Değerli büyüğümüz Sultan Erol'un ölüm haberi hepimizi derinden üzmüştür.
Bu beklenmedik ayrilktan dolayi kendisine tanridan rahmet diliyoruz.
Ailesine,yakinlarina,sevenlerine ve Göpsenlilere sabır ve başsagliğı dileklerimizi iletiyoruz.
“Savaşı zenginler çıkarır fakirler ölür” diyor Jean Paul Sartre...
Ortadoğu ve kuzey Afrika’da amacına tam olarak ulaşamayan emperyalist güçler Türkiye’deki kuklalarını ve o kuklaların Suriye ayağındaki firguranlarını devreye soktular.... “Durup dururken” bir Türk uçağı düşürülüyor. Kimin, niçin yaptığı, o uçağın orada ne aradığını, neden silahsız bir uçağın özellikle bu kritik zamanda, Suriye güçlerince vurulduğunun sorularını kimse sormuyor...
Bir taraftan kendi egemenliğinin sürmesi için halkına zulümden başka birşey vermeyen Esad ailesi, diğer taraftan “emperyalizmin namlusu” konumuna gelen AKP hükümeti ve onun lideri ve dolayısıyla Türkiye...
Sistem, eskiden minare çalınırken bile kılıf uydurulurken, şimdi çalmanın ve sömürmenin kutsallaştırıldığı ve ibadet gibi sunulduğu bir duruma getirildi... Daha önce NATO aracılığıyla emeğe ve emekten yana herşeye saldıran batının jandarması Türkiye, bugün pastadan pay almak amacıyla, bir adım ileride gidiyor ve bunuda gizlemiyor... Üstelik bunu yaparken, eski “dindar kardeşleri”, “sevgili dostları”, “aileden saydıkları” ve “mazlum” dedikleri arasında da ayrım gözetmiyor...
Dün Irak, Tunus, Cezayir, Fas, Libya, Sudan, Mısır ve şimdi de Suriye... Yarın sıra kime gelecek hangi mazlum ulusun kanına girecekler belli değil.... ”Ilımlı İslam” adı altında, “Büyük Ortadoğu Projesi”aksaksız sürüyor ve bizim “eş başkan” da salya sümük, kudurmuşcasına tehditler savurmaya devam ediyor...
En acıklı yanı da, kendisine “aydın, gazeteci, prof. vs” diyen, yalaka takımının borazanlarını ortaya çıkarmaları ve savaş dam-damlarını çalarak, toplumu “kendi istedikleri” olası bir savaşa hazırlamaları. Asıl görevleri, neden ve niçinleri sorgulamak olması gereken bu takım, halkın uyutulması ve“vatan, millet, Sakarya” yalanlarıyla, halkların birbirine düşman edilmesi ve savaşın barıştan daha kutsal olduğunu beyinlere kazımaya çalışması...
Dünya, emperyalizmin “modern paylaşım savaşı”yla ilgilenirken ve herkes bu paylaşımdan kazançlı çıkmak için adeta yarışırken, BOB eşbaşkanı ve emperyalizm canavarının namlusunu tutan sözcüsü, bir taşla iki kuş vurmanın peşinde...
Birincisi bu paylaşım savaşında ekonomik kazanç ve güç sağlamak bu yolla kendi koltuğunu pekiştirmek... (Başta Amerika olmak üzere emperyalist güçlerin desteğiyle, devlet başkanlığına gidecek yolda çıkacak engelleri de kaldırmak)...
İkincisi de, yükselen ve giderekte daha da güçlenen demokratik muhalafeti susturmak, bastırmak,“ileri demokrasi” adı altında da bir halkın yok olmasını sağlamak... Arkasına aldığı emperyal güçlerin rüzgarıyla “kendi derin devleti”ni kurmak, sömürü düzeninin sürmesini sağlamak.... Türk ve Kürt halklarının direncini kırarak, uyumalarını sağlamak... Korku ve baskı imparatorluğunu pekiştirmek...
Son zamanlarda basına yansıyan ve toplumda rahatlama yaratan “yumuşama, diyalog ve çözüme yakın politika rüzgarlarının estiği” bir dönemde, bu kezde AKP derin devletinin devreye girmiş olması da çok anlamlı... Bu politikalara başta halklar olmak üzere, basın, medya, CHP MHP ve BDP ninde ortak edilmeye çalışılması da akıllara oynanan oyunun ne kadar büyük olduğunun sorusunu getiriyor...
Şimdi bir süre daha haklarımız, bu “vatan, millet, bayrak” naralıyla oyalanacak, kimse iş, aş, emek, hak, adalet, barış ve özgürlük sözcüklerini anımsamayacak (yada kullanamayacak)... Cezaevleri ve işkencehaneler dolacak, gösteri ve hak arama suç olmaya devam edecek... Kadınlar, gençler ve çocuklar cezalandırılmaya devam edilecek... Partiler, sendikalar, dernekler ve kurumlar baskılara aramalara tabi tutulacak, gerçek yazarlar, gazeteciler denetlenecek ve yasaklanacak... vs... vs..
İç politikada tıkanan yollar, dayatılan çözümsüzlük, Anayasa, Kürt Sorunu, Uludere, ... belleklerden silinecek... Uluslararası sömürgeci destek aracılığıyla da haklı olduklarını kanıtlamaya çalışacaklar...
TV dizilerinin sezon finali yaptığı bu dönemde böyle bir oyuna gereksinim duyuluyordu ve Suriye’deki işbirlikçilerinin de yardımıyla oyun başlamış oldu... Başardılarda... Yakında NATO ve diyer emperyalist güçler devreye girer, istediklerini elde ederler, figuranlar ve işbirlikçileri de “ayakta alkışlandık”diyecek kadar ileri giderler ve kendilerini “gerçek birer oyuncu” ya da “kahraman” sanmaya devam ederler...
Bunlar yaşanırken, vatan, millet, bayrak naralarına çanak tutanlar da, farkında olmadan emperyalist güçlerin değirmenine su taşımaya devam ediyorlar... “AKP nin Liboşları ve derin devleti” de yandaşların bu pastada nasıl pay alacaklarının üstünü kapatmak, BOB başkanlarını ve eşbaşkanlarını haklı çıkarmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Çıkarılan bu “çakma kriz” haberi ön plana çıktığı anda, Türkiyede neler oldu, neler yaşandı sorusunun da sorulması gerekiyor... Kim kime hangi sözleri verdi? G20 de hangi kararlar alındı? AB ve Nato kararları var mı? ABD ve yandaşlarının planları nelerdir? Türkiye’de kimler tutuklandı? Hangi operasyonlar yapıldı? Hangi yasa ve yönetmelikler jet hızıyla geçti? Hangi ihaleler ve sözleşmeler imzalandı? ABD, AB, NATO ve diğer sömürgeci güçlerin neden iştahları bu kadar kabardı ve neden bu kadar çabuk taraf oldular? ... Bu soruları çoğaltabilirsiniz...
Halkalarımız ve insanlar savaş çığırtkanlığı yapanlara karşı çok uyanık olmalıdırlar... Bu uçağın orada ne işi vardı sorusunu sormalılar... Bahçenize gizlice giren komşunuzun, niyeti ne olursa olsun, evinizin içini ve dışını filme çektiğini görürseniz ne yaparsınız? Bu istihbarat ve ses kayıtları MİT sorununu yaratan kayıtlara benzemiyor mu? Sorular, sorular, sorular, ... yanıtını sadece birilerinin bildiği sorular...
Halkların kardeşliği, toplumların kendi kaderini tayin hakkı ve BM insan hakları beyannamesi rafa kaldırılınca, yerini orman kanunları ve o ormanı yöneten en güçlü canavarın kararları alır....
Zaman ırkçılık, milliyetçilik adı altında uyuma zamanı değildir. “Modern sömürü ve paylaşım savaşı”na karşı çıkmanın tam zamanıdır...
Çocuklarımıza savaşsız, sömürüsüz bir dünya bırakmak için, daha bilinçli, daha kararlı olmanın zamanı.... Halklarıımızın ve insanlığın düşünmesi ve taraf olması dileğiyle...
KORKUTAN TEKEL DİRENİŞİ
Bu sitemizde TEKEL işçilerinin yaklaşık üç aylık yılmaz baş eğmez mücadelesinden söz etmiştim TEKEL işçisi, iş güvencesi için, ekmeği için kışın en soğuk günlerinde ankara caddelerinde üç ay kadar direndi iki buçuk ay boyunca Türkiyenin gündemi bu direnişe odaklandı.
Direniş sedece TEKEL işçisinin direnişi değildi, Türkiyede yıllardır işini, ekmeğini kaybetmiş yada kaybetme tehditi altındaki milyonlarca emekçininde direnişiydi.Türkiyenin her yerinden emekçiler Ankaraya akın ett,TEKEL işçisinin yanında direnişe katıldı, dünyanın pek çok ülkesinden emekçiler TEKEL işçisiyle dayanışma eylemleri yaptı uzun yıllar sonra ilk kez TEKEL DİRENİŞİYLE BİRLİKTE İŞÇİ SINIFI HALEN VAR OLDUĞUNU GÖSTERDİ.
dİRENİŞTE GEÇEN yaklaşık üç aylık mücadele siyasi iktidarın ve sermayenin kabusu olurken emekçiler için umut oldu.TEKEL işçisi direnişi boyunca sadece Ankaranın Soğuğu ve iktidarın tehdidiyle değil sendika Ağalarının engellemeleriylede mücadele etmek zorunda kaldı. ve sendika ağalarının el birliğiyle sergilediği iş birliçik le direnişin kırılmasında en önemli etken oldu.
Konfederasyonların başındaki işbirlikçiler TEKEL işçisinin talepleri yerine getirilmezse genel gıreve yada eyleme geçeceklerini vaad ettiler, Tek Gıda İş Sendikası mucadelelerinin tüm Türkiyede süreceği sözünü verdi, ama bu sözlerin vaatlerin hiç biri yerine getirilmedi.
Ağustost ayında Tek Gıda İş genel merkezinden yapılan bir açıklamayla Mart Ayındaki ilan edilen eylem proğramının iptal edildiğini duyurdu. zaten myıs ayındaki yapılacak olan genel grev uygulamalarında yaşananlar TEKEL direnişinin yok sayıldığını ve sendikaların TEKEL işçilerini tamamen gözden çıkardığını gösteriyordu.
TEKEL işçisinin sendikasından gördüğü bu tavır yakalaşık üç ayı bulan direnişi manşetlerinden düşürmeyen medya baronları direnişin haberleriyle Nabza göre Şerbet dökmeyi ihmal etmedi.
Direniş boyunca TEKEL işçisini göklere çıkaranlar artık onlar unutmuştu yaklaşık üç ay boyunca Ölmek var dönmek yok diyen TEKEL işçisi tamamen yanlızlaştı ve işçilerin büyük çoğunluğu çaresizlik içinde 4- c- yi kabül etmek zorunda kaldı.TEKEL işçileri haklarını almak için ikinci TEKEL direnişini başlattılar ve sendikalarının önünde direnişe geçtiler.
TEKEL işçisiinin talebi sendikayı harekete geçirmek sendikanın mücadelelerini sahiplenmesini sağlamak ve sendikanın şemsiyesi altında mücadeleyi sürdürmek eğer bu sendika emekçilerin iş ekmek mücadelesini sahiplenmiyecekse, emekçilerle arasına polis gücü koyacaksa ona nasıl sendika denir. emekçileri polis zoruyla sendikadan uzak tutmaya çalışan mücadeleden kaçan sendika Ağaları var oldukça emekçilerin haklarına kavuşması mücadeleyi başarıyla taçlandırması sermayeye geri adım attırması beklenebilirmi?...
saygılarımla M Çevik
Dogrulari ve gercekleri bizimle paylastiginız icin tesekkur ederim
Yazinizı okudum katilmamak elden degil
ne yazikki vurdum duymazlik, bana nelik, sorumsuzluk hayatimizda
hep oldu olacaktir duyarsiz ve orgutsuz bir toplum'un gelecegi hep karanlik olmaktan baska bisey degildir.Orgutlu ve duyarli olmamiz icin basta kulturumuze gelenkelerimize ve degerlerimize sahip cikmamiz gerek ama malesef seninde dedigin gibi sinifta kaldigimiz icin bu sorunlari yasiyoruz .Ama keske ilk ve son sinifta kalisimiz olsa daha oncede defalarca sinifta kaldigimizi goruyoruz.
Yinede umutsuz olmayacagiz guclu bir dayanisma birlikte orgutlenme kardesce yasamak umuduyla hepinizi selamlar basarilar dilerim.
“O köyün” bizim köyümüz olarak kalması için herkesin birşeyler yapması gerekir.Yatırımların ve iş olanakların olmadığı bir köyü, ayakta tutmamız olası değildir.
Köyümüzü kurtarmamız için bir takım yatırımların yapılması düşüncemi sizlerle paylaşmak istedim. Bu yatırımların nasıl yapılması gerektiğine de hep beraber çözümler bulmamız gerektiğine inanıyorum.
Buna göre:
1.Köyün eski okulunun yerinive bahçesini “aile parkı” yapmak. Yerler çimenlensin, çam ağaçları, çiçekler ve güllerle donatılsın, ortasına ufak bir havuz (suyu motorla devir daim edecek şekilde) konsun. Burası yap işlet devret modeli ile kiraya verilmeli, market, lokanta olarak işletilmelidir. Çalıştıran kişiler çay, kahve, çorba, ızgaralık yemekleri yapabilmelidirler. Bunlar mevsimlik te olabilir. Herkes (özellikle dışardan gelenler) buraya ailesi ve sevdikleriyle gider oturur, eğlenir ve gereksinimlerini giderirler. Bu yolla da iki yönlü kazanç sağlanmış olur...
2.Mevsimlik OFİS yapılmalı, buğday, nohut ya da o mevsimde yetişen ne varsa satın alınmalı değerlendirilmelidir. Çorum derneğimiz ve tüccarlar aracılığı ile de değerlendirilebilinir. Hem burada çalışan işçilere kazanç sağlanmış olur, hem de sigortaları ödenerek geleceklerine katkıda bulunulmuş olunur ve böylece göçün önüne de durulmuş olunur (en azından yavaşlatılmış olunur).... 3.Çoruma ve diğer şehirlere göç eden köylülerimizin köye dönüşünü çekici hale getirmek için, öncü rolü oynanmalı. Hayvancılık vb gelir kaynakları teşvik edilmeli gereken yardımların sağlanması için uzman bir kadro oluşturulmalı. Öğrencilere, gidip gelmeleri için araç tahsis edilmeli, şehirdeki kira masrafını bununla karşılaştırmalı ve ona göre çözüm yolları aranmalıdır...Göçün durudurulması için herkesin seferber olması, köylünün toprağına ve ana yurduna hor bakmasının önüne geçilmeli ve onların kazanlarını artırabilmeleri için çözümler bulunmalıdır...
4.Köyde bir “yaşlılar yurdu” yapılmalı ve böylece köylüye iş olanağı yaratılmalıdır. Devlet ve diğer kurumlardan yardım ve destek sağlanarak, o bölgede sağlık ve bakım amaçlı (KUR BÖLGESİ) oluşturmalı. Hayvancılık (arıcılık,tavukçuluk, vb), bahçıvancılık konularında insanlarımızın eğitilmesi ve o kurumlarda çalıştırılması sağlanmalıdır.
Bunlar için, köyümüzün yerleşimi ve arazisi son derece uygundur. Duvari Hune (Kanlı Duvar) ya da Çarık bölgesi son dereceuygundur. Tabii ki seçimler bilir kişi raporlarına dayandırılmalıdır.
Bu yolla, hem yaşlılarımıza sahip çıkmış oluruz, hem de geleceğimize yatırım amaçlı bir katkı sunmuş oluruz. Köyümüzün boşalmasını önlemiş, köylümüze de iş olanakları yaratmış oluruz.
Düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim, okuduğunuz ve değerli yorumlarınız için şimdiden teşekkürler...
Birlik ve mücadele kazandı! Gaziantep Çemen Tekstil işçilerinin 74 gün süren grevleri başarıyla tamamlandı. Bu elbette, öncelikle Çemen Tekstil işçilerinin ve sendikaları DİSK’e bağlı Tekstil-İş Sendikası’nın başarısıdır. Patronun sendikayla masaya oturmayı reddetmesiyle başlayan ve işçilerin işten atılmasıyla aynı zamanda işten atmaya karşı bir mücadeleye de dönüşen grev, patronun sendikayla masaya oturup işçilerin taleplerinin önemli bir bölümünü kabul etmesiyle bitti! Elbette bu grev boyunca Çemen Tekstil işçileri, Tekstil Sendikası’nın çeşitli kademeden yöneticileri, mücadeleyi izleyen her sektörden Antepli işçiler ve emek çevreleri, çok şey öğrenmişlerdir. Bu mücadelenin neler öğrettiğini önümüzdeki günlerde Evrensel ayrıca ele alacaktır. Kuşkusuz Çemen grevi, hem Gaziantep (Maraş, Adıyaman ve Urfa da dahil) tekstil işçilerinin mücadelesi ve sendikalaşmanın yeniden güç kazanması bakımından son derece önemli olmuş; hem de Türkiye’nin tüm sendikalaşma mücadelesi içindeki işçileri için çok önemli derslerle dolu bir grev olmuştur.
BİRLİK EN ACİL GÖREVDİR... Değerli site ziyaretçileri yaklaş üç haftadır ülkemizde gündem yıldırım hızıyla değişmekte ortalık toz duman kimin eli kimin cebinde belli değil kim yalan kim doğru söylüyor yandaş medyanın ters yüz etmesiyle perdeleniyor. Şimdi sizi buradan Tekel işçilerinin Onurlu mücadelesine getirerek yargı kıriziyle neler yapılmak istendiğini paylaşmak istiyorum. Değerli dostlar Türkiye Türkiye olalı böyle bir mücadele görmedi 68 kuşağı dediğimiz gençlik hareketi adeta bu günlerin temellerini o zamandan döşemişler emeklerinin boşa gitmiyeceğini o zaman görmüşler ve inanarak ser vermiş sır vermemişler 17 Yaşındaki erdal eren ince boynunu ipe verirken tekel direnişinin yolunu tam o zaman aydınlatmıştı .gençlik hareketinin öncülerini idamdan kurtarmak için kızılderede ölmek var Teslim Olmak yok demişlerdi. Darağacına çıkanlarda asla pişman olmadıklarını Üretici köylü ve işçi sınıfı davasına bağlılığın manifestosunu tam o zaman yazmışlardı. 68 kuşağının Öncülerinden Denizin idam Sehpasındaki son sözleri Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye Yaşasın Halkların Kardeşliği diyerek sehpayı tekmelemişti.