Son yıllarda yaşanan vahşet, bölgesel savaşların yarattığı yıkıntılar, insanlık, açlık ve yoksulluk dramı ve sonuç.
Yalan-dolan-kandırmaca-soygun-talan politikaları, soytarılık, fırıldaklık ve zübüklük üzerine kurulan senaryolar… Bunların yandaşları, çıkar odakları, savunucuları, destekleyicileri, finansörleri, şakşakçıları, seyircileri, karşı duranları ve… bizler…
Yönetenler, denetleyeler, yönlendirenler, ateşe körükle gidenler, yalan haber yapanlar, yaptıkları “dedi-kodular” a kendileri de inananlar…
Muslukların başını tutan haberciler, havuz bekçileri ve onların yönettiği basın organları, paralı askerler, yalan yazan kalemler, sadece iftiraya programlanan ağızlar, yalakalar, çıkarcılar, ikiyüzlüler, soytarılar, kraldan daha kralcılar…
Bu oyunun neresindeyiz, neler yapıyoruz, kimlerin doğrularını kendi doğrumuz olarak kabullenmişiz, hangi yanlışları doğru olarak benimsemiş ve kanıksamışız?
Dünya, yaşadığımız bölge, doğduğumuz topraklar ve yaşadığımız ülke… İşsizlik, yoksulluk, ezilmişlik, sömürü ve talan… İnsanlığa dayatılan yaşam tarzı ve renkli, boyalı propaganda…
İnsan olarak yaşananlardan aldığımız ve alamadığımız dersler, tepkilerimiz, yapmamız gerekenler ve yapmadıklarımız…
Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya, Irak, Suriye, Afganistan, Kürdistan ve Türkiye’de yaşatılanlar, yaşananlar ve yaşatılacaklar, dayatılan politikalar ve yaşam seçeneği…
Ocaklara ve topraklara diri diri gömülenler, başları kesilen bunca günahsız, yerinden, yurdundan atılan yoksul insanlar, yollarda ölüme mahkûm edilen çocuk ve yaşlılar, ailelerinden zorla alınan kızlar, yirmi birinci yüzyılda kurulan köle pazarları…
Bunca acı, bunca gözyaşı, bunca işkence ve sınıfta kalan İNSANLIK! Sınıfta kalan BİZLER! Hiç kimse ders almadı, alamıyor, almadık…
Bunların tümünü kendimize uyarladığımız zaman; bizimde yukarda sayılan tüm çirkinlikleri ve yanlışları birebir yaşadığımızı söylemek olası, hatta bunlardan arınmadığımızı da eklemek gerekir. Eğri ile doğruyu birbirinden ayırmadığımızı, “yalan-dolan-kandırmaca-soygun-talan” söylevlerine kurban gittiğimizi, fırıldaklık ve zübüklük öykülerine dur diyemediğimizi ve hatta onlara özenerek ya da yalaka rolüne girerek, bilerek ya da bilmeyerek destek olduğumuz da açıktır, unutulmamalıdır.
Başlangıçta, toplumsal, devrimci, ilerici, demokrat, katılımcı, birliktelik, dayanışma ve paylaşım duygu ve düşünceliyle yola çıkan bizler bile, küçük hesapların peşinde koşup, ilkelerimizi, amaçlarımızı, doğrularımızı unutur olduk. İnsanlık değer ve ölçülerinin dışına çıkıp birbirimizi aşağılamaya, küçük düşürmeye, yok saymaya hatta boğazlamaya kalktık.
Yapılan ve yapılacak olan güzel şeyleri görmez, anlamaz hale geldik, olanları da aşağıladık, küçümsedik, elimizin tersiyle ittik, yok saydık, yok sayılması için elimizden geleni, ardımıza koyamadık, öğrenmeyi, hoşgörüyü, sevgiyi ve saygıyı unuttuk…
Yaşanan tüm olumsuzluklara, görmezlikten gelinen tüm güzelliklere ve engellenen tüm çabalara karşın sarsılma, silkinme ve kendimize gelme zamanıdır diyemedik, ama şimdi deme zamanıdır...
Dargınlıkların, küskünlüklerin, acıların unutulması, sıkıntıların ve sorunların aşılabilmesi için herkesin günümüzde yaşanan yalnızlıkları, örgütsüz yaşamdan kaynaklanan çözümsüzlükleri düşünmesi ve ona göre tavır alması gerektiğine inanıyorum.
Bölgemizde ve çevremizde yaşanan yok etme,evsiz, yurtsuz ve korunmasız bırakma politikalarının bize yansıyabileceğini düşünerek, daha derli toplu, daha dinamik, daha sıkı ilişkiler temelinde, saygı, sevgi, dayanışma ve paylaşım örgütlülüğüne dayalı, bir birliktelik oluşturmanın fırsatlarını değerlendirmeli, kendimize gelmeliyiz.
Emperyalizmin dayatması olarak ortaya çıkan, insanlığın yüz karası olan ırkçı, şovenist, Siyonist, dinsel baskıların arttığı günümüzde, dostluk, kardeşlik birliktelik temelinde birbirimize daha çok gereksinim duyduğumuzu bilmemiz gerekir. Ortak mücadele bayrağı olarak algıladığımız, derneğimizin çatısı altındael ele, omuz omuza ve daha güçlü bir şekilde örgütlenip, bir olalım, diri olalım, iri olalım… Ezilenler, horlananlar ve sömürülenler olarak, sınıf bilincine dayalı birlikteliğimizi daha da güçlendirmeliyiz…
Başta ben olmak üzere, herkesin şapkasını önüne koymasını, yanlışlarından ve doğrularından dersler çıkarmasının tam zamandır. Bilerek ya da bilmeden kırdıklarımızdan, üzdüklerimizden özür dilemenin de tam zamanı bence… Karşımızdakilere dostluk elimizi uzatalım, sarılalım, sevgimizi ve yüreğimizdekileri paylaşalım… Ben buna buradan öncülük yapmak istiyorum… Gelin canlar, gelin dostlar, gelin arkadaşlar, … bir olalım, birlik olalım… Cesaretle yanlışların üzerine gidelim, doğruları ilke edinelim…
Hepimizin hoşgörü, dayanışma ve insanlık duygularımızı ön plana çıkararak, kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyup, empati ve duygudaşlık kurarak, daha doğru kararlar alınmasına yardımcı olmamız gerekir.
Günümüzde yaşanan ve “insanlık dramı” diyebileceğimiz olayların bizi kendimize getirmesi, derneğimizin kuruluş amacı da olan “dostluk, kardeşlik, birliktelik, dayanışma ve paylaşım” olarak özetlenecek temel ilkelerde buluşmamız gerekir. Bu birlikteliği yerelden başlatıp, büyütüp geliştirmek için herkes kendisini görevli ve sorumlu hissetmelidir.
Kırılmaların, darılmaların, küskünlüklerin, bireysel çıkarların, kişisel sorunların, dar çerçeveli düşünmelerin aydın insanlara yakışmayacağını bilerek hareket etmeliyiz. Geçen on yılın bize öğrettiklerini, daha on yıllara taşıyabilmemiz için yeniden canlanmalı, silkinmeli ve özümüze dönmeliyiz.
Bir gün gelecek, Ortadoğu’da yaşanan politikaların benzeri olayların kurbanı olacağımızı düşünerek, o gün gelmeden daha çok örgütlenmeye, daha çok birlikteliğe, daha çok dayanışmaya ve daha çok birbirimize gereksinim duyacağımızı bilmemiz gerekir. O yüzden hemen şimdi deyip, zaman kaybetmeden var olmanın ve sonsuza kadar yaşayabilecek birlikteliğin örgütlü dayanışmasına katılalım, katkı sunalım, dostlarımızı ve sevenlerimizi gelecek için derneğimiz çatısı altında birleştirelim, buluşturalım.
Yarınlara daha güvenli, umutla bakalım, emin adımlarla yürüyelim…
Yeşeren sevgi ve dostluk tohumlarına bizde, sevgimizi, hoşgörümüzü, insanlığımızı, bilgimizi ve dostluğumuzu katalım…
Dargınlığa, küskünlüğe son verip, hep birlikte umuda ve çareye koşalım…. HAYDİ HEP BERABER…