Seçim yaklaştıkça, insanlar siyasetle ve politikayla daha fazla içli dışlı oldular. Bilerek ya da bilmeyerek, inanarak ya da inanmayarak birilerine yandaş, yoldaş, destekçi, koruyucu, savunucuduruma getirildik. Bizleri bu kadar etkileyen ve yozlaştıran bu sihirli sözcükler üzerinde düşünmenin doğru olacağı kanısındayım.
Siyaset ve politika sözcüklerini yazdım ve üzerinde düşünmeye başladım. Kendime de durmadan sorular sordum, bu iki sözcük bana neler anımsatıyor, bunların pozitif ve negativ yönleri nelerdir?
Aklıma ilk gelen ve sürekli öne çıkan sözcükleri gelişigüzel yazmaya başladım.
İşte onlardan bir kaçı:
Gündemde olmak, göz boyamak, reklam yapmak, oy çalmak, kendini kabullendirmek, oynamak, kıvırmak, yalanı doğru gibi yutturmak, uyutmak, kandırmak, sömürmek, iç anadoluya denizi getirmek, akarsuyu bile olmayan köye baraj yapmak, memleketimin dağlarına bile demir yolu, deniz yolu, otobanlar getirmek, havalimanları yapmak, ödenekler ayırmak, yandaş oluşturmak ve onları kayırmak, çalmak, soymak, hortumlamak, tele kulak, tele video, sadaka dağıtmak, iş ve aş vaadetmek, hak, hukuk ve adaletten söz etmek, yasakları yasaklamak, ucuzluk getirmek, kazanç arttırmak, ... Ayrıca, hırsız, arsız, soysuz, seviyesiz, alçak, vatan haini, zübük, yanar döner, fırıldak, oynak, bukalemun, dansöz, bilgisiz, düşük, düşkün, namussuz, alçak, liboş, dönek,satılık, ... Bunları dahada uzatabiliriz...
Sistemini oturtmuş olan kapitalizm ve onun işbirlikçileri, seçim öncesi hazırlıklarını o kadar mükemmel yapıyorlarki, oynanacak tiyatro oyunlarının metinleri, aylar ve hatta yıllar önceden senaristlerine hazırlattırılıyor, oyuncularını ve figüranlarını belirliyor, hatta meydanlardaki sahnelerin dekorlarını bile belirlemiş oluyor, seyirciler ise her zaman hazır....
Bu oyuncu ve figuranlar sahneye çıktıklarında, sistemin beslediği senaristler ve yönetmenler tarafından ellerine tutuşturulan metine göre rollerinin haklarını vermeleri gerekiyor. Onlar, iyi aktör olurlarsa ve seyircilerinden çok alkış ve destek görürlerse, başröl oyunculuğu içinde önleri açılmış olurlar. Metinlerini ezberleyemezlerse, dışına çıkarlarsa, yanlış yorumlarlarsa, aksi bir eklenti yaparlarsa da, kendi sonlarını hazırlamış olurlar ve unutulmaya terkedilirler (ya da sistem haklarından gelir)...
Bu seçim süresince, yazılı ve görsel basını incelediğimizde şaşırtmayan bir gerçek daha gözönüne çıkıyor, (çünki sistem kendi medyasını iyi terbiye etmiş): Halkı için çalışabilecek, emek ve emekçiye yönelik söylemleri olan insanlardan hiç söz edilmiyor. Halkarın ve emekçilerin kardeşliğini, bağımsızlık, demokrasi ve eşitlik mücadelesi için kurulan partiler ve bağımsız adaylar ise, yine görünmez güçler tarafından engelleniyorlar, yok sayılıyorlar ya da acımasızca kötüleniyorlar... Bu da yetmezmiş gibi, adaylıkları iptal ediliyor, seçime girmelerine engeller çıkarılıyor.... Ülke seçim barajı, seçim dili, yasaklar, semaye – emek çelişkilerinden doğan haksızlıklar, dengesizlikler ve hukuksuzluklar da cabası...
Ülke genelinde bunlar yaşanırken; küçük şehir, belde ve hatta köylerde yine kurnaz siyetçiler işbaşında. Bunlar,yine küçük hesaplarla, kurnazlıklarla, yalanlarla, hayallerle, çıkarları uğruna kılıktan kılığa girip, insanlarına zarar vermeye ve onların duygularını sömürmeye devam ediyorlar... Bu sürekli kılık değiştiren, bukalemun türü yaratık zübükler, birgün a partisindeki aktör siyasetçiyle, öbür gün b partisindeki aktör siyasetçi ile kolkola pozlar verip, kendilerini önemli biriymiş gibi gösterip inasanlarımzın güzel duygularını sömürüyorlar... Köylünün, işçinin, emekçinin alın terini, ileride güçü olabilecek oy hakkını yanlış yönlendirerek, onların yarınlarda daha güçlü ve daha umutlu olmasına engel oluyorlar. Hatta onların alınterleri ve emekleri karşılığında elde ettikleri ekmek paralarına bile göz dikerek, bu yolla kazançlı çıkmaya çalışıyorlar... Bu gibiler, kendileri alınteri dökmedikleri için asalak yaşarlar.... Onu da onurlu bir davranışmış gibi pazarlamaya çalışırlar.... Bu yüzden de yaşam tarzları onların yüzünü kızartmaz, utanma ve arlanma duyguları zaten yoktur....
Kısacası, bir taraftan kapitalizmin karşımıza çıkardığı ve düzenlerinin sürmesi için sahnede oyun oynayan aktörler, bir taraftan düzenin oyununu bozmak için mücadele eden, gerekirse bu uğurda bedel ödeyenler, bir taraftanta içimizde çıkmalarına için verdiğimiz fırıldaklar, zübükler ve bukalemunlar....
Peki bizim görevimiz ne olmalı?
Birinci grup belli, onlar bizim dışımızda gelişen ve sistemin olmazsa olmazları. Bunlara karşı ikinci grupta yer alan insanlara destek olunmalı, bu yolla sisteme ve aktörlerine dersler verilmeli... İkinci grubu desteklemek ve kendimize yakın olandan başlayarak tanıtımının yapılmasına ve oy toplamasına yardımcı olmak ve o ödenen bedellere saygı duymak ve gerekirse bedel ödemek...
Üçüncü gruba gelince, evimizin önünden başlayarak tüm sokağı tertemiz etmek için kararlılıkla, azimle ve tarafsızca mücadele etmeliyiz. Bu asalakara, bu kan emicilere daha fazla yaşama hakkı tanımalıyız. Bunların, sistemin bir parçası olduğunu, toplumu siteme uydurmak için, değer yargılarını en altan başlayarak çürtümekiçin özel görevlendirilmiş yaratıklar oldukları unutulmamalı.... Bunlar içimizden birileri olabilecekleri gibi, dışarıdan görevlendirilmiş leş kargaları da olabilirler....
Kapitalizmin ve içerdeki işbirlikçilerinin halklara dayattığı aktörlerden, onların yalakalarından, onların geleceği olan fırıldaklardan, güzel insanlarımın duygularını sömüren zübüklerden, halkların kanlarını emerek gelişen sülüklerden, çıkarları için girmedikleri kılık bırakmayan bukalemunlardan, onlara alet olan ve göz yuman salaklardan, şakşakçılardan, soytarılardan, ... hesap sorulmadıkça, bunlar toplum tarafından sorgulanıp cezalandırılmadıkça ve dışlanmadıkça daha çooook sürünürüz...
Bir sonraki seçim döneminde, güzel ve pozitif sözcüklerin aklımıza gelmesi ve bu sözcüklerle güzel ve anlamlı tümceler kurmak dileğiyle,oyunuzu kullanmadan bir (yada bin) kez daha düşünün diyor, özgürlük ve barış dolu yarınlar diliyorum....