden başlayarak, 30 Mayıs sabahına kadar “şehrin Osmancık çıkışında bulunan Sarılık Köprüsü ve Çiftlik Pınarı mevkilerinde Aleviler maskeli kişilerin saldırısına uğrar.
SAVUNMA BARİKATLARI KURULMAYA BAŞLANIR
Artık saldırılara karşı Halk Komitelerinin ve Barikat kurulmasının zamanı gelmiştir. Halka açık yapılan bir toplantıda halkla birlikte barikatların kurulmasına karar verilir. Sayıları on binin üzerindeki halk kitlesiyle birlikte (kadın-erkek-genç-çocuk-ihtiyar) Milönü’nde başlayarak barikatlama çalışmasına başlanır. Ve hemen Yetiştirme Yurdu’nun önüne barikat kurulur. Bu barikat Samsun Yolu barikatıdır, kurulan barikatların en büyüğüdür. İkinci en büyük barikat, Kız Sanat Lisesi’nin önüne yani polis karakolunun biraz gerisindeki TÖB-DER binasının ön tarafına kurulan barikattır. Gece saat 21.00 sıralarında 19 AN 709 plakalı ve kırmızı renkli Renault marka bir araçtan barikat kuranların üzerine ateş açılır.
Bu barikatla Samsun Yolu’nu tümüyle kapatılır ve savunma güçleri üstünlüğü ele geçirir. Hiç ara vermeden, durmaksın, eski Ekin Yolu’na, Emek Caddesine-Köpeklibağlar’a doğru uzanan barikatlar da kurulur. Ayrıca mahalle aralarında halkın kendi çabalarıyla komitelerin inisiyatifinde kurduğu küçük barikatlar da vardır. Karşıyaka, Köpeklibağlar, Etievleri, Terlemezevler, Kale mahallesi, Gazipaşa, Nadık, Şenyurt, Milönü’nün göbeği, bütün bu mahalleler savunma komiteleri tarafından kontrol altına alınır. 29 Mayıs Faşist güruhu durdurmak için, bedenlerini siper eden devrimcilerin savunma barikatlarını kurduğu ve direniş ateşini yaktığı ilk gündür…
Saldırıya uğrayan halk kendi içinde tam bir dayanışma ve birliktelik örneği sergileyerek sokakları terk etmez. Halk direnişte, sonuna kadar Devrimcilerle omuz omuzadır. Halk tam anlamıyla ayaktadır ve deyim yerindeyse sokaklar komün havasına bürünür. Fırınlar halka bedava ekmek dağıtır. Esnaf ve Halk Devrimcilerin ihtiyaçlarını karşılar. Yaşlı-genç kadınlar, barikat nöbetçilerine yiyecek, su ve ayran taşır. 30 Mayıs günü sabahtan gece yarılarına kadar direnen Devrimciler tüm yorgunluklarına rağmen barikatlarda dimdik ayaktadırlar.
GÜVENLİK GÜÇLERİ BARİKATLARIN KALDIRILMASINI İSTER
Çorum’da faşist saldırılara karşı Anti-faşist direnişin başlamasıyla birlikte, Yozgat Jandarma Komando Taburu’ndan bir bölük, bir binbaşı komutasında Çorum’a sevk edilir. Binbaşı, yanında bir asteğmen bir astsubay ve askerleriyle birlikte barikatların bulunduğu bölgeye gider. Binbaşı barikata iki metre kadar yaklaşarak Devrimcileri tehdit edici bir şekilde uyarak, barikatların hemen kaldırılmasını ister. Barikatın arkasındakiler ise; “bizler barikatları savunma amacıyla kurduk, gördüğünüz gibi saldıranlar sivil faşistler, barikatları kaldırırsak yeni bir Maraş katliamı yaşanır” diyerek cevap verirler.
Samsun Karayolu üzerindeki barikat asker kuşatması altına alınır. Askerlerin başında Jandarma Yarbay Vural Güride vardır. Yarbay Güride’nin elinde Telsiz, Telsiz’in öbür ucunda Vali Rafet ÜÇELLİ vardır. Vali Rafet Üçelli barikatın kaldırılması için Jandarma Komutanı Yarbay Vural Güride’ye emir verir.
Vali ve Jandarma Yarbay arasında geçen konuşma şöyledir: Vali: “Lütfen Ankara-Samsun Kara yolu trafiğe açılsın.” Yarbay Güride: “Sayın Valim yolu açmak için silah kullanmak zorunda kalacağız. Kan akar, bu da olayları tırmandırır.” Vali: “Her şeye karşın yol trafiğe açılmalıdır.” Yarbay Güride: “Kan dökülür, ben açamam sayın valim. Buyurun siz açın.” Halk, her türlü baskıya rağmen barikatları kaldırmaz, toplu halde direnişe devam eder.
İÇİŞLERİ BAKANI VEKİLİ ORHAN EREN VE ORGENERAL SEDAT CELASUN ÇORUM’DA
Faşist güçler ilk saldırıda, yenilgiye uğrayıp Maraş katliamına benzer bir sonuç alamayınca ikinci kez Haziran ayı ortasında tekrar saldırıya geçer. Faşist saldırılar şiddetli bir şekilde artarak devam ederken, İçişleri Bakanı Vekili Orhan Eren, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’la birlikte Çorum’a gelirler. Çorum’da teşkilatı bulunan siyasi parti il yöneticileri, Çorum milletvekillerinin katılımıyla bir değerlendirme toplantısı düzenlenir
Vali Rafet Üçelli’nin sunumu üzerine, Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun: “Biz gerekli yerlerden emir aldık. Milönü’ne tanklarla girip olaylara son vereceğiz” Celasun’un burada olaylar dediği şey halkın devrimcilerle birlikte kurduğu barikatlardır. Celasun’un derdi saldırıları durdurmak değildir, onun derdi barikatları kaldırmaktır. Sedat Celasun gibi düşünenlerin derdi, direnişçileri Alevilerin yoğun şekilde yaşadıkları Mahallelere hapsetmek. Geri kalan mahalleleri de korumasız bırakmak!
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, saldırıları “Mezhap çatışması” olarak niteleyerek; Çorum’da faşist güçlerin etkilerini artırmasına katkı sunar. Diğer taraftan CHP’de sıkıyönetim çağrısı yaparak faşist güçlere cesaret verir. Mayıs’ın 28’inden 31’ine kadar dört gün boyunca karşılıklı çatışmalar sürer. Bu arada Alevilere ve Solculara ait bazı ev ve iş yerleri yakılıp tahrip edilir. Birçok kişi yaralanır ve öldürülür. Demokrat ve Sol görüşlü Çorum Gazetesi tüm olup bitenleri yerinde incelemekte, haber yapmaktadır.
2 Haziran’da Çorum Valisi Rafet Üçelli ve Emniyet Müdürü Nail Bozkurt görevden alınırlar. Ardından Yüksel Çavuşoğlu Çorum Valiliğine, Erdem Yurtsever’de İl Emniyet Müdürlüğüne atanırlar. 12 Eylül 1980 faşist darbe sonrası birçok insan görevden alınırken, bu Vali, İl Emniyet Müdürü ve CHP’li Çorum Belediye Başkanı Turan Kılıçoğlu makamlarını korumuşlardı. Acaba neden?
Haziran 1980’de, III. Ecevit Hükümetinin (Ocak 1978-Ekim 1979) 7 Mart 1978 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’na atadığı Kenan Evren, Demirel Hükümetinin (Kasım 1979-Eylül 1980) görev yaptığı dönemde, “Müesses Nizam” gereği çok gizli bir “baş emir dokümanı” yayınladı. Bu baş emir’in konusu ise “iç tehdit’tir.” Bu dokümana göre Aleviler “iç tehdit Unsuru”dur.
“İç tehdit unsuru” olarak görülen Alevilere saldırıyı başlatan; “Genelkurmay Harekât Başkanlığı, İstihbarat Başkanlığı ve Özel Harp Dairesidir.” 2 Haziran 1980 tarihinde hava karardıktan sonra kent merkezinde faşistler, makineli tüfek desteğinde büyük bir saldırı başlatırlar. 3 Haziran sabahına kadar karşılıklı çatışmalar devam eder.
Faşistler Çorum’da Mayıs ayı sonundaki saldırıda başarılı olamayınca, Haziran ayının ilk haftasında ikinci kez saldırı girişiminde bulunur. Milönü’ndeki barikatı aşan 19 AN 709 plakalı, kırmızı renkli Reno marka bir otomobil semti silahla boydan boya tarar, yaralananlar olur. Mahalleyi silahla tarayan otomobilin plakasının bir traktöre ait olduğu tespit edilir.
5 Haziran günü “Gazi Caddesine açılan sokakların ağzına da barikatlar kurulur. Aynı günde çatışmalar sürer. 6 Haziran’da, Alevilere ait Araba, Ev, İş yeri ve Fabrika gibi ne varsa yakılıp yıkılır. Halk direniş güçleriyle birlikte bu saldırıları etkisiz hale getirmeye çalışır. 7 Haziran günü “Merkeze bağlı 211 Köyün 57’sinin giriş ve çıkışlarına barikatlar kurulur.
Çorum dışında da direnişçilerle dayanışmak için Devrimci gençler gelir. Haziran ayının sonlarına kadar yer yer karşılıklı çatışmalar yaşanır. Daha önceleri Çorum’da var olmayan, fakat saldırılar sırasında türeyen küçük (sol) gruplar ortaya çıkar. Devlet görevlileri ve kimi ‘sol görünümlü’ şahıslar, Milönü Mahallesinde oturan “Sünni vatandaşların” evlerinin kapılarına tehdit pusulaları koyarak, göçe zorlama-ayırma girişiminde bulunurlar.
KATLİAM, KUNDAKLAMA VE YAĞMALAMA YAPILIYOR
23 Haziran’da gece saat 4.30 sıralarında Osmancık Caddesinde Ali Okan’a ait elektrik malzemesi satışı yapılan dükkâna patlayıcı atılır, dükkânda büyük hasar meydana gelir. Yine aynı Cadde üzerinde bulunan bir başka kişiye ait olan dükkânda öğle saatlerinde yağmalanır. 24 Haziran’da Eski Ekin Köyü sınırları içinde, Buğday tarlalarında işkence edilerek, kurşunla delik-deşik edilmiş iki gencin cesedi bulunur. Yine aynı gün Bayat’ın Gökboğaz mevkiinde bir gencin daha cesedi bulunur.
26 Haziran’da faşistlerce kaçırılan SSK Memurlarından Sol görüşlü Necati Göktaş’ın cesedi, Elvançelebi Köyü yakınlarında bir su kanalında bulunur. Çorum’da faşistler saldırılarına devam etmektedir. 28 Haziran’da saat 19.00 sıralarında Şenyurt Mahallesinde Murat marka bir arabadan ateş açılır, açılan ateş sunucu bir kız çocuğu yaralanır.
FAŞİSTLER BİLDİRİ DAĞITIYORLAR
30 Haziran’da faşistler tarafından dağıtılan bildirilerde cihat çağrısı yapılır. Alevilerin yoğun olduğu semtlere saldırılar yapılır. Çorum ve İlçelerinde Kontrgerillanın sivil uzantısı olan “Ülkücü Gençlik”; Halkı, Sosyalistlere, Alevilere ve Demokratlara karşı savaşa çağıran bir bildiriyi dağıtırlar.
İskilip’te dağıtılan bildiri aynen şöyledir: “Büyük Türk Milleti, Aziz İskilipliler! Son bağımsız Türk Devleti üzerinde oynana hain oyunları, komploları, planları görmemek için artık kör, hatta hain olmak gerekir.Türk Devleti’ni yok etmek isteyen bu hain güçlere karşı yılmadan çekinmeden, canı pahasına mücadele veren ülkücü Türk Gençliği’ ne destek olalım. Büyük cihada hazırlanalım. Kanımız aksa da zafer İslam’ın. Yolumuz Allah’ın yolu.” Ülkücü Gençlik.
Bu bildiriler, Solculara, Alevilere ve Demokratlara yönelik saldırıları başlatmak için “Sünnileri” harekete geçirmeye yönelik psikolojik harekâtın bir parçasıdır. Bu bildiriler; din ve vicdan özgürlüğü olduğunu iddia eden anayasaya rağmen devlet kurumları aracılığıyla tekçi “Sünni-Hanefi” politikalar doğrultusunda bürokrasinin ve hükümetlerin, kültürel ırkçı, inkârcı, baskıcı icraatları ile de uyuşuyordu. Kontrgerilla eylemlerinin paramiliter vurucu gücü olarak kullanılan ülkücü gençlik Maraş’ta olduğu gibi Çorum’da da görev başındaydı.
Özel harp dairesine bağlı paramiliter örgütlerin dağıttığı bu bildirilerle, öyle bir ortam oluşturulmuştu ki, Çorum’da yaşam özgürlüğü ve can güvenliği kalmamıştı. Faşistlerin katliama hazırlandıkları Valiye bildirildiği halde, ayrıca ülkücülerin halkı savaşa çağırdıkları bildiri ortadayken, “Çorum Vali’si ve Emniyet hiçbir önlem almaz. Paramiliter güçler çatılarda, tepelerde mevzilerini kurmakta, ağır makineli tüfeklerini yerleştirmektedirler. Ayrıca faşistler SSK Hastanesini de üs olarak kullanmaktadırlar.
İKİNCİ SALDIRI BAŞLATILIR
1 Temmuz Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gecedir. “Ya susturacağız, ya kan kusturacağız” sloganıyla ikinci katliam başlatılır. Terlemez Evler ile SSK Hastanesi civarında yerleştirilen uzun menzilli silahlarla Solcu ve Alevi evlerine ateş açılır. Alevi, Sol-Devrimci ve Demokrat görüşlü yurttaşların evlerine girişilen saldırılar sonucunda 4 Can hayatını kaybeder, 50’ye yakın ev ve işyeri tahrip edilerek yakılır. Faşistlerin egemen olduğu Bahçelievler, Mutluevler, Etievler, Yavrutuna, Terlemez Evler, Ulukavak, Çatalhavuz, SSK Semt ve mahallelerinde silah sesleri kenti inletmektedir. Çorum’un üstüne kara duman çökmüştür. Semtin tüm telefon şebekeleri kesilmiş, haber alınamamaktadır.
2 Temmuz Çarşamba günü Çorum’un halk pazarıdır. Köylülerin Çorum’a alışveriş amacıyla yoğun olarak geldikleri gündür. Pazarda satılacak ürünlerini yanlarına alıp Traktör ve Minibüslerle Çorum’a doğru yola çıkarlar. Yollar maskeli ve silahlı faşistlerce tutulmuştur. Köylerden Çarşamba pazarına gelen tüm araçlar durdurulur, kimlik kontrolü yapılır, Alevileri ve Solcuları alıp kendi karargâhlarına götürürler. Götürdükleri insanların ellerini ve ayaklarını bağlayıp işkence ederler. Köylülerin satmak için pazara getirdikleri ürünleri yağmalayıp, Traktörleri ve Minibüsleri yakarlar.
TRT BİLDİRİYOR: “KOMÜNİSTLER CAMİLERİ YAKTI!”
TRT’de “Çorum’da Alaaddin Camisi’ne patlayıcı madde atılması ve dışarıdan ateş açılması ile olaylar başladı” haberini aralıklarla sık sık vermektedir. Çorum’da “Komünistler, Aleviler Cami’yi bombaladı” söylentisi polis telsizinde de devamlı yaygın bir şekilde anons edilir. Oysa Cami’ye ne patlayıcı madde atılmış, ne de dışarıdan ateş edilmiştir, bu koca bir senaryo ve uydurma haberdir. Bu uydurma-yalan haberin yaymasıyla birlikte faşistler yığınak yapmaya başlar.
Çorum Cumhuriyet Savcısı Ertem TÜRKER, bu konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapar: “Alaaddin Camisi’nin bombalandığı haberi olaydan bir saat önce bütün şehirde duyulmuştu. O sırada ben Merkez Jandarma Karakolu’ndaydım. Cami bombalandı diye polis telsizi duyurdu. Bu telsizin hemen arkasından bir askeri telsiz duyuldu. Yüzbaşı Naiz “Bombalama olanağı yok, hangi polis bu haberi verdi?” diye bağırıyordu. TRT’nin Çorum muhabiri de böyle bir haber vermediğini söylemiştir. Askeri yetkililer ve Vali’de haberi doğrulayıcı veya yalanlayıcı bir açıklama yapmamışlardır.
Bu yalan haberi, TRT’nin Çorum muhabiri bu haberi kendisinin yapmadığını söylese de, TRT polis kaynaklı olduğunu söylediği haberde ısrar eder ve ard arda haber yapar. (Haberi telsizle yayan polis ortaya çıkarılamamıştır.) Bu yalan haber; hizmet kusuru değil; “görevi” yerine getirmek amacıyla duyuruldu. TRT bu haberi verirken “devlet” talimatı doğrultusunda hareket etmişti. Çünkü 2 Haziran 1980 günü Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren’in Aleviler “iç tehdit Unsuru”dur, talimatı vardı. TRT’de bu talimat gereği hareket etmeye kendini kodlamıştı.
HEDEF BELLİDİR
Aynı anda bütün Camilerde de “Komünistlerin Camileri yaktığına dair benzer propagandalar yapılır. “Cuma namazı” sırasında bütün Camilerden aynı anda birer kişi ayağa (birer faşist) kalkarak Alaaddin Cami’sinin “komünistler” tarafından bombalandığını söyler. Hedef bellidir: Milönü Mahallesi, Aleviler, Solcular ve Demokratlar! Bir anda Çorum’un tüm Camileri “Komünistlere Ölüm” çığlıklarıyla boşalmaya başlar. Saldırılar doruk noktasına çıkar.Saldırgan faşistler, Alevilerin toplu olarak yaşadıkları Milönü ve Nadık semtine giremezler. Çünkü devrimcilerle birlikte halk barikatlar arkasında yoğun bir direniş sergilemektedir.
Bu gelişmeler üzerine Vali sokağa çıkma yasağı ilan eder. Solcular, Aleviler ve Demokratlar sokağa çıkma yasağına uyarken, devlet destekli faşist saldırganlar ellerini kollarını sallayarak rast gele ateş eder, ev ve işyerlerini yakarlar. Devlet güvenlik güçleri, Alevilerin, Devrimcilerin ve Demokratların yoğunlukta olduğu semt ve mahallelerde silahtan arındırma, taciz ve tutuklama eylemleri gerçekleştirip 100’e yakın insanı gözaltına alırken, faşistlerin örgütlü olup, saldırı üssü olarak kullanıldığı semt ve mahallerde hiç bir şey yapmaz.
KATLİAM BAŞLIYOR
İçişler Bakanlığından gelen bir tel emrinin gereği yapılarak; Alevi köylerini Çorum’a yollar kontrol altına alınarak izole/enterne edilir. 4 Temmuz 1980 Cuma sabahı, Vali bir gün önce koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırır. Kontgerillaya bağlı birimler, paramiliter güçler ve faşistler kendi adamlarını saldırıların organize edildiği, Ulu Cami, Alâadin Cami, Belediye Garajı gibi yerlere mevzilendirirler. Eski Samsun Yolu Milönü’nün ortasından geçer, stratejik bir noktadır. Ülkücüler devletin kolluk güçleriyle işbirliği yaparak stratejik noktalara konumlanmaya başlar. Buralardan uzun menzilli silahlarla topyekûn bir saldırıya geçerler…
Eski Ekin Yolunun bulunduğu yerdeki Cami’nin üstüne otomatik silah yerleştiren faşistler, oradan halkın üzerine ateş açarlar. Caniler, aynı gün esir aldıkları biri kadın olmak üzere 10’a yakın insanı katlederler. O günün haberleri iç açıcı değildir. İskilip yolu üzerinde Yazı Mahallesinin çıkışında bir kadın 7 kişinin elleri bağlı olarak silahla öldürülmüş bulunur. SSK Hastanesinin morgunda 7 ceset bulunmaktadır.
KAYSERİ HAVA İNDİRME TUGAYI ÇORUM’DA
Kayseri Hava İndirme Tugayı Nevşehir’den hareket eden bir Jandarma komando birliğini havadan indirme ile Çorum’a sevk eder. Polis panzerleriyle Kayseri’den getirilen Jandarma komando birlikleri, “ortak karar gereği” halkın üzerine ateş açar. Öğretmen Mustafa Yıldırım ve Raif Erden bu saldırıda katledilir. Mustafa Yıldırım Eti Ortaokulunun arkasında, halka ateş açan bir polis panzerinin kurşunlarıyla, Raif Erden’de “ince esmer ve 1.70 boylarında bir asteğmen” tarafından ilk önce arkasında ateş edilerek yaralandıktan sonra panzer de açılan ateş ile katledilir.
SSK HASTANESİ, “CİNAYET VE İŞKENCE MERKEZİ”
Polis panzeri ve arkasındaki üç sivil araç ile Alevilerin ve Sol görüşlü halkın oturduğu mahallelere operasyona girişirler. Bir yandan faşistler tarafından silahlı saldırıya uğrayan halkın üzerine panzerlerle ateş edilirken diğer yandan da evler yakılır. Saldırı esnasında, açılan ateş sonucu Hüseyin Özdemir ve Tıp öğrencisi Süleyman Atlas’ın da içinde olduğu 10’un üzerinde insan yaralanır. Tıp öğrencisi Süleyman Atlas omuzundan vurularak hafif bir şekilde, yaralanmıştır. Polisler, Süleyman Atlas’ı alıp SSK Hastanesine götürmek isterler, ancak orada bulunan kadınlar, “aman ha çocuğu vermeyin, bunlar SSK hastanesine götürüp orada öldürecekler” diye bağırırlar. Polisler yaralı Süleyman Atlas’ı panzere alarak SSK Hastanesine götürürler. Süleyman Atlas hastanenin bodrum katında vahşice işkence edilerek katledilir.
Bir Polis panzeri ve arkasındaki üç sivil araba Nadık mahallesinden geçerken, içerisindekiler, hedef gözetmeden her tarafa ateş açarlar. 23 yaşındaki üç çocuk annesi ve hamile; Hatem (Hatun) Dursun isimli kadın, kafasına isabet eden iki kurşunla yaşamını yitirir. Barikatların dışındaki insanlar, kuytu ve çukur yerlere saklanarak; panzerlerin hedefi olmaktan kurtulurlar.
SSK Hastanesi başından beri faşistlerin kontrolündeydi. Sigorta Hastanesi, “cinayet ve işkence merkezidir.” Yaralı bir şekilde, faşistlerce ele geçirilen halktan (Alevi-Solcu) insanlar SSK Hastanesine götürülüp, hastanenin bodrum katında işkence edilerek katledildiler. Milönü’nün Samsun Yolu’na bakan kısmının tamamı polis panzerleriyle kuşatılıp, savunma komiteleri tarafından kurulan barikatlar kaldırılır.
Böylelikle savunma komitelerinin çok önemli stratejik noktası kaybedilmiş olunur. Panzerli saldırıdan sonra, Ortaköy, Ankara, Osmancık, Merzifon, Mecitözü ve tüm yollar faşistlerin ve devletin kolluk güçlerinin denetimine geçer. Aynı gün Alaca ilçesinde de Alevilerin ve Solcuların yoğun bir şekilde oturduğu Denizhan Mahallesine de faşistler tarafından saldırı düzenlenir. Savunma komitesi derhal bir görevlendirme yaparak, Alaca’ya gönderir.
SONUÇ:
27 Mayıs’ta başlatılıp 6 Temmuz’a (1980) kadar süren katliamda 57 Alevi, Solcu, Devrimci, Emekçi canımız katledildi. 200’ün üstünde canımız yaralandı; Yüzlerce iş yeri ve ev tahrip edilerek yakıldı, yıkıldı. Çorum’da tam bir vahşet yaşandı ve bu vahşet binlerce ailenin göçüyle sonuçlandı. Diğer katliamlarda ve saldırılarda olduğu gibi, Çorum katliamında da devlet güvenlik güçleri, ülkücüler ve gericiler el ele verdiler. Bu faşist zihniyete karşı, demokratlar, devrimciler ve Aleviler birlikte ortak hareket ettiler, ortak kararlar ve ortak savunma tedbirleri aldılar. Eğer barikatlar kurulup direniş ateşi yakılmasaydı, Maraş katliamından çok daha büyük vahşet, çok daha büyük bir katliam Çorum’da gerçekleşirdi.
Çorum’da katledilen Canlarımızın ve Yoldaşlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Ve faşist güruhu durdurmak için savunma barikatlarını kurup direniş ateşini yakan ve bedenlerini siper eden Devrimci Yoldaşlarımızı ve Halkımızı Saygıyla ve Sevgiyle Selamlıyorum. Çorum Katliamını Unutma, Unutturma!
KAYNAKLAR.
1- Çorum Gazetesi, 23.07.1980.
2- Nokta Dergisi, Sayı: 22 (08.06.1986) .
3- Cumhuriyet Gazetesi, 02.06.198.
4- Sadık Eral, Anadolu’da Alevi katliamı, Yalçın Yayınları.
5- Gazi Eke, Yaz Mevsiminde Katliam ve Direniş, Nitelik Kitap Yayınevi.
6- İbrahim Satılmış, Barikatlar Düşerken, Hazırlayan Oktay Duman, Ozan Yayıncılık.
7- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yayınları.
Mehmet KABADAYI.İletişim:
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
Çorum olayları 1980
Temmuz 1980'de sağ-sol ayrımı temelinde, mezhep çatışması yüzünden Çorum ilinde ortaya çıkan kanlı olaylar.
MHP genel başkan yardımcısı Gün Sazak'ın 27 Mayıs 1980'de öldürülmesi üzerine Çorum'da da gerginlik arttı. Alevi ve Sünni mahalleleri arasında barikatlar kuruldu ve sokağa çıkma yasağına karşın, çatışmalar oldu. Cuma namazını kılmakta olan (4 Temmuz 1980) cemaat, komünistler Alaeddin Camisi'ne silah ve bombalarla saldırdılar gibi asılsız haberlerle kışkırtıldı. Halk, sokaklara dökülünce, olayın hazırlayıcıları eyleme geçerek evlere, iş yerlerine saldırdılar. Sünniler ile Aleviler arasında sokak çatışmaları başladı. Alevilerin konutları, iş yerleri kundaklanarak yakıldı; ölenler oldu. Olayların genişlemesi üzerine Samsun, Amasya ve Kayseri'den Çorum'a güvenlik güçleri ve askeri birlikler getirildi ve yeniden sokağa çıkma yasağı kondu. Olayların yatıştırılabildiği 10 Temmuz tarihine gelindiğinde resmi rakamlara göre 26 kişi yaşamını yitirmiş, çok sayıda vatandaş yaralanmış, evler, iş yerleri yakılıp yıkıma uğramıştı. Kayıp ihbarlarının sayısı ise 100'ün üzerindeydi. Bu olaylardan sonra, Çorum'dan 600 kadar aile başka yerlere göç etmek zorunda kaldı.
“Alaaddin Camii’ne bomba atıldı.” Herşey Cuma namazı sonrasında camiide yapılan bu anonsla başladı. “Komünistler Alaaddin Camiini ateşe verdi.” diyerek hem camiiyi hem de dini kurtarmak adına kitlenin duyguları galeyana getirildi ve ‘cihat’ ilan edildi.
Aslında Çorum’da ilan edilen bu cihadın bir de öncesi vardı. Faşizmin katliamcı yüzünü Çorum’da görmek ve olayları nasıl tırmandırdığını görmek için ilk olayların çıktığı döneme dönmek gerekir.
Çorum; Sıvas, Maraş, Tokat, Amasya gibi Alevi-Sünni halkın birarada yaşadığı illerden biridir. Bu yüzden de faşizmin provokasyon yaratarak “böl-parçala-yönet” politikasıyla halkları birbirine düşürebileceği zeminin olduğu bir ildir.
‘80’li yıllara faşizm ağır bir krizle girdi. Bu krizin yanı sıra devrimci mücadelenin alabildiğine gelişmesi bu krizi daha da derinleştiren önemli bir etkendi. Bu yüzden de oligarşi ‘74’lerden sonra sivil faşistleri mücadeleyi bastırmak için alabildiğine etkin kullanmaya başladı. Sıkışmış oligarşiyi kitlesel katliamlara yöneltti. Mezhepsel ve ulusal temelde yaratacağı provokasyonlarla kitlesel katliamlar yapacak ve halkı sindirecekti. Planlanan buydu. 16 Mart’ta İstanbul İniversitesi’nde öğrencilere yapılan saldırı ve Maraş’ta bunu net olarak göstermişti.
Süreç ‘80’lere dek artık bu şekilde evrilecekti. Yani tek tek devrimcileri-demokratları katlederek bir halkı sindiremeyeceğini anlayan oligarşi halkı mezhep, ulus, din vb. şeklinde atomlarına kadar bölüp parçalayarak yapay saflaşmalar yaratmayı ve ardından parçalamayı, birbirine düşürmeyi, yani güçsüzleştirmeyi istedi. Bu duruma getirilmiş bir halkınsa kolayca susturulacağı, sindirileceği açıktı.
Oligarşinin hedefi buydu. İşte bu hedefi gerçekleştirmek istediği yerlerden biri de Çorum oldu. Çorum olayları iki aşamada gerçekleşti diyebiliriz. Ancak olaylar başlatılmadan önce CIA ajanı Robert Alexander Peck Çorum’a gelerek araştırmalar ve incelemeler yapar. Burada AP, MHP il başkanları ve CHP Belediye başkanı ile görüşür hatta bazı köylere de gider, alevi-sünni halkla ilgili bilgiler alır. Emperyalistler devrim tehlikesi karşısında boş durmuyor, işbirlikçileri ve ajanları ile katliam planları yapıyorlardı. İşte Maraş’taki katliamdan sonra Peck Çorum’da da bulunmuş ve Maraş’taki rolünü devam ettirmiştir. Olayların başlatılması için önce Çorum’un Alaca ilçesi pilot seçilir.
Çünkü Belediye başkanı MHP’lidir. Senaryo uygulamaya konur. Alaca Adliyesi emanet deposu soyulur ve 21 adet silah çalınır. (Bu silahlardan biri daha sonra MHP’li birinin üzerinde yakalanır) Belediye başkanı Ramazan ayının başlamasına denk gelen (!) bu süreçte bildiri yayınlayarak halkı cihada çağırır. Ve Çorum’da adım adım başlar olaylar. Bir hafta içinde birçok işyeri bombalanır, evler taranır ancak yetmez. 27 şubat’ta “Hayat pahalılığı ve yoksulluğu protesto mitingi”inde provokasyona başvurulur. Valilik miting alanı olarak faşistlerin yoğun olduğu bir bölgeyi verir. Faşistler ise bölgede mevzilenmiş olarak hazır beklemektedirler. Ancak provokasyon miting iptal edilerek boşa çıkartılır.
Faşistler burada başaramamıştır ama vazgeçmemiştir de. Başarabilmek için bir yandan da faşist kadrolaşma devam etmektedir. Tunceli’de saldırılarıyla tanınan Nail Bozkurt Çorum’a Emniyet Müdürü olarak atanır. Ancak kadrolaşma bununla bitmez, sırada emniyet teşkilatı vardır. POL-DER’li devrimci-demokrat polisler sürgüne gönderilir ve yerlerine POL-BİR’li faşist polisler getirilir. Kadrolaşma böylelikle şimdilik tamamlanır. Artık olaylar boyutlandırılabilirdi. Ve böylece birinci olaylar başlatılır Çorum’da. Faşistler şehir merkezinde gösteri yaparlar ve bazı işyerlerine saldırıp camları kırarlar. Sloganları ise “Kana kan intikam”, “Kanımız aksa da zafer islamın”dır. Faşistlere bu sloganları attıransa şefleri, Gün Sazak’ın cezalandırılmasıydı. O süreçte hem faşizmin ülke genelindeki planını bozacak, hem de halk kitlelerine moral verecek Hareketimizin politikası faşistler saldırdığında savunma ve can güvenliğini sağlamaktan çıkıp aktif savunma ve saldırıyı örgütlemekti.
Diğer yandan da devletten desteğini ve tüm gücünü alan faşistlere öyle bir darbe vurmalıydık ki, sarsılmalı demoralize olmalıydılar. Yani cesaretleri kırılmalıydı. İşte bu politikanın ürünü olarak hiç beklemedikleri yerden, can evlerinden vurduk onları. Faşist katliamlardan birinci dereceden sorumlu MHP yöneticilerden faşist şef Gün Sazak’ı cezalandırdık. Böyle bir saldırıyı beklemiyorlardı. Büyük bir şaşkınlık ve moral bozukluğu içindeydi faşist güruh ve devlet. Büyük bir darbe yemişlerdi. Bunun yarattığı etkiyle kuduz köpek misali saldırıya başladılar. Ancak saldırılar plansızdı. Yaşadıkları şaşkınlık ve aldıkları darbe onları bu hale getirmişti. İşte Çorum’da yaptıkları gösteriler de bu ruh haliyle yapılıyor ve intikam naralarıyla salyalarını akıtıyorlardı. Ancak o gün sadece birkaç işyerinin camlarının taş ve sopalarla kırılmasıyla geçti.
Hazımsızlıkları ve aldıkları darbe sonucu ertesi günlerde de saldırılarını devam ettirdiler. İlçeleri Çorum’a bağlayan yolları kontrollerine alarak merkezle ilçelerin bağını kestiler, ayrıca diğer yandan Çorum’a Yozgat’tan, Alaca, İskilip ve Osmancık’tan faşist militanlar taşındı. Bu şekilde başarıya ulaşacaklarını düşünüyorlardı ancak halkın direnişi karşısında saldırıdan istedikleri sonucu alamadılar. Karşılarında direnen bir halk vardı. Saldırılar tek tek devam ediyordu. Bu saldırılar sürecinde üç POL-BİR’li polisin cezalandırılması polisleri daha da saldırganlaştırdı. Dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Gülcigil’in “Çorum’da devleti yıkmak isteyen solun karşısına devlete destek fikrinden hareket eden sağ çıktı” açıklamasıyla faşistlere açık bir mesaj ve destekti.
Öyle ki sözlerden de anlaşılacağı gibi devletten sınırsız destek alan faşistler daha da pervasızlaşıyordu. Kaldı ki, devlet her türlü olanağı sunuyordu. Çorum’da SSK’nın kullanılması buna somut bir örnektir. Selahattin Ardıç kamyonuyla, Çorum-Ortaköy yolu üzerindeki Ovasaray Köyüne giderken faşistlerin saldırısına uğrar ve yaralanır. Yanında kardeşi de vardır. Kardeşi onu hemen SSK Hastanesi Acil Servisine getirir. çok kan kaybetmiş olmasına rağmen buradan Devlet Hastanesine gönderilir. Doktorlar babasına tahlil yaptırması için bir şişe kan verir. Ancak kapıdaki görevli “Komünistler burada kan tahlili yaptıramazlar” diyerek şişeyi kırar. Zaten çok kan kaybeden Selahattin Ardıç, kan bulunamadığından kısa sürede ölür. Kan şişesini kıransa suçlu bile bulunmaz.
Hastanelerde yaşanan gelişmeler de böyleydi ve SSK Hastanesi’nde olanlar bu kadarla da sınırlı değildi. Faşistler üs olarak kullanıyorlardı SSK’yı. Silahlar depolanıyor, bodrumda ise işkence yapılıyordu. Faşistler çok rahat gizleniyordu. Öyle ki, arama yapıldığında bıyıklarını, saçlarını keserek kimlik değiştirecek, hatta “görevli” belgesi çıkartacak kadar yararlı bir üstü faşistler için. Nitekim daha sonra ikinci olaylar hastane çevresinde başlatılacaktır. İkinci olaylara gelene kadar Haziran ayında saldırılar tamamen son bulmasa da azalır.
Ancak bu süre içinde çok yoğun bir göç yaşanır. Alevi-Sünniler azınlıkta oldukları yerlerden göç edip kendi mezheplerinden olan insanların bulunduğu mahallelere yerleşirler. Evini terk etmeyenlerse tehdit edilirler. Bu da etkisiz kalınca evleri taranır. Haziran ayında da son bulmaz. Ve gerginlik köylerde de devam eder. Bir Alevi köyünde dört kişi ekinlerin arasında kurşunlanmış, silahla taranmış cesetler bulunur. Çorum halkı traktörleriyle ürün yerine ceset toplayacaktır. Ancak daha bulamadıkları pek çok kaybın yanında, tarlaların cesetle dolması uzaklaştırır köylüyü tarlalardan. çalışmaya başlarlar. Faşistler ise özellikle Sünni köylerde Alevilerin Müslümanları katlettiklerini, öldürdüklerini anlatarak halkı yönlendiriyorlardı.
Birarada yaşamış halkları birbirine düşmanlaştırıyorlardı. Faşistlerin amacı Çorum’u Maraş’a çevirmekti ve bunu açıktan söylüyorlardı da. 30 Haziran’da ikinci olaylar SSK’nın çevresindeki semtlerde ve sünni köylerde halkı cihada çağıran bildirilerin dağıtılması, CHP’liler ve devrimcilerin yoğunlukta olduğu semtlere saldırılarla başlatıldı. Aynı günün akşam saatlerinde ise saldırılar Pol-Bir’li polislerin desteğiyle daha da tırmandırılır. Alevilerin oturduğu Üçevler semtine saldırarak onlarca insan gözaltına alınır. Üçevler birinci olay sırasında tüm saldırıları püskürterek faşistleri mahallelerine girdirmemiştir.
Bu yüzden polis Alevilerin önde gelenlerini ve devrimcileri gözaltına alarak yeni bir direnişi engellemeyi planlıyordu. Gözaltıların ardından evleri ve Üçevler mahalleleri uzun namlulu silahlarla taranır ardından yüzlerce ev ateşe verilir. Üşyerleri yakılır ve yağmalanır. Telefon kabloları kesilerek haberleşme ve yardım almaları engellenir. İtfaiyeyi ise kurdukları barikatlarla engellerler. Bu çatışmalarda da dört kişi katledilir. Ertesi gün sokağa çıkma yasağı ilan edilse de bu fiilen uygulanmaz. Ve o gün Çorum’un pazarıdır. Pazar için köylerden gelen Alevilerin önü silahlı faşistlerce kesilir ve dövülür. Para, saat, altın gibi eşyalar da yağmalanır.
3 Temmuz günü ise nisbeten sessiz geçer. O gün valilikte de, MHP’de de farklılıklar yaşanır. MHP’ye yabancı birçok insan gelir. Telefonlar sıklaşır ve sürekli Cuma’dan sözedilir. Bu arada polisin Alevilerin oturduğu semtlere yaptığı operasyonla yüzlerce insanı gözaltına alır ve çok sayıda silah toplanır. Evet 3 Temmuz sabahı sokağa çıkma yasağı da ortadan kaldırılarak herşey tamamlanır. Ve katliam başlatılır. 4 Temmuz 1980’de Cuma namazı sırasında Çorum’un bütün camiilerinde “Komünistler Alaaddin Camii’ni ateşe verdi” diyerek kitleyi galeyana getirdiler. Hedef Milönü mahallesi.
Kamyonlardan kitleye saldırı için sopa ve silah dağıtıldı. Camiiden sürekli “Allah allah” sesleri duyulmaya başlandı. Bunun mahallelerine saldırı olduğunu sanan Milönü halkı camiiye doğru koşmaya başlar. Camiinin yanındaki inşaattan ve polis panzerlerinden halkın üzerine ateş açıldı. Polis jandarma ve faşistler halka birlikte saldırdılar. Ve bu sırada çok sayıda insan katledildi. Faşistler rehin aldıkları on kişiyi kurşuna dizdiler.
Emri MHP il başkanı İsmail Taştan ve Çorum İYD Başkanı Seydi Erenyel’den almışlardı. Alınan rehinelere işkence yapılmıştı. Sonra da şişlenerek, kafaları parçalanarak katledildiler. Alaaddin Camiisine doğru koşarken yuvarlanıp katledilenlerden biri de tıp öğrencisi Süleyman Atlas’tır. Süleyman panzerden açılan ateş sonucu yaralandı. Halk Süleyman’ı polislere vermemeye çalışır ancak polisler götürürler Süleyman’ı. İşkence yapılır Süleyman’a. Vücudunun pek çok yerinde sigara izmariti söndürülmüş, vücudunun çeşitli bölgesine şiş sokulmuş ve kolu parçalanmıştır. Ancak SSK hastanesinde ölüm nedeninin omzundan aldığı yaradan diye rapor edilmiştir. Oysa Süleyman İşkenceyle katledilmiştir. Süleyman katledilmiştir ama ailesinin acısı bununla da bitmeyecektir.
Köylerinin yolu faşistlerce tutulduğu için gidemiyorlardı bu yüzden. Süleyman’a mezar da bulunamıyordu. Ailesi bahçesine gömmeye hazırlanıyordu ancak faşistlerin giremediği büyük Palabıyık köylüleri Süleyman’ı köylerine götürüp gömdüler. Çorumlular bulabildikleri ölülerine mezar arıyordu. Ancak kayıpların mezarı bile yoktu. Ya bir tarla arasında ya da köylerinde uzakta ama nerede oldukları belli değildi. Ve pek çoğu yıllar sonra ancak bulunabildiler. Bulunabilenlerin cesedi ise görenleri dayanamaz hale getirecek haldeydiler. Bunlardan biriydi Ali Paçacı.
Yarı yanmış haldeydi Ali Paçacı’nın cesedi. Birçok yerinde kesik yaraları vardı. Boynu ise aldığı bir darbe ile öne düşmüştür. Faşizmin vahşetinin görüntüsüydü bu cesetler. Ve kimisi kurşunla, kimisi işkenceyle, satırla, bıçakla katledilmişlerdi. İki ay süresinde katledilenlerin sayısı 50’yi bulmuş, yüze yakın insan da yaralanmıştı. Ancak Çorum’u Maraş yapacağız diyen faşistler Çorum’u Maraş yapamamıştır. Çorum’da öz olarak vermeye çalıştığımız olaylar işte böyle yaşandı. Ancak buraya kadar sadece olayları aktardık. Çorum halkının direnişi, direniş özelliklerini vurgulamak için ayırdık. çünkü bugün yaşananlar açısından örnek alınması gereken yanları var. Çorum’da halk gerek birinci olayların, gerekse asıl katliamın yaşandığı ikinci olaylar sırasında saldırıları barikatlarla püskürttü.
Çorum katliamı ve direnişi bu açıdan önemlidir. Öyle ki devrimcileri almaya çalışan polislere halk üç koldan saldırı başlattığında anında barikatlar kuruldu. Saldırılar barikatlarla püskürtüldü. Halk devrimcilerle birlikte bütün geceyi barikatın başında geçirdi. Sırayla nöbet tutuldu. Komiteler kuruldu, parolalar tespit edildi. Halk elindeki silahları devrimcilere verdi. Silahlar tek bir elden toplandı ve insanlara dağıtıldı. Barikatların başında ateşler yakıldı. Halkın morali oldukça yüksek. Özellikle Milönü mahallesindeki direniş diğer mahallelere de, köylere de örnek oluyor, moral veriyordu. Direniş sadece merkezle sınırlı kalmıyordu, köylere de yayılıyordu.
Çevre köylerde de barikatlar kuruluyor, silahlarla nöbetler tutuluyordu. Faşistler girdirilmiyordu, ayrıca köylerden traktörlerle kente inilip Milönü halkına destek veriliyordu. Olaylar sırasında yiyecek vb. sıkıntısı olduğundan köylüler ekmek getiriyorlardı. Getirilen yiyecekler bölüştürülüp barikatlara dağıtılıyordu. Silahlı köylülerde barikatlara dağılıyor ve birlikte çatışıyordu. Tüm bunları ayarlamak içinse komiteler kurulmuştu. “Çorum mahallelelerinde bütün siyasal eğilimlerinde katılmasıyla 40 tane komite oluşturuldu. Bunlar üç ana komitede merkezileşerek direniş boyunca nöbet, mühimmat ve para sorunlarını çözmeye çalıştılar.
Komiteler kiraları, iki, bir lira civarında dondurduktan sonra, ihtiyacı olanların para, yiyecek sorunlarını üstlendiler. Örneğin çatışmalardan sonra bir yardım kampanyası açıldı ve 4 Temmuz’da faşistlerin bölgesinde sabaha kadar direndikten sonra köylere çekilmek zorunda kalan 30-40 aileye ev ev gerekli ev eşyası ayarlandı. Öte yandan Nurettin Paşa Caddesi’nde faşistlerce yakılan yüz kadar dükkan elbirliğiyle onarıldı ve burada kurulan bir esnaf komitesi dükkanların tekrar açılması işini devraldı. Komiteler ayrıca devrimcilerin denetimi altındaki bölgelerde bağnaz Alevilerin baskısıyla göç etmek isteyen sünnileri ikna etmeye çalıştılar ve bağnaz Alevilere karşı bir mücadele başlattılar”. Sivil faşist terörle resmi terörün içiçe geçtiği yıllarda faşizm Çorum’da istediğini başaramamıştı. Ve bunun tek nedeni vardı. Faşizme karşı yükseltilen devrimci şiddetti.
Maraş’ta halkın üzerinde yarattığı korku ve moral bozukluğunu kaldırıp mücadele edildiğinde kazanılabileceğini gösteren tek etken faşizme karşı mücadele tarzındadır. Gün Sazak cezalandırması bunu sağlayan önemli bir eylemdi. Tüm işkenceciler ve faşistler bu cezalandırma ile korkuya kapıldılar. Faşizmin katliamları ve işkenceleri somut olarak açığa çıktı. Faşist cephede moral bozukluğu ve teşhir yaşanırken halka büyük moral verdi. Çorum halkı eylemden ve mücadele tarzından aldığı moral güçle katliamı boşa çıkarttılar.
Nitekim Gün Sazak cezalandırıldıktan sonra faşizm terörünü arttırsa da halkın teslim alınamayacağının göstergesi oldu Çorum direnişi. Faşist terörün karşısında cenaze kaldırmaktan yorulmuş bir halk Çorum direnişini yaratacak noktaya gelmiş, getirilmiştir. Yaşadığımız süreci aynılaştırmıyoruz ancak bugün de öz olarak faşizme karşı mücadele yine silahlı mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Bugün de faşist terör alabildiğine yükseliyor. Öğrenciler sokak ortasında polislerin denetiminde vuruluyor. O koşullarda silahlı, zincirli saldırıya uğruyorlar.
Çorum Olayları: "Cami bombalandı" söylentisi
*Bu yazı, Alevilerin Sesi dergisi 84. sayısında ayın konusu olan "Yükselen Milliyetcilik ve Tahrik edebiyatı” başlığı altında işlenmiştir.
Çorum Şehri yıllar boyu, Anadolu geleneksel mozaik yapısının bir örneği idi. Çorum Halkı, farklı etnik ve kültürel yaşam tarzlarına rağmen, barış içinde yanyana yaşarken, Şehir, 1980 yılı baharı ile birlikte patlamaya hazır bir bomba haline dönüşmüştü.
Çorum Şehri yıllar boyu, Anadolu geleneksel mozaik yapısının bir örneği idi. Çorum Halkı, farklı etnik ve kültürel yaşam tarzlarına rağmen, barış içinde yanyana yaşarken, Şehir, 1980 yılı baharı ile birlikte patlamaya hazır bir bomba haline dönüşmüştü. MHP’li Gün Sazak öldürülmüş, yine bir yerlerden düğmeye basılmış, olaylar başlamıştı. O acılı ve zorlu günlerde, olayları birebir yaşamış üç arkadaşımız, bize görgü tanıklığı yaptılar, yaşadıklarını anlattılar
Cemal Kelik, olaylarının olduğu 1980 yılında 15 yaşında ortaokul öğrencisiymiş. Olaylardan kısa bir süre sonra da Çorum’dan ayrılmış.
Muzaffer Ergeldi, Çorum Olayları’nda 18 yaşında olan Ergeldi, Olaylar sırasında köyde yaşıyormuş. Bize, ilk gerginliğin Ramazan ayında köylerde başlamasının, önemli bir ayrıntı olduğunu söyledi .
Muharrem Erdem, Olayları Çorum’da yaşamış. Aslen Çorum’un köyünden olan Erdem, Olayların olduğu yıl 38 yaşındaymış ve Merkez’de öğretmenlik yapıyormuş.
Çorum nasıl bir kenti? Olaylardan önce verdiği görüntü nasıldı. Bize biraz anlatır mısınız?
Cemal Kelik; Genelde Kürt, Türk, Alevi, Sünni köyleri karışık ya da yanyana, ama sorunsuz yaşıyorlardı. Herkes birbirine saygılı idi. Alevi Sünni Sorunu gibi bir sorun olmamıştı. O zamanlar sorunlar ‘sağ sol’ meselesinden çıkardı. Çorum ikiye bölünmüştü. Birinci Olaylar’dan sonra, Sünni Vatandaşlar bile evlerini terk etmek zorunda kaldılar.
İkinci Olaylar’la birlikte Çorum’da artık barış ortadan kalmıştı, artık ‘sağ sol’ meselesinin yerini ‘Alevi Sünni’ meselesi almıştı. Olayların başlamasına neden olanların amacı da zaten bu idi ve nitekim bunu da başarmışlardı.
Muharrem Erdem; Çorum Şehri, Ankara ile Samsun arasında yer alır. Sanıyorum o zamanki nüfusu, 100 bin civarında idi. Etnik yapı itibarı ile Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Çerkez karışık bir Şehir’di. Olaylar’dan önce Halklar’ın arasında herhangi bir düşmanlık yoktu. Farklı olmalarına rağmen, herkes birbirine saygılı yaşayıp gidiyordu. Ama olaylardan sonra, herşey değişti. Örneğin Sünni Bölgeleri’nde yaşayan Aleviler göç etmek zorunda kaldılar
Olaylar başladığında nerede idiniz?
Kelik; Olaylar başladığında dışarıda idim. Akşama doğru ‘cami yakılıyor’ diye bir söylenti yayıldı. Zaten Çorum ikiye bölünmüştü. Sağcıların ve solcuların gittikleri okullar bile ayrı idi. Olaylar’dan sonra artık bu iyice arttı. Olaylar’ın başlaması ile birlikte barikatlar kurmak zorunda kaldık.
Ergeldi; Köyde yaşıyordum o sıra ben. Yozgat istikametinden otobüslerle Ülkücüler’i getirip, halka saldırttılar. Birinci Çorum Olaylar’ı çıktıktan sonra, yollar kapatıldı. Yiyecek, çay, sigara sıkıntısı başladı. Halk olarak kendi gücümüzle savunmaya çalıştık kendimizi.
Erdem; Ben Çorum’un içinde idim. Kentte, Polis’e bağlı güçlerin yarattığı gergin bir ortam vardı. Amasya‘daki 1 Mayıs gösterilerilerine gidiyorduk. Polis ve Asker yolu kesti. Polis, bizi bir odaya doldurdu ve dövdü. Halbuki 1 Mayıs yasaldı. Polis’in buna benzer yoğun tahrikleri vardı. Örneğin Polis, Eti Ortaokulu’nda okuyan gençler üzerinde hergün oyunlar oynuyordu. Tahrik edip, olay çıkartıyordu.
Olaylar’dan kısa süre önce Gün Sazak öldürülmüştü. Bu haberle birlikte ortalık iyice gerilmişti. Herkes tedirgindi. ‘Her an olay çıkacak’, diye bekliyorduk artık. Bu yüzden de önlem almaya çalıştık. İyi ki de alınmış bu önlemler. Yoksa çok daha büyük bir katliam yaşanabilirdi. ‘Alaaddin Camii bombalandı’ söylentisi ile başlayan olayların ardından, bir taksi ana caddeden çevreyi tarayarak geçti. Zaten herşey böyle başladı. Bir anda ortalık ana baba gününe döndü ve kaos başladı.
Olaylar sırasında Güvenlik Güçleri’nin ve Polis’in durumu nasıldı?
Kelik; Askerlerle bir problemimiz yoktu. İkinci Olaylar, ‘camii yakıldı’ söylentisi ve bir kaç tane polisin içip, içip sokağa çıkmaları ve havaya silah sıkmaları ile başladı. Olaylar başladıktan sonra evler yakıldı, yakınımızdaki camiiden atılan kurşunlarla arkadaşlarımızı, tanıdıklarımızı öldürdüler.
Asker’le bir sorun olmadı ama Özel Tim ortalığı karıştırıyordu. Sivas’tan Özel Tim getirilmiş. İşte o zaman insanları taramaya başladılar.
Erdem; Bu tahrik tamamen sivil polis tarafından yapıldı. Bizim bölgedeki bütün polis şehir dışına çıkartılmış. Halkın kendisini savunmasından başka alternatif yoktu. İnsanlar birbirleri ile o zamana kadar olmadığı kadar dayanışma içinde davrandı. Çorum halkı, ilerici, demokrat güçlerle elele vererek kendisini savundu. Eğer bu sağlanamasa idi, kayıplar çok daha fazla olurdu.
Saldırıların olduğu günlerde, bir geceyarısı, yakındaki tepelerden üzerimize susturucu takılmış silahlarla kurşunlar yağmaya başladı. 20-30 kişi tepelere doğru koşmaya başladık. Tepelere varıp, onları püskürttük. Hemen ardından, ortaya ordu birlikleri çıktı. Çevremizi sardılar. Bizi suçlamaya başladılar. Nerede ise biz kendimizi savunduğumuz için suçlu duruma düşürüldük. Püskürttüğümüz grup, bütün gün Aleviler’in evlerini ateşe verdi. Yangın söndüren araçların önünü polis kesti ve yangın yerine girişlerini engelledi. Asker, yanan evleri sadece seyretti. Düşünün, sayıları onbinlere varan, sürü halinde bir kalabalık, halkın üzerine ‘allah, allah’ sesleri ile saldırıyordu. Böyle bir saldırı gerçekten beklemiyorduk.
Kimdi bu saldıranlar?
Erdem; Saldıranlar, dışarıdan da getirilen MHP kökenli ülkücü Güçler’di. ‘Sağ sol’ çatışması havası verdiler önce. Sonra ‘Alevi Sünni’ çatışmasına dönüştürülmeye çalışıldı. Bu süreçte Çorum Halkı iyice siyasileşti.
Kelik; Halk’la bir çatışma yoktu. Polis’le çatılışılırdı. Gerilim artınca Çorum Halkı da Polis’e tavır almaya başladı. Daha önce hiç bir şeye karışmayan, solculara kızan Normal Vatandaş da Polis’e tavır alması gerektiğini anlamıştı. Asıl suçluların kim olduğunu görmüştü Halk.
Ergeldi; Ortada Güvenlik Gücü, diye bir şey yoktu. Asker öylece duruyordu. Ramazan Ayı’nda ilk gerilim başladı. Biz ekmek kavgasında olan insanlardık. İş, ekmek, eğitim istiyorduk. Önce ‘sağ sol’ meselesi ile başlatıldı. Sonra ‘Alevi Sünni’ kavgasına dönüştürüldü, gözümüzün önünde yakınlarımızı kaybettik.
Son dönemlerde yine benzer oyunlar oynanıyor. Aynı senaryo farklı versiyonlarla yazılıyor. Size göre bunun nedeni nedir?
Erdem; Devlet, Osmanlı zihniyetini yaşıyor hala. Derin Devlet, İslam ve Türkçülük çerçevesinde kimi zaman dini, kimi zaman milli duyguları öne sürüyor. Çorum Olayları’nda İlericiler ve Demokratlar ile Halk bir arada hareket edemese idi ve saldırganları püskürtmese idik, Devlet hiç de ortada görünmeyecekti.
Demokrasi Güçleri ne zaman bir araya gelip biraz güçlenmeye başlasa, Devlet aynı taktiğe başvuruyor. En ufak hak talebi, bugün bölücülük olarak adlandırılıyor. Aslında Derin Devlet’in kendisi bölücü. Çünkü çıkarları tehlikeye giriyor. Ordunun harcaması kontrol edilmeyen tek ülke Türkiye. Bunun söylemek, telaffuz etmek bile suç oluyor.
Kelik; Devlet ve Devlet’in polisi tahrik ediyor. O zamanlar, Türkeş her tarafta yaptığını Çorum’da yapamıyordu. Bunu kırmak için yaptılar. Böylece halkı sindirmeye çalıştılar.
Ergeldi; Yine benzer olaylar yapılmaya çalışılıyor. Bundan halkın bir çıkarı olamaz. Birileri bu işlerden çıkar sağlamaya çalışıyor, kargaşadan medet umuyor.
Bu oyunları çok akıllıca, yeni çağa göre, döneme göre yapıyorlar.
Siz Ülkeniz’i bu insanlara göre daha az mı seviyorsunuz?
Kelik; Biz Ülkemiz’i seviyoruz ve barış içinde kardeşçe yaşamak istiyorduk o Ülke’de. Ben olaylarda sonra ayrılmak zorunda kaldım. Zaten kısa süre sonra12 Eylül Darbesi yapıldı. Korkuyorduk. Demokrasiden yana olmak, İlerici olmak, Alevi olmak bizim korku içinde, tedirgin yaşamamız demekti. Suçu olmayan insanların üzerine saldırmak ve onları evlerinden barklarından etmek, vahşice öldürmek, vatanseverlik olamaz.
Ergeldi; Öyle acı ve korku dolu günler tekrar yaşamak istemiyoruz biz. O toprağa düşmanlık ekmek herkese zarar verir. O toprağa birileri düşmanlık ekmek istedi.
Erdem; Ben Ülkem’i çok seviyorum. Benim atalarım Kurtuluş Savaşı’nda bu ülkeyi savunmuşlar. Şimdi ‘sözde vatandaş’ deniliyor bu insanlara. İnkar Politikası, Devlet’i suç işlemeye yöneltiyor. Halk’a karşı suç işliyor Devlet. |