GÜCÜMÜZ BİLGİMİZDE DİR.. Değerli site okurları hepinizin bildiği gibiTunustaki eylemi başlatan kendisini yakan işsiz bir Öğretmendi. Bu olayla halk bir isyanın sonunda örgütlenip iktidarı devirdi ve yönetime el koydu. Mısırdada aynı şekilde halk ayaklanarak çağımızın fravunu mübareki tahtında indirdi.ve cezayir fas ürdün ve ensonunda da Libyada devam eden halk ayaklanmaları elbette işe Ekmeğe Özgürlüğe ulaşmanın mücadelesidir. ORTADOĞUDAKİ bu ayaklanmalar AB ve ABD tarafından kaygı ile izlenmekte bu odaklar bu gerici rejimleri kayıtsız şartsız destekleyip kolladılar.halkların ezilip sömürülmelerine ortak oldular, onların ortak egemenliği teylikeye girsin istemezler yeni güç ilişkileriyle yeni ilşkiler kurarak sömürü çarklarını devam ettirmek ve pazar paylarını artırmak hep amaçları olmuştur. Bu son Libya ayaklanmasından sonra yine malum medya yönlendirme ve olup bitenden kendi sermayedarlrının lehine haber yapma pirensibinden taviz vermeden halkların haklı mücadelesini sermayenin bir kesmine yıkarak yeni oluşacak sermayenin yandaşlığına yamanmak gayretlerini en üs düzeyde görmekteyiz Libyadaki taliyelerden türk medyası ve hükümetide kendilerine pay çıkarmak halkların haklı mücadelesini kendi taraflarına yönlendirmek iç kamuoyo yaratarak hükümetin üstün gayretler sergilediğini vatandaşlarına düşkün olduğunu dünyada hiç bir ülkenin bu kadar vatandaşlarına düşkün olmadığının propagandasını yaparak yakın zamanda yapılacak seçimlere halkımızı inandırmak kendilerine yarar sağlamak amaçlı boş propagandalar. Dünkü Evrense Gazetesindek haber türkiye emekçisinin durumunu çok açık şekilde özetliyor. Evrensel Gazetenin başlığı BAYAT EKMEĞE HÜCUM bu başlık altındaki özetler geçim sıkıntısı çeken vatandaş, ucuz yaşam formülleri aradıkça Kırık yumurta, kırık peynir, Kırık pirinç satışlarında patlama yaşanıyor. Bayat ekmek kuyrukları uzuyor. Halkımızın bu gerçeklerini görmüyen yandaş medya varsa yoksa AKP kuyrukçuluğu ve siyahı beyaz gösterme gayretleri.Gerek Libyadaki emekçilerin taliyelerlerle övünen hükümet gerekse ortadoğuda görev yapmış büyük elçiler, araştırmacı ve Gazeteci sıfatıyla tv lerde boy gösteren diğer sermaye Sözcüleri, bu 25 bin vatandaşımızın yerinden yurdundan Ailesinden uzakta karın tokluğuna çalışmaya mecbur bırakan kimler? hangi sermaye gurubu, ve kimin hükümeti, bu kadar vatandaşımızın orda işi neydi ne kaybetiler ve ne arıyorlar, medyanın ve hükümet yandaşlarının konuya yaklaşımı ve taktim biçimi sanki bu emekçiler, oraya külelik koşullarında emeğini satmaya değilde 5 yldızlı otellerde keyif çatmaya tatil yapmaya gitmiş gibi Hükümetin sorumluluğunu göz ardı eden Hükümetin suç üstü halini ört pas eden yayınlar en üst düzeyde yapılıyor. Ülkemizde kürt coğrafyasında kazıdıkça kemik fışkırıyor. topluca gömülmüş insanların kemikleri. şimdiye kadar açılan 26 Toplu mezardan 170 kadar kişi çıkarılmış 170 kişinin kemikleri türkiyeye aiit kürt coğrafyasında çıkıyor hiç bir yetkili ses çıkarmıyor ve bundan gocunmuyor.sanki bu mezarlar bulunmamıştı, bir sürü insanın kemikleri aynı çukurdan çıkmamıştı sanki herkes sustu. Başbakan, bakanlar, gazeteler, TV ler Mezarlar kazıldıkça, devlet gözetimiyle öldürülen lerin,kemikleri fışkırdı onlar sustu. Kazıdıkça bir devlet geleneğine değiyordu kazmalar ve kürekler,Devletin İtibarı, askerin manevi şahsiyeti yaralanıyordu, devlet sustu kazıdıkça kemik çıkan Mutkiden, PekiYoksullar gençler, işçiler kadınlar öğrenciler, vatandaşlarımızın ölmesinden hiç bir çıkarı olmayan bizler... Mezar sessizliğini bozup sorma zamanı degilmi? Neden Ölüyor insanlar, neden küçücük çocukların bedenine yaşından fazla kurşun sıkılıyor, neden göz altına alınandan bir daha haber alınamıyor, neden topluca gömülüyor insanlar, bu gizlilik neden, Çatışmada öldürülmüş ele geçirilip infaz edilmiş, bedenleri işkenceye daha fazla dayanamamış ya da her nasılsa memlekette olup bitene itiraz ettiği için canı alınmış olanların gecenin karanlığında, çukurlara atıldığı bir ülkede yaşıyorsak daha ne kadar susacağız? gece yarıları açılan çukurlara atılanın, oralara gömülenin sadece insanlar değil, insanlık olduğunu bilmezmiyiz? sebebi ne olursa ulsun bir çukurdan onlarca insanın kemiklerinin çıkmasını içimize nasıl sindirebiriz? . nasıl sessiz kalabiliriz? memleketin bir yerlerinde insanların topluca öldürülüp, topluca gömülmesine? türk coğrafyasındaki vatandaşlarımızın öldürülmesine topluca gömülmesine itirazımızın olduğunu diyemezsek? nasıl söz edebiliriz insanlıktan ve kardeşlikten,bütün bu yaşananlar ülke gerçeklerimizdir.AB ve ABD nin dümen suyundan giden AKP ve yandaş medyası Emek ve sömürü üzerine kurulu düzenlerini devam ettirmek için siyahı beyaz gösterme gayretleri insani ve vijdani değildir. Arap Coğrafyasındaki ayaklanan halkların Türkiyeyi model gördüklerini Türkiye gibi yönetilmek istediklerinin yaygarası ve yalanı sıkça tv lerde yapılıyor. yalan tufanına tutulmuş halkımız seçimlerde AKP ye yedeklenmek isteniyor. Yukarıdaki türkiye gerçeklerini model olarak Demokırasi olarak İlerlemiş Kalkınmış olarak taktim etmek bunca acıyı yaşamış halka yapılmış en büyük kötülüktür. Türkiye modeli bilinçli ortaya atılan AB ve ABD Emperyalizmine entegre edilmiş ülkeler demektir. yandaşlara armağan olsun... Saygılarımla M Çevik
niyazicicek 26 Şubat 2011 15:28 | çorum
Sayın köylülerim bu gibi güncel yazıları beğeneceğinizi umuyorum selamlar.İHSAN ÇARALAN Müdahale için ortam mı oluşturuluyor? Libyada halk ayaklanmasının yayılması ve yabancı uzmanların Libyayı terk etmesini bahane bilen uluslararası petrol tekelleri, petrol fiyatlarını 100 dolardan 120 dolara doğru giden bir yükseliş trendine soktular. Olayların sürmesi karşısında bu fiyatın daha da yükseleceği konuşuluyor. Oysa Libya dünya petrol üretiminin sadece yüzde 2sini karşılayan bir ülkedir ve Libyada üretimin tümüyle dursa bile, dünyada bir petrol sıkıntısı söz konusu olmayacağını herkes bilmektedir. Ancak petrol tekelleri her zaman olduğu gibi fırsattan yararlanmaktadırlar ve giderek petrolün varilinin 200 dolara bile varacağı propagandasıyla bir kaos ortamı yaratmaya çalışmaktadırlar. Öte yandan AKP Hükümeti, bu sefer de petrol fiyatlarını bahane ederek, benzine litrede 8 kuruş zam yapmıştır ve bu zamların arkasının geleceğini de resmi ağızlardan dillendirmektedir. Gerekçe Libyadaki olanlardan sonra petrol fiyatlarındaki artıştır. Ama iki yıl önce petrolün varili 150 dolara çıktığında Türkiyede benzinin fiyatı 330 kuruştu. Şimdi ise petrol 110 doları geçti diye benzinin fiyatı 403 kuruşa çıkarılmıştır. Türkiye basınıyla siyasetçisiyle Tarihte eşi görülmemiş büyüklükte tahliye operasyonu yaygarası yaparak AKP Hükümetine bir iç politika zaferi sunarken, batılı emperyalist güçler, daha büyük bir oyuna soyunmuş görünmektedirler. Uzunca bir zamandan beri Libya konusunda sessiz kalmakla eleştirilen Barack Obama, önceki gün yaptığı açıklamada; Libyadaki şiddet olaylarını Kabul edilemez olarak niteledi ve Protestoculara karşı saldırılara son verilmesi çağrısında bulundu. Obama, Libyadaki şiddete karşı Bütün ulusların tek bir ses olup karşı çıkması gerektiğini söyledi. Öte yandan ABD yönetiminin, Kaddafi yönetimine uygulanacak yaptırımlar üzerinde tartıştıkları, her yaptırımın masada olduğu belirtilmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de ABD ile eş zamanlı olarak, Libyada sivillere karşı güç kullanılmasını kınadı ve Sivillere yönelik saldırıların sorumlularının da hesap vermesi. ayrıca, ülkede şiddetin derhal son bulması ve Libya halkının meşru taleplerine yanıt verilmesini istedi. Öte yandan, Arap Birliği de Libyada göstericilere karşı suç işlendiğini belirterek yapılan müdahaleyi kınadı. Sermaye basını ve batılı etkili çevrelerin sözcüleri de petrol fiyatlarının artması ile Libyadaki başkaldırı ve Kaddafinin bir cani, bir çılgın olduğu; Libya halkının ve batılı firmaların çıkarlarının korunması için Libyaya Uluslararası toplumun müdahalesinin gerektiği propagandası yapmaktadırlar. Bu çağrılar ve açıklamalar; Libyada Kaddafi gitse de yerine gelecek olanın anarşi olacağı, bir meşru muhalefet merkezinin, yeni bir yönetimin oluşturulamayacağı, Libyanın kanlı bir aşiret çatışmasına, bir iç savaşa sürükleneceği propagandasıyla birleşmektedir. Petrol oyunu üstünden yeni bir kriz dalgasını çıkacağına varan kabus senaryoları Libyaya uluslararası görünümlü ama ABD-NATO merkezli bir müdahalenin yapılması olasılığını her geçen gün güçlendiğini göstermektedir. Bu da batı basınının önümüzdeki günlerde hem Kaddafinin çılgınlıkları, hem Libyadaki iç çatışmayı daha büyük merceklerde yansıtarak aktarması, hem de petrol fiyatları üstünden yapılacak spekülasyonlarla böyle bir müdahaleye meşruiyet kazandırmaya çalışacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bu yönelişi Kaddafinin yönetimi terk etmesinin durdurması bile kolay olmayacaktır. Çünkü böyle bir müdahale sadece Libyaya değil Libyanın şahsında Kuveyt, Suudi Arabistan, Irak; Yemen gibi ülkelerdeki muhtemel isyanların önünü kesme, Mısır ve Tunusu kontrollü bir geçişle, batı kapitalizmine ve emperyalizmin bölge stratejisine bağlamak için hayati önemdedir. Bu durumda ABD ve öteki bölgede egemenlik peşinde koşan ülkelerin Libyadaki karışıklığı bir fırsat olarak değerlendirmeleri sürpriz olmayacaktır. Bunu için hem Arap dünyasından hem de insan hakçısı batılı çevrelerden, liberal odaklardan müdahale çağrıları yapılması şaşırtıcı olmayacaktır. Hatta şimdiden başlamıştır bile!
NADAROGLU 16 Şubat 2011 20:19 |
NİÇİN
Hiçbir batıda yoktun sen Ne kuzeyde vardın ne de başka bir yönde Zaman dirhem dirhem sızıyordu artık anlardan Günler süt süzülen tülbentlerden geçti Oksijen hortumlarından geçti günler, ameliyathanelerden, işkence hanelerden geçti
Kırık dökük otobüslerle ben yollar, dönemeçler, coğrafyalar geçtim. Doğunun bir şehrinde gri caddelerde yürüdüm. Kendi içinde neden bir başkasına dönüşür insan Neden artık sadece bir ağırlık olur kendisi için? Bir psikiyatri kliniğinin bekleme salonunda duydum bu sözleri, Ve kederlerden çıkıp yine başımın çatladığı gecelere geldim, Başımı pencere pervazına dayadım, öylece bekledim. Maden kuyularından geçti günler, Birike birike yol ağızlarından, kapı önlerinden, tabelasız taşra meyhanelerinden Ve duman gibi dağılmaya devam ettiler.
Kalabalıkların ve kış aynalarının önünde bir insan ki ne kadar sürdürebilir kendi olmamanın oyununu hayat sürek bir oyun mudur her an katılmak zorunda olduğumuz hayat sürekli kılınması gereken bir masumiyet yalnızlığı mıdır zaman damla damla sızıyor granit bir kadrandan, sesim yankısını arıyor yüzüm yansısını arıyor, ne sesim ne yüzüm bulabiliyor aradığını bir güney kasabasında bir fırtına sonrası dağınıklığı içinde seralara bakıyorum naylonları savrulmuş, direkleri yıkılmış çiçekler çamur içinde adeta çırpınıyor Cafer YILDIRIM
Yönetici Yorumu: Paylaştığınız için teşekkürler... Çok anlamlı ve güzel dizeler.....
muslumcevik 14 Şubat 2011 10:44 | çorum
JET HIZIYLA DEĞİŞEN GÜNDEMLER.. Değerli okurlar uzun zamandır gönlümden geçenleri ve hızlı değişen gündemleri yazmayı çok istedim fakat iş ve zaman darlığı engelledi bundan sonra umarım bir terslik olmaz. son yazımdan sonra değişen gündem başlıkları 26 ocak büyük alevi kurultayı Uğur mumcu nun ölüm yıl dönümü abdi ipekçinin ölüm yıl dönümü hırant dinkin ölüm yıl dönümü Cumaertesi Annelerinin 8 yıl sonra Başbakanla mecliste görüşmeleri ortadoğuda ve K K T C de ki bildiğimiz halkların daha iyi yaşama ve özgürlüklerine kavuşma azmi ve mücadelesi vs.. bütün bu olanların hepsi bizi çok derinden etkiliyor ve ilgilendiriyor.tabiki ben gündemin sonuncusun dan başlamak istiyorum. Önce Tunusda, ardından Mısırda ekmeksiz ve Hüriyetsiz bırakılmış kitleler, şaşırtıcı bir hız ve kararlılıkla ayağa kalktılar. Tunus da,diktatör bin ali kaçmak zorunda kaldı Mısır da Modrn fıravun Hüsnü mübarek, seçimlerde aday olmayacağını ve görevini bıraktığını açıkladı. Ürdün, Suriye ve Yemende de kitlelerin ayak sesleri duyuluyor.Hükümetler bir takım tavizlerle geri çekilmek zorunda kalıyor. Tunus da isyan ateşini eğitimli işsiz gençlerin yaktığı biliniyor.Mısırda ise libareli,solcusu, İslamcısı, Müslümanı ve Hiristiyanı, Mübarek iktidarını devirmek için 18 gün meydanlarda bütün dünyayı şaşırtan direnişler sergiledler ve fravunu tahtından indirdiler. bütün bu olanları 20 gün önce duysaydık hiç birimiz böyle bir ihtimale inanmazdık arap halklarının ayaklanması ve devrim sözcüğünün yeniden dolaşıma girmesi elbette tarihsel değeri büyüktür. Arap coğrafyasındaki gelişmeler elbette öncelikle halkların ayağa kalkmalarının başarısıdır.isyanların nedeni, zorbalıklardan,yolsuzluklardan, yoksulluktan duyulan hoşnutsuzluklardır,Ancak iktidar değişimlerini salt hoşnutsuz halkın meydanlara çıkmasına bağlamak yanıltıcı olabilir. küresel emperyalizmin halkın hoşnutsuzuğunu kendi mecrağına akıtma ve kontrol altına alma çabasınıda göz önünde tutmak gerekir. Ezen ezilençelişkisini keskinleştiren siyasi, sosyal, ekonomik krizin devrimle çözülmesi için, zincirlerinden başka yitireceği şeyi olmayanların örgütlü hareket etmeleri de gerekir. Aksi halde ezilenlerin kendiliğinden isyanları, halk iktidarıyla değil, meşruyetini tazelemiş yeni bir egemen sınıf iktidarının kurulmasıyla sonuçlanır. Tunus ta ve Mısırda siyasi krizi tetikliyen ekonomik ve sosyal krizin yoğunluğu tartışılmaz bir gerçektir. kaynaklra göre sadece mısırda halkınyüzde 40 ı yoksulluk cenderesinde günde 2 dolar gelirle aç sefil yaşamaktadır. Küresel patronlar krizi elbette kendi lehlerine çözmeye çalışmaktadırlar. muhalefet dağınık ve hazırlıksızken yükselen Arap dalgası ise küresel sermayenin bentlerini aşacak güçte görünmemektedir. Ezilenlere önderlik edecek devrimci bir parti de yokken bu dalgadan halk iktidarı, hatta batılı anlamda burjuva demokıratik rejim yerine, Türkiyedeki gibi sadakayı artırarak sosyal ve siyasal patlama riskini azaltacak halkın öfkesini yatıştıracak, mevcut üretim ilişkisini tahkim edecek yeni iş birlikçi iktidarların çıkması olasılığı daha yüksektir. Mısırda en örgütlü muhalefet hareketi müslüman kardeşlerin iktidarı tek başına ya da koalisiyonla devralması süpriz sayılmamalı bu ise devrim olmayacak,henüz olmuş bitmiş bir şey yoktur ve Mısır halkı ve işçi sınıfı, deneyimlerinden ders çıkararak örgütlenip taleplerinde ısrar eden bir hatta yürümeyi başarırsa Mısır devrimi ilerliyecektir. bu yüzden de bu güne kadar olanlar elbette önemlidir, ama bundan sonra yürünecek yol çok daha önemli olacaktır..medyada sıkça dillendirilen Türkiye modeli bilinçli ortaya atılan Amerika Emperyalizmine entegre edilmiş ülke demektir.ve bu Amerikan dayatmasıdır Türkiyedeki uşakları bununla övünüyorsa kendilerine hayırlı olsun.. Saygılarımla M Çevik
niyazicicek 12 Şubat 2011 13:22 | çorum
değerli köylülerim bu tarz okuduğum yazıları umarım beğenirsiniz paylaşıyorum. selamlar... İHSAN ÇARALAN-caralan@evrensel.net Bu operasyon sürecek! Çok biliniyor ama Günün mana ve ehemmiyetine pek uygun olduğu için yinelemekte bir sakınca yok. İspanyada, Franko rejiminin azgın günlerinde; bir maçta kaleye atılan şutun gol olup olmadığı konusunda hakemler ve seyirci; Gol diyenler ve değil diyenler olarak bölünür. Tartışma büyür, taraflar çatıştı, çatışacak noktasına gelir. Sonunda birinin aklına gelir: Yahu gidip Frankoya soralım. O her şeyi bilir! der. Neyse bir heyet oluşturulup Frankonun huzuruna çıkılır; durum anlatılır. Aman sevgili Kudillo (lider); millet çatıştı çatışacak; kaleye giden top gol mü değil mi; doğrusunu ancak sen bilirsin? derler. Franko, hiç düşünmeden sorar: Peki, çoğunluk ne diyor? Heyet; Çoğunluk gol diyor yanıtını verir. Franko gayet emin; O zaman gol değildir! der. Bu aslında demokratik yönetimlerle despotik, zorba yönetimler arasında, bu yönetimlerin halkın istekleri karşısındaki tutumunu anlatan çok güzel bir hikayedir! Bugün yeniden bu köşeye girmesin nedeni de, okuyucularımızın anlamış olacağı gibi, AKP Hükümetinin KKTCye atadığı yeni büyükelçi ile girilen yoldur. Günlerdir basında, TVlerde izliyoruz. Kıbrıslılar, nihayet Türkiyenin adayı lağımı gibi kullanmasına isyan etmiştir. Şimdi halk, Biz artık Türkiyenin iç ve dış politikasının malzemesi olmak istemiyoruz; biz Kıbrıslılar olarak kendi kaderimize sahip çıkmak istiyoruz diyor. Ve tabii Türkiyenin hükümeti, Kıbrısı doğal ve tarihsel olarak kendine bahşedilmiş bir sömürge toprağı olarak gördüğü için, Ben burada her istediğimi yaparım, sen de ses çıkaramazsın; çıkarırsan nankör olursun besleme! demektedir. Üstelik de başbakan ve adamları bunu demeyi kendilerinin hakkı olarak görmektedir. Ancak Başbakan ve AKP Hükümeti, afra tafrayla Kıbrıs halkını ve hatta Kıbrıs Hükümetini hizaya getiremeyeceğini anlayınca, kendi hamlesini yaptı. Bir yandan adadaki eski iş birlikçilerinden hâlâ o noktada kalanlarla ilişkisini yenilerken, Türkiyenin KKTC Büyükelçisini de değiştirerek operasyonu başlattı. Atanan büyükelçinin kim olduğu operasyonun yönü ve amacı hakkında çok açık fikir verici! Adada halkın şikayet ettiği Kemer sıkma politikalarının mimarı ve Türkiyenin yardım heyetinin başkanı olan ve diplomat olmayan kişiyi Adaya yeni büyükelçi olarak atadı. Yani AKP Hükümeti, en başta da Erdoğan-Çiçek ikilisi, ada halkının uygulamasından şikayet ettiği ve Kıbrısta işlerin bu noktaya gelmesinden sorumlu tuttuğu kişiyi; Halil İbrahim Akçayı Türkiyenin KKTC büyükelçisi yaptı! Yani Türkiye, KKTC halkının şikayetlerini dikkate almak ve politikalarını gözden geçirip kabul edilir bir noktaya getirmek yerine, halkın en istemediği kişiyi büyükelçi atayarak, Halk ne diyorsa tersinin doğru olduğunu ilke edinmiş Frankonun yaptığının aynısını yapmıştır! Yani halkın, Bize sömürge muamelesi yapılmasın! talebi karşısında AKP Hükümeti, KKTC halkının karşısına Eli kamçılı bir sömürge yönetimiyle çıkmaya karar vermiştir. Dahası girişimlerin burada kalmayacağını anlamak için hiç de derin analizlere gerek yoktur. Tersine Türkiyenin Adadaki hükümeti ve cumhurbaşkanını değiştirmek için yeni manevralara girişileceğinden şüphe edilemez. AKP Hükümetinin propaganda anlamında Kıbrısın birliği üstüne söylediklerini bir yana bırakırsak, AKPnin Kıbrıs konusundaki tutumu MHP ve CHPden farklı değildir; sadece Adanın iç politikasında oynayarak Kıbrısta kendine yandaş güçler bulmak istemiştir. Ve şimdi aslına rücu edince (dönünce) adadaki eski müttefikleriyle de çatışmak durumunda kalmıştır. Dahası Rauf Denktaşla kol kola girerek asıl rengini belli etmiştir. Toplam açısından bakıldığında şunu söyleyebiliriz ki; Türkiyede her köşede darbeci görüp kendisini de darbe karşıtı bir mağdur, bir kahraman ilan eden AKP Hükümeti, KKTCde cumhurbaşkanı ve hükümeti düşürmek için kolları sıvamıştır. Gerek atanan yeni Lefkoşe Büyükelçisi Akça, gerekse Başbakan Erdoğan ve Devlet Bakanı Çiçekin söylemi, KKTCde bir operasyona başlandığını işaret etmektedir. Elbette bu bir başlangıçtır. Ama operasyonun mahiyeti hakkında da çok şey söyleyen bir başlangıç!
Serkan Alkan 10 Şubat 2011 22:43 | Aachen
Bütün duyma olanagigi olan Dostlarima ve arkadaslarima sevgi ve selamlar
Mesut mercan 03 Şubat 2011 17:12 | Köln
FIKRA:Adamın biri cuma günü ölmüş ve gömmüşler. Oğlu hocaya gitmiş ve "babam cuma günü öldü öbür tarafta nasıl karşılanır?" diye sormuş. Hocada sormuş "namaz kılarmıydı?" "hayır! ama cuma günü öldü". "Kumarı içkisi varmıydı?" "Vardı ama cuma günü öldü" "Yalan söylermiydi?" "Evet ama cuma günü öldü" "Hovardalığı varmıydı?" "Evet ama cuma günü öldü" Hoca sonunda sinirlenmiş ve "Cuma günü ellemezler ama Cumartesi anasını bellerler" demiş ..
HÜSEYİN ÖZSOY 25 Ocak 2011 15:28 |
VAY BENİM ÜLKEM
ALACA KARANLIK ŞAFAK SÖKERKEN İNSAN PAZARINDA ALAN SATAN VAR HER KÖŞE BAŞINDA BİR DÜŞEŞ DURAK EKMEK PARASINA KOŞUP KOŞAN VAR
YARADAN YARATMIŞ MEVSİMLER GÜZEL YURDUM GÜZEL İLİM GÜZEL KÖY GÜZEL VURGUN GÜZEL SOYGUN GÜZEL OY GÜZEL SEÇİMDEN SEÇİME GİDİP GELEN VAR
SEÇİM GELİR NARA ATIP DURURLAR HAK İSTERSEN KAFA GÖZE VURURLAR ADINADA DEMOKRASİ DİYORLAR GAZLI JOPLU PEHLİVANI SALAN VAR
YAYLACIK ÜLKEME OLMUŞTUR AYNA YİĞİDİ MERT OLUR SÖZÜNDE CAYMA MEYDANLAR IŞILDAK OYNA HA OYNA DAVULUN SESİNE GÖLGE SALAN VAR
HÜSEYİN`İM ANLAMAZLAR DERDİNİ KAYBETMİŞİM BULAMIYOM KENDİMİ 5 YIL GEÇTİ OY ZAMANI GELDİ Mİ? MEYDANLARDA TAKLA ATIP DÖNEN VAR
niyazicicek 17 Ocak 2011 12:12 | çorum
sayın okurlar bazen böyle ilginç yazıları paylaşmak iyi olur diye düşünüyorum selamlar iyi günler... PADiŞAHIM ÇOK YAŞA Yücel Sarpdere-ysarpdere@gmail.com Aslında Muhteşem Yüzyıl dizisi tarih tartışmalarının yeniden alevlenmesi, resmi tarih uydurmalarıyla avutulan yığınların konuya ilgi göstermesi açısından iyi oldu. Aslında Muhteşem Yüzyıl dizisi tarih tartışmalarının yeniden alevlenmesi, resmi tarih uydurmalarıyla avutulan yığınların konuya ilgi göstermesi açısından iyi oldu. Şüphesiz harem Osmanlı tarihinde küçük bir yer tutar. Kaldı ki, her dönemi kendi koşulları içinde değerlendirmek gerekir. Ama bir yandan Osmanlının saraylarını kutsal mekanlar ilan edip, ardından otel yapmak ne kadar kutsal tarih düşkünlüğüyse& Padişahları kutsal mübarek insanlar olarak sunmak o kadar abesle iştigaldir. Üstelik o kutsallık Osmanlıya has bir özellik de değildir. Helenler de& Roma İmparatorluğu da kendilerini dünyanın kutsal merkezleri ilan etmişlerdir vakti zamanında! Her dönemin kendini pazarlama tekniği var yani! Üstelik ne Doğu Roma& Ne Osmanlı kültürü, çevresinden soyutlanmış, saf kültür değildi. Osmanlıya ne kadar Doğu Roma kültürü karışmışsa, Doğu Romaya da Osmanlı kültürü karışmıştı. Aslında Haremmiş, padişahlar içki içer miymiş gibi şeyleri tartışmak pek kimsenin aklına gelmeyecekti. Ama Hareme laf söyletmem& Padişaha içki içer diyen kafirdir noktasına gelinip& Saraylar neredeyse kutsal mekanlar ilan edilince haliyle eski defterleri karıştırmak farz oldu! Üstüne bir de padişahçı RÜTÜK, diziye Türk aile yapısına ve manevi değerlerimize aykırı diye uyarı verince işler iyice karıştı. Ne yapacağız şimdi? Üstelik Hürrem Sultan Türk de değil! Malum anası babası bir Tatar baskınında öldürülüp, köle olarak kaçırılıp Osmanlıya satılmış bir cariye. *** Öte yandan zaten Osmanlının Padişah eşlerinin büyük bölümü Türk değil! Birkaç örnek; Osmangazinin oğlu Orhan Beyin karısı Horofira Rumdur. I.Muradın karısı Maria Bulgardır. I.Beyazıtın Karısı Olga, Bulgardır. Kanuniinin Karısı Roxelena Ukraynalıdır. Liste uzayıp gider ve içlerinde Türk olan azdır! Şüphesiz bu tablo Türk-İslam sentezcisi kutsalcıları üzecektir. Ama bu tablo, bazı Pantürkçülerin dediği gibi de, padişahların Türk düşmanlığından kaynaklanmamaktadır; O dönem, sınırları genişletmek, çevredeki ittifak arayışları, güç toplamak vb. gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Aynı yönteme o dönem, Romasından, Helenlere, Fransızlara, batıdan doğuya pek çok krallık, imparatorluk, prenslik başvurmuştur. Bazen de Kanuni de olduğu gibi, kölesine vurulanlar da çıkmıştır. Üstelik değişik ırktan insanların birbiriyle evlenmesinde bizim için hiçbir mahzur yoktur! Sarayı ve padişahları kutsal ilan edip toz kondurtmamak için üstün ahlaktan faziletten bahsedip hareme bile kutsal bir eğitimhane muamelesi çekenlere gelince; Misal, Muhteşem Süleyman, fetihçidir, askeri bakımdan taktisyendir, savaşçıdır. Usta bir takı tasarımcısıdır& Ama kendi öz çocuğu Mustafayı boğdurtmuştur! O da yetmemiş dört torununu daha boğdurtmuştur! Yine mesela; Fatih, kundaktaki kardeşi Ahmeti öldürtmüş, üstüne bir de Fatih kanunnamesini çıkartıp, ulemaya onaylatarak taht için, kardeş, amca, baba katlini kanunlaştırmıştır. Yavuz Sultan sülalesini temizlemiştir! III.Murad tahta çıkar çıkmaz beş kardeşini öldürtmüştür. Hepsini saymaya kalktığımızda yer yetmeyeceğinden bu kadarıyla yetinelim. Yine belirtelim; İktidar için kardeş, akraba katletmeleri Osmanlıya özgü değildir, Helenden Romaya, Avrupadan Aceme, Çine hepsinde aynı cinayetler mevcuttur. Kutsal hareme ya da ahlak fazilet işlerine gelince; Hiç şüphesiz haremde eğitim de verilirdi. Ama başka işler de dönerdi! Misal içkici, fantezi sever II. Selim hamamda cariye kovalarken kayıp düşüp ölmüştü! Tarihe içki yasakçısı olarak geçen IV. Murad, en çok içki içip afyon çeken padişahların başında geliyordu. Oysa içki yasağı gerekçesiyle yüz binden fazla insanı idam ettirmişti. Bunda intikam duygularının rol oynadığı söyleniyordu. İran seferinde Revan Kalesinin alınmasında kendisine kolaylık sağlayan, bazı kitaplara göre kale kapısını açıp kaleyi teslim eden yakışıklı Emir Güne ile pek bir samimi olmuş, beraberinde İstanbula getirmiştir. İkisi devamlı surette birlikte olup halvetler eyleyince, dedikodular ortalığa yayılmış, yeniçeriler arasında ahlak elden gidiyor tantanası başlamıştır. Halk Emir Güneye, Muradın kıçı lakabını takmıştır. Sonunda bahane arayan yeniçeriler isyan etmiş& Emir Güneyi yakalayıp kafasını kesmişler, kellesini bir sopanın ucuna takıp İstanbul sokaklarında dolaştırmışlardır. İstanbuldaki Emirgan semtinin adı Emir Güneden gelmektedir. Sultan Murad, Emir Güneye, o zaman koruluk olan bu bölgede yaptırdığı konağı vermiş ve bu gözden ırak konakta çeşitli grupsal alemler tertiplenmiştir. Kendini kurtaran ama, Emir Güneyi kaybeden IV. Muradın işleri toparlayıp duruma hakim olmasından sonra intikam amacıyla içki yasağını başlatıp o kadar insanı öldürdüğü söylenmektedir. Yine bir başka kutsal örnek; Padişahların en destursuzlarından III. Murad öldüğünde bazı kitaplara göre 102, bazılarına göre 130 çocuğu vardı! Ne örnek aile yapısı ama! RÜTÜK keşke o zaman olsaymış da, diziye yayın yasağı koyacağına padişahlara harem yasağı koyabilseymiş! Bunlar sadece birkaç örnek& Onlarca kitaplarda anlatılanları buraya nasıl sığdıralım ki? Bu yüzden yeniçeriler arasındaki münasebetleri& Aralarındaki bölüğün oğlanından kaynaklanan namus kavgalarını& Civelekleri& Hamamların göbek taşlarını& Meşhur moda şaheseri Cemil İpekçinin neden yeniçeri bıyığı bıraktığını! Yine misal meşhur yalının sahibesi erkek sevmez Esma Sultanın yalıda aile yapısına uygun olmayan halvetlerini& Balıklara yem diye para atan deli padişahları& 7-8 yaşında kırk gün kırk gece düğünlerle evlendirilen padişah kızlarını& Divan şiirinde Duygulu içtimai durumları! Yazmıyoruz bile! Şüphesiz bir döneme damgasını vuran koskoca Osmanlının tarihinde bunlar ayrıntılardır ve her şeyi kendi özgün koşulları ve tarihsel boyutu içinde değerlendirmek gerekir. Bizim için Osmanlıyı asıl değerlendirmek, onun tarihsel gelişim içinde tuttuğu yerdir. Üretim biçimi, üretim ilişkilerinin gelişmesinde etkili mi yoksa engel mi olduğu& vb. noktalardır. Ve elbette bugünün Türkiyesinin hangi tarihsel koşullar, sosyal ekonomik yapılar üzerine kurulduğunun, bugünün sosyolojik gerçeklerin anlaşılmasına yardımcı olması bakımındandır... Ama adamlar Kutsal ahlaklı aile yapısı diye öyle yaygara kopartıyorlar ki, ister istemez bu konuları da anlatmak farz oluyor. Günahı onların boynuna! Meraklısına not; Evrensel Kültür dergisinin şubat sayısında ki yazımızda daha geniş ayrıntıları okuyabilirsiniz.
GYDKD 31 Aralık 2010 17:51 | Avrupa
Değerli Üyelerimiz, Sevgili Göpsenliler, Sevgili Dostlar, Acısı ve tatlısı ile bir yılı daha arkamızda bıraktık. Geçen o koca yıl süresince, kimimiz sevindik, kimimiz üzüldük. Bazı zamanlarda birlikte sevindik birlikte üzüldük.... Toplumsal açıdan baktığımızda da geçen yılın ağır yükünü yine dar gelirli ve yoksul insanlar çekti. Her ne kadar yeni yıla umutlarla girmek istesekte, perşembenin geleceği çarşambadan belli edercesine, yine sıkıntılı ve zor bir yılın bizleri beklediğini söyleyebiliriz. Dileğimiz, üyelerimizin, Göpsenlilerin, dostlarımızın ve tüm insanlığın mutluluğu ve güzellikleri yakalayabilmeleri, sağlıklı, barış ve kardeşlik duygularını doyasıya yaşamalarıdır. Yeni yılınızı en içten paylaşım ve dayanışma dileklerimizle kutlar, sevinçlerin ve mutlulukların en büyüğünü tatmanızı ve yaşamanızı dileriz! Saygılarımızla!
İsmail Özşahin Avrupa.GYDKD Yön. Kur. Bşk.
bursal 31 Aralık 2010 17:05 | antwerpen
EGER BIR GUN Eger birgun kendini aglayacak gibi hisedersen ; Ara beni seni guldurebilecegime soz veremem. Ama senle aglaya bilirim.
Eger bir gun korktugun yagmurlar seni islarsa . Goz yaslarin suzulurse yanaklarindan cagir beni bilki senle aglayabilirim. Eger bir gun ask sarkisi kulagini tirmalarsa nagmeler Karisirsa birbirine .seslen bana ben o sarkiyi sana soyleye bilirim. Eger bir gun yalnizliga yenik dusersen. Geceler uykunu bolerse haber yolla . sana anilarimi getire bilirim. Eger bir gun her seyi birakip gitmeyi dusunursen. Beni aramaya korkma seni durdurmaya soz veremem . Ama senle gelebilirim. Eger bir gun hic kimseyi dinlemek istemiyorsan . Beni ara senin icin orda olacagima soz veririm. Eger bir gun olmeye karar verirsen . beni ara sana sensiz olmanin olum oldugunu .anlatabilirim.. Ama eger bir gun beni ara ve hic cevap alamazsan. Cabucak beni gormeye gel . Bekide benim sana ihciyacim varir. Gec kalma olasiligida hesab kat mutlu olabilecegimi dusun. Elinde bir demet gul gel MEZARIMA.........
EVET birbirimizin acisini tatlisini paylasmak gerekir bizler nerden geldigimizide bilmek durumundayiz birlik beraberlik yili olur insalalh 2011herkese hayirli olsun..saygilarimla bursal mercan
muslumcevik 31 Aralık 2010 15:55 | çorum
PİR SULTANCA, MÜCADELE ye Değerli site takipçileri 32 yıl önce maraşta siyasilerin desteğiyle almış oldukları emri yerine getirmek üzere kontrgerilla iş başındaydı devrimci demokıratların yoğunlukla yaşadığı alevi mahallerine, önceden işaretlenmiş evlere, katliyam yapmak üzere gözleri dönmüş insanlıktan çıkmışcasına yaşlı, cocuk, kadın, demeden saldırıp evleri ateşe verip 150 kadar insanımızı katlettiler 500 yüz insanımızıda işkence yaparak yakarak yaraladılar ölü kadınlarımıza tecavüz etiler. bu faşıst canileri emir komuta eden o zamanın ökkeş şendileri yargılandı kurulu düzen tarafından kollandı ceza almadan kılıfına uydurularak salverildi. daha sonra birinci sıralardan yer verilrek parlementoya girmesi sağlandı ve mükafatlandırıldı, O, olaylarla ilgili ceza almayan ökkeş şendiler Avrupa Alevi Federasinunca tertiplenen anmayı sabote etmek için 32 yıl sonra yeniden görev başındaydı insanlıktan nasibini almamış faşistleri zafer kazanmış komutan edasıyla balkondan izliyerek millet vekilide olsam bakan da olsam sözümdeyim ve arkanızdayım pozlarıyla her TÜRLÜ KÖTÜLÜĞE hazır olduğunu göstereREk bir daha böyle bir anmaya kimse tevesül etmesin diye kiralık satılmış ruhluları Alahüekber nidalarıyla anmaya gelenlerin üzerine saldırtarak provakasiyon yaparak bir linç yaratmak ve bize rağmen kimse maraşta sokağa çıkamaz ve hak hukuk tesis etmeye yeltenemez bizim çizdiğimiz sınırların dışına çıkılırsa gerisini siz düşünün Haaaa.sevgili okurlar şimdi bunların bu kadar pervazsızlaşması kendiliğinden değil bunların kimler tarafından yönlendirildiğini tarşmak istemiyorum esas tartışılması gereken bizim kurum ve kuruluşlarımızın pozisiyonudur. maraştaki anmaya katılımın daha güçlü ve etkili olması için hiç bir çaba harcanmadı Alevi kurumları ve diğer bize yakın olan siyasi partiler, sendikalar, sivil kurumlar, görevini yapmadı katılımın zayıf olduğunu gören kiralıklar cesaret lenerek daha kolay saldırdılar.eğer orada anmaya katılanların sayısı on bin veya daha fazla olsaydı bunlar bu kadar cesaret edemezlerdi buda kurumlarımızın ve aleviyim diyenlerin en büyük aymazlığıdır. Anmaya kayıtsız kalmaları saldırganları cesaretlendirmiştir. saldırganlara cesaret verdiklerinin öz eleştirisini yapmaları tarihi bir zorunluluktUR.elbette bu kayıtsızlık kendiliğinden olmadı Zulümlerle toplum sindirildi envayi çeşit kötülüklerle sindirildi korku tellallığı en üst Perdeden dilendirildi bütün bu ağır koşulara ragmen devrimciler demokıratlar halklarının haklı mücadelesinden vaz geçmemişlerdir. çünki Şahsiyetli İtibarlı toplumlar mücadele yaparak kazanmışlardır hiç bir hak lütuf olark verilmemiştir.bütün haklar mücadele edilerek kazanılmış kurulu düzenin sahipleri ve hükümeti iş birlikçi takkiyeci bir alevilik yaratma peşindeler bunlara piyon olacak kurum ve şahsiyetler dünden hazır cem vakfı ve izzetin bey gibiler akp nin her senaryosuna aday piyonlar olrak beklemekteler alevi davasını savunan bütün herkesin mücadele etmesi bir zorunluluktur. Bütün alevi kurum ve kuruluşları ve halktan yanayım diyen siyasi partilerin baskılara biyat etmesi geliyorum diyen teylikeyi görmezden gelmesi af edilemez.ya biz PİR SULTAN DURUŞUYLA mücadele ederek maraşa ve şehitlerimize sahip çıkacağız yada ökkeşler, izzettin, beyler maraş emniyet müdürüyle el ele günü geldiğinde sonumuzu hazırlayacaklar. Yazıyı fazla uzatarak zamanınızı almak istemiyorum 2010 yılı ülke gençliğimiz çalışanlarımız üretenlerimiz alın teri
akıtanlarımız için iyi bir yıl olmamıştır.kışın ayazında tekel direnişçilerinin 78 gün ıslatılıp ayaza terk edildiği bir yıl olarak hafızalara kazındı. üretici çiftçimizin ürünlerini yok pahasına satığı zor bir yıl oldu yine güvenli bir gelecek parasız eğitim talebi için hak arayan gençlerimiz ve öğrencilerimiz için gazlı joplu yumurta pirestijli bir yıl oldu. kadınlarımızın cinsel tacize ve istismara maruz kaldığı kadın istismarcısının sahte adli tıp raporlarıyla salıverildiği bir yıl oldu. sekiz on yaşlarındaki çocuklara polise taş atıkları için yüzlerce yıl ceza kesilen bir yıl oldu. Dur ihtarına uymadıkları için arkadan ateş açılarak öldürülen kençlerin katili polislere ceza kesilmiyen bir yıl oldu. düzenin emir etiği gibi yazı yazmıyan gazetecilere yazarlara düşünürlere binlerce yıl ceza kesilen bir yıl oldu. AKP ce bolca istismar edilen Alevi Açılımı kürt açılımı romen açılımı yandaş peydah lamalı bir yıl oldu. Bütün samimiyetimle 2011 yılının çalışanlarımıza Üretenlerimize Alın teriyle kazananlarımıza mutluluk sağlık Barış ve mücadele yılı olmasını dilerim... Saygılarımla M Çevik
Mesut mercan 30 Aralık 2010 23:14 | Köln
2010 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalacak. 2011 daha fazla umut, daha fazla sevinç, daha fazla mutluluk getirsin. 2011 Saglik ,yili mutluluk yili olsun, mutlu yarınlar, gerçek dostluklar hep sizinle olsun. Yeni yılın tüm yaylaciklilara ve tüm dostlara başarı, bolca para, sevgi ve huzur getirmesini dilerim. Mutlu Yıllar!
Hasan sarimercan 30 Aralık 2010 22:17 | Köln
Yeni bir yila girerken sevgi baris diliyorum.Savaslarin,acilari ve felaketlerin, gecip gidenkoca bir Yil gibi geride kalmasi umuduyla nice Yillara Hasan Sarimercan
Yalçın ÇEVİK 30 Aralık 2010 16:27 | Amsterdam
Savaşların olmadığı, insanların insanca yaşayabilecegi yeni bir yıl dileklerimle!!
Paylaştığınız için teşekkürler... Çok anlamlı ve güzel dizeler.....