“Devlet”in ne olduğunu sormaya kalksak, herkes kendine göre bir tanımlama yapar... Kimisi bilimsel ve felsefi bir açıklama getirir, kimisi de kendi penceresinden ne gördüyse ve şimdiye kadar ne algıladıysa onların katkısı ile tanımlar...
Eskiden “gözden, kulaktan, kollamaktan” söz edenler şimdi yeni yeni görevler üstlenmeye, o adına “devlet” dedikleri şeyin başka organlarını keşfettiler ve “bu organların işlevlerini üstlenmek için” yarışa girdiler. Bunlar nelermiş bir bakalım:
Birileri eskiden “göz” ve “kulak” işlevlerinin sorumluluklarını yerine getirirdi, hemen o “kutsal varlık” için tehlikeli bulduğu (ya da sandığı) bireyleri, olayları, yazılı ve görsel dökümanları bulundukarı, denetledikleri kurumlar, gazeteler ve basın araçlarıyla amirlerine “ihbar” ederlerdi. Bu tehlikeli şeyler genellikle ya “komunistler” olurdu yada “bağımsızlıktan yana” tavır koyanlar olurdu. Bunların yerinin “Moskova” olduğu tanısı konularak gerekenin yapılmasını isterlerdi, ve gereken de çok geçmeden yapılırdı...
Bugün bu işlevler yeterli sayılmayarak yenileri eklendi, bunlar: “Tetikçilik”, “nişancılık”, “kılıf hazırlama”, “kefencilik”, “tabutçuluk”, “mezarcılık” vb.
Bunların işlerini kolaylaştırmak için ayrıcayan mesleklerde oluşturuldu, “hortumculuk”, “kendi zenginini yaratma”, “çamur atma ve iftira”, “basın acalığıyla mahalle baskısı”, “yaygın reklam”, “eşeği boyayıp babaya satma”, “zübüklük”, “fırıldaklık”, ...
Bunların işleyişini anlamak için “devlet”in ne olduğunu anlamak gerekir. Devlet, bir amaç doğrultusunda, bir araya gelen bireylerin denetiminde olan ve amacı, sömürdüğü halkın yada toplumun kendisine sadık kalması için bir düzen oluşturmuş bir kurumdur. Bu kurumu yöneten bireylerin çıkarları ve güncel sorunları değiştikçe, bu kurumun amaçları ve işleyişi de değişikliğe uğrar. Bunlar, düzeni de zaman zaman korku ve baskıyla, bazen de (toplumunu bilinçli göstermek için) adına temel yasalar (Türkiye’de ise ANAYASA) denilen kurallarla yapar. Bu kurallar bu kurumu yöneten bireylerin işine gelmediği zaman değişebilir (bazen bol geldiği için, bazende dar geldiği için, işlerine nasıl gelirse), bunları değiştirirlerken de sanki yönettikleri toplum istiyormuş gibi bir süste verirler...
“Devlet” denilen bu “ayrıcalıklı tabaka”, ayakta durabilmek ve saltanatını sürdürebilmek için, yukarda belirttiğimiz “meslekler” yaratarak, bu işlevleri üstlenecek gönüllüler arcalığı ile saltanatlarına zarar verecek yada ortak olmak isteyenlerin önünü kesmek için her türlü oyunu oynamaktan kaçınmazlar. Bu gönüllülerde, her yaptıkları işin karşılığında ödüllendirildikleri için, “paralı asker” örneği görevlerini en iyi şekilde yerine getirmenin rahatlığı ve sevincini yaşamaktadırlar.
Bu “paralı askerler”, işlerinin zor olduğunu, bilinçli halkın karşısında sıkıntı yaşadıklarını bildikleri için, onlarda, yukarda saydığımız yan mesleklerin temsilcilerini kullanarak kendi etki ve denetim alanlarını genişletip, daha güçlü oldukarını sömürdükleri topluma kabul ettirmek için her yolu denemekten geri kalmıyorlar...
Yani, ayrıcalıklı tabaka, kendisinin sürekliliği ve güveni için, kendisine “gözden”, “kulaktan” sonra, “tetikçilik”, “nişancılık”, “kılıf hazırlama”, “kefencilik”, “tabutçuluk”, “mezarcılık”yapabilecek ve bunların işlerini kolaylaştıracak “hortumculuk”, “kendi zenginini yaratma”, “çamur atma ve iftira”, “basın acalığıyla mahalle baskısı”, “yaygın reklam”, “eşeği boyayıp babaya satma”,“zübüklük”, “fırıldaklık”, ... yeni meslekler icat etmiş ve bunları yerine getirecek “gönüllü paralı askerler” bulmuştur. Buda kendisinin işini kolaylaştırmakta ve sömürü düzeninin sürekliliğini sağlamaktadır. Bunlar, kendi alanlarında uzmanlaştıkları için, kimi nişan alacaklarını, tetiğe ne zaman basacaklarını, nereyi ne zaman hortumlayacaklarını, kime ne zaman ve nerede mahalle baskısı kuracaklarını tahmin etmekte zordur. Ayrıca, halkın bunları bilmesi ve bu konularda şüphelenmesi de olanaksızdır.
Bunların yanında birde, bu düzenin bu şekilde sürdürülmesi için halk tabakasından seçtikleri ve kendilerine özel görevler verilen, kendi sınıflarına ve halkına ihanet etmek için tutulan “satılmışlar” vardır. Bu “satılmışlar” yukardakiler kadar pahalı değillerdir ama kendi bulundukları toplumu daha çabuk etkiledikleri için, “devlet”e getirisi yukardakilerden daha fazladır.
“Düzen”, yukardaki “paralı askerler”i ve bu “satılmışlar”ı kullanırken hiçbir şeyi esirgemez. Bu yüzden de, bunlar görevlerini yaparlarken etik değerlerden, insanlıktan, onurdan, namusluluktan ve dürüstlükten uzak hangi yol varsa, “başarılarını” kanıtlamak için denerler. Bu gibiler, kılıktan kılığa girmekten, renk değiştirmekten, parti ve siyaset atlamaları yapmaktan, basın-yayın-medya olanaklarını kullanmaktan, insanların ve toplumun değerleri ve zaafları üzerinden oyunlar oynamaktan korkmazlar, utanmazlar ve çekinmezler. Bu “görevliler”, insanların sömürü düzenine baş kaldırmamaları ve uyanmamaları için her türlü hokkabazlığı yaparlar. Birgün sağcı, diğer gün solcu (yada dindar), ertesi gün “dönek”, “liboş”, olabilirler. Herşeyin “ayrıcalıklı tabaka”nın istediği gibi olması için, “dalavere”, “yalan”, “iftira”, “abartı”, “fırıldaklık”, “zübüklük”, “bukalemunluk”, bunlar için çocuk oyuncağı gibidir.
İster “paralı askerler” olsunlar, ister “satılmışlar” olsunlar, bunların hem ağzı, hemde kalemi iyi çalışır. İki yüzlü yaşamlarına karşın bunu gizlemesini de çok iyi bilirler. İnsanları etkilemeyi ve yandaş bulmayı çok iyi becerirler. İnsanlar “onları” tanıyana kadar çok şeyler kaybederler, farkına vardıkları zamanda da çok geç olmuş olur...
Bizler, toplumun her bireyi, bize dayatılan, sömürümüzü katmerleştiren ve süslenip püslenerek sunulan, amacı daha fazla kar, daha fazla baskı ve paylaşım düzenin sürdürülmesi olan, hertürlüaldatmacaya karşı kenetlenmeli, bir ses, bir yürek olarak mücadele etmeliyiz. Aksi taktirde, azgınlaşan dünya düzeni, yanına aldığı dönekleri, liboşları, zübükleri, fırıldakları, hortumcuları, mahalle kabadayılarıyla, ... bize karşı bir cephe oluşturacaklar, hem içten ve hem dıştan sonumuzun gelmesi için her yolu deneyeceklerdir.
Korkarak, bana değmez diyerek, boşvererek, aldırmamazlık göstererek, sıramızı beklemiş oluruz. Hemen şimdi diyerek, birşeyler yapmalı, gerçekleri görmeli ve örgütlenmeliyiz.
Haydi, hemen şimdi, özgürlük için, bağımsızlık için, birliktelik için, paylaşım ve dayanışma için, ... sende birşeyler yap....
Saygılarımla!
İsmail Özşahin / Bergisch Gladbach, 25.09.2010
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır